This one tradutor Turco
91,531 parallel translation
- I'm especially proud... - Oh, this one here.
- Buradaki olur.
- This one?
- Bu mu? - Evet.
Okay, well, we'll have this one.
Tamam, pekâlâ, bundan alacağız.
Well, maybe you should sit this one out, you know, check into a hotel, put your feet up.
Belki su sefer sen karışmamalısın. Bir otele git, biraz uzan.
This one goes out to the singer, actor, and talk-show host, dead at age 49.
Bu seferki hedefi, şarkıcı, aktör ve talk şov sunucusu için. 49 yaşında öldü.
- Would you look at this one?
- Şuna bir bakar mısınız?
This one had a real pretty face.
Bunun çok güzel bir yüzü vardı.
Bloody, this one.
Kanlı bir tane.
And I intend to keep this one-percent neck.
Bu yüzde birlik boynu vurdurmayacağım.
There was this one guy I dated. He had a foot thing.
Çıktığım bir adamın ayak merakı vardı.
Is this one bothering'you? No.
Rahatsız mı ediyor?
I'm giving this one last shot.
Son bir şans veriyorum.
I wouldn't mind a roll in the hay with this one.
Bununla samanlığı seyran ederdim doğrusu.
Light in his loafers, this one.
Bu herif yumuşak.
When I was a kid, I used to steal Toblerone triangles from my mom's PMS stash... And, this one time, she caught me and she made me eat a whole jumbo bar as punishment.
Küçükken annemin regl zulasından üçgen Toblerone parçaları çalardım, bir kere beni yakalayıp ceza olarak koskoca çikolatanın hepsini yedirmişti.
Okay, I got to know where this one come from.
Peki, bu ismin nereden çıktığını öğrenmem lazım.
I'm pretty sure all the reports and records of the early'90s are still being reviewed and digitized, which means that this guy's gotta go old school with the Dewey Decimal on this one.
Eminim 90'ların başlarındaki rapor ve kayıtların dijital ortama aktarımı hala devam ediyordur, yani bu eleman eski yöntemlere başvuracak.
The clock is really ticking on this one.
Vaktimiz azalıyor.
This one's hers.
Sizce bu ona ait değil mi?
Let's do this one.
Haydi, bunu yapalım.
Uh-huh. You know, you only get one shot - at a romantic moment like this.
- Sonuçta bunu gibi romantik olaylarda yalnızca bir hakkınız vardır.
I get one shot at this.
Yalnızca bir hakkım var.
One shot at this.
Tek bir hakkım.
This may just be one of the happiest thoughts of my life.
Hayatımın en mutlu düşüncelerinden biri olabilir bu.
This would've been one of her first cases.
Bu ilk davalarından biri olmalı.
This photo proves there was at least one other predator in Linda's life.
Bu fotoğraf Linda'nın hayatında en az bir saldırgan daha olduğunu kanıtlıyor.
I'll deny ever saying this, but if you were surveilled that one time, that is no longer the case.
Bunu söylediğime pişman olacağım. Bir kez takip edildiysen, artık davayla ilgisi yoktur.
And it's about the people who were at this meeting, one of whom, I believe, was your husband.
O toplantıya katılan kişilerden bir tanesi de senin kocandı.
I mean, no-one cares about this story.
Kimse bu haberi umursamıyor.
Doing this thing one at a time isn't working. We're not getting anywhere.
Bu olayı teker teker yapmak işe yaramıyor, bir yere varamıyoruz.
You think you're the first one to take up this fight.
Bu mücadeleyi ilk veren kişinin sen olduğunu sanıyorsun.
If this isn't a one-time crime of passion, they will kill again.
Eğer bu bir seferlik bir ihtiras suçu değilse,... tekrar öldürecekler.
I thought I would do a sweep at this place and make sure no one had eyes on your daughter, but I overstepped my bounds.
Ben de mekânda bir kaç tur atıp kızının üzerinde birinin gözü olmamasından emin olacağımı düşündüm ama sınırlarımı aştım.
When I met Blaine, he was this man who was brave enough to stand up to Mr. boss when no one else would.
Blaine'le tanıştığımda o kimse bir şey yapmazken Boss'a karşı duran cesur biriydi.
Doesn't matter. What matters is that you're sure that this guy you ate is legitimately a zen'd-out, anti-materialistic, "what's the sound of one hand clapping" kind of guy.
Önemli olan yediğin adamın meşru bir Zen ustası anti materyalist ve "bir elin nesi var" türünde bir adam olduğuna emin olman.
Name one thing this brain's done to help catch the killer.
Bu beynin katili yakalamak adına yaptığı bir şey söyle.
The one thing that's stopping this from happening is you.
Bunun olmasını engelleyen tek kişi sensin.
No one else in this damn country understands, not even McCarthy.
Bu ülkedeki kimse anlamıyor, McCarthy bile.
So... it took me one whole minute to look this cute.
Bu kadar güzel görünmem tam bir dakikamı aldı.
How come no one ever told me this before?
Neden kimse bana bunu söylemedi?
You know, I'm trying to get back home to my baby girl one day, and this might be the only way to avoid all the fucked up shit that keeps finding me.
Günün birinde kızıma dönmeye çalışıyorum. Peşimi bırakmayan boktan belalardan kaçmanın tek yolu bu olabilir.
Well, Meredith, I think this is all happening on the heels of losing one of our young inmates,
Bence tüm bunların nedeni genç mahkumlarımızdan
This ain't about one person, living or dead.
Bu tek bir kişiyi ilgilendirmiyor.
And I only took this job to earn enough to buy my own paraglider and a one-way ticket to Denali.
Sadece bir planör ve Denali'ye tek gidişlik bilet alacak kadar para kazanmak için bu işe girdim.
- I saw this in a movie one time.
- Bunu bir filmde görmüştüm.
And in this case, it's one of your people who did the shooting.
Ve adamı vuran, sizinkilerden biriydi.
The one who every day, in every way, makes this shithole a whole lot shittier.
Bu bok çukurunun her gün, her açıdan daha da içine sıçan kaltak.
Another one, where, you know, in a place where people can see it this time.
Yani bir tane daha. Bu kez insanların görebileceği bir yere.
Because he knew no one would hear the shots or screams, not in this location, or in the locations of the other 14 murders.
Çünkü burada ya da önceki 14 cinayet alanında kimsenin silah ya da çığlık sesi duymayacağını biliyor.
Yeah, but it that's true, since all of these murders were committed on public properties, each one would have to hold some sort of significant personal meaning to this guy.
Ama bu doğruysa tüm cinayetler halka açık alanlarda işlendiğinden her birinin şüpheli için kişisel bir anlamı olmalı.
Well, I'm glad to hear I'm not the only one up this late.
Bu saatte uyanık olan tek kişi olmadığıma sevindim.