English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ T ] / Time to die

Time to die tradutor Turco

752 parallel translation
"A time to be born, and a time to die."
Doğma zamanımız ve ölme zamanımız. "
This is no time to die.
Ölünecek vakit değil.
When you can't run, it's time to die
Koşamazsanız, işiniz bitti demektir.
It's not the time to die.
Ölmenin vakti değil.
# But it ain't my time to die
# Ben daha ölmeyeceğim ki
# No, it ain't my time to die
# Hayır, vadem dolmadı
All of us on this earth, know that there is a time to live,... and that there is a time to die, yet death is always a shock to those left behind.
Hepimiz biliyoruz ki yaşanacak bir zaman olduğu gibi, Öleceğimiz bir zaman da vardır. Yine de ölüm her zaman, geride kalanları sarsar.
- You'd have enough time to die.
- Ölmek için yeterli zaman yok.
Wake me up when it's time to die.
Ölme zamanı geldiğinde beni uyandır.
Yan Tian Long it's time to die
Yan Tian Long Ölüm günün geldi
To everything there's a season, a time to every purpose, a time to be born and time to die, so be it.
Her şeyin bir vakti ve her vaktinde bir amacı var. Doğmanın vakti ve ölmenin vakti, ve işte böyledir.
So, to set my mind at peace... my baboushka told me when it came time to die I must not be afraid.
Böylece, aklımı huzura erdirmek için ayarladım... Büyükannem ölüm zamanı geldiğinde korkmama mı söyledi.
As long as I've lived, this is the first time I've dealt with this. I think I want to die, Yoon.
Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım.
- No, I'm not. The last time I followed this kid, I almost caused Joong Won to die.
Geçen defa onu dinledim diye Başkan neredeyse ölüyordu.
The others die off so quickly we don't have time to get acquainted.
Ötekiler öyle hızlı öldü ki, tanışacak vaktimiz bile olmadı.
Then they prescribe brandy and have to sample themselves to see if it's any good, and by the time you're deciding whether to live or die, they're under the bed singing "Sweet Adeline"
Sonra reçeteye konyak yazıp işe yarıyor mu diye denemek ister. Sen ölüp ölmeme arasında karar verirken onlar yatağın altında "Sweet Adeline" i söyler.
It would be just like him to die at a time like this.
Böyle uygunsuz bir zamanda ölmek tam ona göre bir iş.
You've known Max a long time, so you know he's the old-fashioned type... who'd die to defend his honor or who'd kill for it.
Max'i uzun zamandır tanıyorsunuz, modası geçmiş türdendir o, biliyorsunuz şerefini korumak için ölenlerden ya da onun için öldürenlerden.
I ain't aiming to die afore my time.
Zamanım gelmeden ölmek istemiyorum.
I understood that God didn't want me to die without knowing something of this risk. Just enough for my sacrifice to be complete when it's time came.
Tanrı'nın bu tehlike hakkında bir şeyler öğrenmeden zamanı geldiğinde, çilemi olunduruncaya kadar... ölmeme izin vermeyeceğini seziyordum.
It took me a long time to realize I was to die from a disease that rarely strikes people of my age.
Benim yaşımdaki insanları çok nadir vuran... bu hastalıktan öleceğimi anlamam uzun zaman aldı.
Suppose, for instance, it was written in the book of heaven, that this man was to die at this particular time, at this particular place.
Diyelim cennetin kitabında, adamın bugün burada öleceği yazıyordu.
That's nice, honey... but Aunt Monica isn't going to die or go away for a long time.
Bu çok güzel tatlım ama Monica Teyzen uzunca bir süre ölecek veya gidecek gibi görünmüyor.
" But I see clearly that the time had arrived when it was better for me to die
" Fakat ben açıkça görüyorumki, benim için ölümün daha iyi olacağı ve sıkıntıdan
I have to die some day, probably a long time before you.
Bir gün benim de ölmem gerekecek, senden çok daha önce herhalde.
- Yes. But suppose the man Gant has come after, whoever he is... would be willing to die to stop Gant for all time.
