Spread tradutor Turco
9,559 parallel translation
New cases continue to spread outwards from its perimeter.
Yeni vakalar, çevresinden dışarıya doğru yayılmaya devam ediyor.
We had to do, first in Holland, eight concerts, and the word spread that Nina's doing the job well.
Öncelikle Hollanda'da sekiz konser yaptık ve Nina'nın iyi iş çıkardığı yayıldı.
So we can get our story spread out across the country.
Böylece hikayemizi tüm ülkeye ulaştırabileceğiz.
Spread it over the blood.
Kana bulanmış.
Harbingers may be twisted and monstrous, Hannigan, they may spread chaos and death and turn your mind inside out, but they never lie.
Haberciler belki çarpık ve canavarca şeyler, Hannigan belki kaos ve ölüm yayarlar, aklını karıştırırlar ama asla yalan söylemezler.
The cancer spread.
Kanser yayılmış.
R did a piece in the News of the World saying it was okay for people with asthma to do sports, and it was a big spread in the News of the World, as long as you used this asthma thing.
Dünya Haberleri'nde insanlara astımımın spor yapmak için sorun olmayacağını söyledim Dünya Haberleri'nde çok yaygın oldu bu, bu astım şeyini kullandıkça.
Spread the business around. I don't know.
İşi genişletmek istiyorlar herhâlde.
The other big change at home was Fidelma, Dessie and Baby Rose had finally spread their wings and made a new nest of their very own in Dessie's mother's house.
Evdeki bir diğer büyük değişiklik ise, Fidelma Dessie ve bebek Rose'un nihayet yuvadan uçmaları ve Dessie'nin annesinin evinde kendi hayatlarını kurmalarıydı.
Everybody stay put, keep the weight spread out!
Herkes olduğu yerde kalsın. Ağırlığı yayın.
It's spread from her major blood vessels to her liver, diaphragm, pericardium, and maybe even her heart.
Ne yapacağız? Ana kan damarlarından, karaciğere, diyaframa, perikardiyuma kadar yayılmış.
Okay, look... look, in a few hours, a new virus is gonna be released on the world, and it's gonna kill humans and hybrids alike, and it's gonna spread.
Tamam, bakın bir saat içerisinde yeni bir virüs dünyaya salınacak hem insanları, hem de melezleri öldürecek ve her yere yayılacak.
It's a way to spread fire from wherever it starts to other flammable materials already there, right?
Yangını başladığı noktadan diğer yanıcı maddelere ulaşarak yayılmasını kolaylaştırmanın bir yolu, değil mi?
No, with things how they are, the walls are strong, but we're lucky the walkers are spread out.
Şu anki durumumuza göre duvarlar sağlam olabilir ama aylaklar etrafa yayıldığı için şanslıyız.
'Cause then the sound will spread out in each direction.
O zaman ses her yöne dağılır çünkü.
If anyone's seed is going to be spread to the heavens, it will be mine.
Birinin tohumu semâda yayılacaksa benimki olacak.
Once they're released, they spread the virus.
Serbest bırakıldıklarında virüsü yaymama başlarlar.
I'm very impressed with this spread.
Sunum beni gerçekten etkiledi.
If the cyborg really did spread the virus, can I kill him?
Diyelim ki size benzeyen bu hatun virüsü yaymaya kalktı. - O zaman onu öldürebilir miyim?
Darling, spread your legs.
Açın bacaklarını canım.
- Don't spread propaganda, you're just playing into their hands.
- Propagandayı başka konulara çekme, düşmana açık vermiş oluyorsun böyle yaparak.
If the bodies are found, word of our presence will spread to mikael.
Eger cesetler bulunursa burada oldugumuz haberi dogruca Mikael'a gider.
News has spread, old friend.
Haberler etrafa yayilmis, eski dostum.
Animals get sick and spread disease to one another, just as people do.
Hayvanların hastalığı birbirlerine geçebilir, tıpkı insanlar gibi.