Ama Gant'in peşindeki adam her kimse...
Neither time enough to live from it, nor time enough to die from it.
Ne yaşanacak zaman. Ne de ölünecek zaman.
Since the child asiak has been bearing is now about to enter the world, the time has come when powtee must be left to die.
Asiak'ın taşıdığı çocuk dünyaya gelmek üzereyken Powtee'nin ölmeye bırakılacağı zaman geldi.
You have given me extra days but the time has come for this one to die.
Yaşamam için bana fazladan gün verdiniz ama artık zamanı geldi.
A time to live and a place to die. That's all any man gets.
Yaşadığım zaman ve öleceğim yer, sahip olduğumuz tek şey.
Certainly at such a time,... these men have a right to choose where to die and with whom.
Bu zamanda, bu adamlar nerede ve kiminle öleceklerini seçebilmeliler.
She wrote a cold letter, and he begged her to be serious... for he could die at any time, and he was right.
Kız mektuplarından birine biraz soğuk bir cevap yazdığında kendini kaybetmiş... Ona naz yapmaması için yalvarmış, her an ölebileceğini söylemiş. Söylediği yalan değildi.
This isn't the time for you to die.
Ölmenizin zamanı değil.
It is said more people die this moment when night is about to give way to day than at any other time.
Derler ki gecenin güne... dönmeye başladığı zamanlarda ölen insanların sayısı, gündüz ölenlerden daha çoktur.
There's time to have an accident and die in one hour.
Bir saat içinde kaza olabilir ve ölebilirsin.
And if there's a borehole party and I pray there will be, I'm going to ask to lead it and I'm personally going to shove you down, but not too fast because I want to hear you scream for a long, long time before you die.
Ve bir kuyu partisi düzenlenirse umarım düzenlenir, partiyi ben yöneteceğim ve ellerimle sizi içine sokacağım ama yavaş yavaş çünkü ölmeden önce uzun uzun çığlık attığınızı duymak istiyorum.
It was the first time. I wanted to die. I wanted him to die.
Bu ilk kez ölmek ve birinin ölmesini istediğim zamandı.
When one's hungry time drags... 3 months or 60 years to die...
İnsanın zaman engellerinde... Ölmek için 3 ay ya da 60 yıl...
I'm ready to die at any time.
Her an ölmeye hazırım.
It is good time for old man to die.
İhtiyarın ölme vakti geldi.
But it takes a long time for a heart to die.
Fakat bir kalbin ölmesi uzun zaman alır.
So it's better to die young, when there's still time left... to recover and live again.
O yüzden, yeniden başa dönüp, yaşamak için henüz vakit varken ölmek daha iyidir.
Maybe it's not yet time for her to die
Belli ki umduğumuzdan daha iyiymiş!
No, but the time has arrived for you to die.
Ama senin ölüm zamanın geldi.
It's a time to be born up, it's time to die, to love and to hate.
Sevmek ve nefret etmek...
There's always time enough to die.
Ölmek için yeterli zaman daima vardır.
In my country, we say there is a time for each to die.
Benim ülkemde, herkesin öleceği bir an vardır, derler.
Now it's time for you to die.
Şimdi ölme vaktin geldi.
In a desperate blow it stops to hinder the last attack, Japan congregated one more time its young ones to fight and to die as its ancestor.
Japonya, umutuszca bir atılışla, nihai saldırıyı engellemek için bir kez daha gençlerini ataları gibi savaşmak ve ölmek üzere, göreve çağırdı.
For the enlisted men, our entertainment... Because you're entertaining only between battles or on one day's leave, and you may die next day, we don't have much time for any lengthy entertainment, we go straight to the comfort girls.
Gönüllü askerleri eğlendirirdik çünkü çatışmaların arasında bir iki gün eğlenebiliyordunuz ve ertesi gün ölebilirdiniz, uzun eğlencelere çok zamanımız olmuyordu direkt olarak rahatlatıcı kızlara gidiyorduk.
Now it's time for the invulnerable lady dragon to die.
Şimdi de zarar görmeyen ejder kızın sırası.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]