Guard : Spread out.
Ayrılın!
Spread out.
Ayrılın!
She won't accept any help from me, at least not while I'm alive. And the money she makes from writing is gonna be spread pretty thin for two.
En azından yaşadığım sürece benden yardım kabul etmeyecektir ve yazarlıktan kazandığı para da iki kişi için yeterli gelmeyecektir.
- Then let's go spread some happiness.
- Sonra Biraz mutluluk yaymak gidelim.
We will spread across it like a virus.
Virüs gibi yayılacağız.
We're here to spread the message of wisdom and hope.
Hikmet ve umut mesajları yaymaya geldik.
But, hey, I... I can help you guys, you know, - spread the word and stuff.
Ama size yardımcı olabilirim beyler, bilirsiniz, laf falan yayarım.
- Now spread the word.
- Şimdi laf yay. - Hayır.
Just spread the napalm around, spark that thing up and go to town.
Napalm bombalarını yay, ateşle, ve kaç.
I want you to spread your wings, as it were.
Senden kanatlarını açmanı istiyorum, bir bakıma.
When Ham spread horse shit on Noah, Noah cursed them to be slaves and as dark as shit.
Ne zaman domuz eti at bokuna bulaştı, işte o zaman Nuh onları köle ve bok gibi kara olmaları için lanetledi.
Miss Diallo, I want you to spread the word among your people.
Bayan Diallo insanlarının arasında haberi yaymanı istiyorum.
We can spread the word for Claybourne in Nova Scotia, - Bertilda.
Nova Scotia'da Claybourne için söylentiler yayabiliriz Bertilda.
And then she said once you were behind bars, she was going to spread a rumor that the only reason you're skinny is because your parents stole your kidneys just like Gary Coleman's did.
Ve sen parmaklıkların arkasındayken senin zayıf olmanın tek nedeninin ailenin böbreklerini çalmış olduğuna dair bir dedikodu yayacakmış. Gary Coleman'ın yaptığı gibi.
I have to live with the fact that no one got to see how awesome my maze was and that I've done nothing to stop the spread of Black Hairy Tongue Disease.
Kimse bu harika labirentimi ve Kıllı Dil hastalığını önleme çabalarımı görmediği gerçeği ile yaşamak zorundayım.
He could have spread out the dump sites but chose not to.
Cesetleri uzağa atabilirdi ama atmadı.
If you had, You would've only spread suspicion That claude was a monster.
Eğer yapsaydın, insanların kafasında Claude'un katil olduğuna dair şüpheler oluşmasını sağlamış olurdun.
It has the same routine day in and day out... to grow, to spread out, to take up space.
Her gün aynı rutin hareketleri tekrarlar. Büyümek, yayılmak, yer kaplamak.
Because the idea that God would use him as an instrument of his will to spread the word of a new Messiah is is ridiculous.
Çünkü Tanrı'nın, yeni bir Mesih'in mesajını yayması için onu kendi iradesinin aracı olarak kullandığı düşüncesi gülünç.
Well... well, together, we shall help to spread the word and the power of Jesus, eh?
Birlikte, haberin ve İsa'nın gücünün yayılmasını sağlamalıyız.
I want you to use it to help spread the word of Jesus.
Bunu İsa'nın mesajını yaymak için kullanmanı istiyorum.
Now I can spread the word of Jesus Christ!
İsa Mesih'in mesajını yayabilirim artık!
The apostles. To help them spread the word.
Mesajı yaymalarına yardımcı olsun diye.
Then you'll preach and spread the word as Jesus taught us. Well, yeah, all right.
- O zaman İsa'nın bize öğrettiği gibi inancı yayarsın.
I just want to go out and spread the word of Christ.
- Tek istediğim, dışarı çıkıp İsa'nın sözlerini yaymak.
Jesus told us to spread his word to the ends of the earth.
İsa dünyanın dört bir bucağına mesajını yaymamızı istemişti.
- Spread out!
- Dağılın!