Tiny thing tradutor Turco
248 parallel translation
A grown young lady, and you were such a tiny thing... no higher than a broomstick.
Genç bir bayan olmuşsun. Ne kadar küçüktün, bir süpürge sopasından bile kısaydın.
A tiny thing like this who such big lies.
- Minnacık şey kocaman yalan atıyor.
A diamond is a tiny thing yet very precious and beautiful.
Elmas, küçüktür. Ama çok değerli ve güzeldir.
Peppers are a tiny thing, yet if I could do it, it might save me.
Önemsiz bir işmiş gibi ama ben de yapabilseydim belki ruhum kurtulurdu.
He brought it here, a tiny thing like that.
Onu buraya getirdi, minicik bir şeydi.
Only one little tiny thing like there's no room for me, that's all.
Bana yer yok, hepsi bu.
A "tiny thing" like you!
! Senin gibi ufak bir şey!
A tiny thing like you!
Sen mi? Ama sen çok küçüksün.
It's only a tiny thing but it's lethal.
Küçük bir şey, ama öldürücü.
However, I am handicapped by one tiny thing.
Ancak ufak bir kusurum var.
- That tiny thing? - Yeah.
- O ufacık şey mi?
Tiny thing, grain of rice.
Küçük bir şey, pirinç kadar.
When you were just a tiny thing, Maman sent me out one day to get bread.
Sen daha küçücük bir şey iken annem beni ekmek almak için dışarı yollamıştı.
What are you going to pay me with- - that tiny thing between your legs?
Neyle ödeme yapacaksınız?
What are you going to pay me with- - that tiny thing between your legs?
Bacaklarınızın arasındaki bamyalarla mı?
You put this tiny thing into a tiny little bed, and you look around and you realise that the entire house has changed.
O ufacık şeyi, ufacık yatağına yatırdığında. ... etrafa bakıp evin tam anlamıyla değiştiğini görüyorsun.
And you were just a tiny thing.
Siz de ufacıktınız.
- I just remembered there's just this teeny, tiny thing...
- Şimdi hatırladım da şu ufak tefek bir işim...
Okay. You see this tiny thing that looks like a peanut?
Şu küçük şeyi gördün mü, fıstığa benzeyen şeyi?
- A thing? - A tiny thing.
Minik bir atışmaydı.
- A tiny thing? - A thinglet, if you will.
"Atışmacık" bile diyebilirsin.
Anthony, one tiny, tiny thing.
Anthony, küçük bir sorun var.
You came home with that tiny thing.
Minicik bir şey alıp geri döndün.
Except for one tiny thing.
Bir şey hariç.
"Why, darling husband, do you always have such a tiny, little thing?"
" Neden, sevgili kocam, boyun bu kadar kısa?
How am I supposed to get anything from this tiny little thing?
Bu minicik şeyden nasıl bir şeyler alabilirim ki?
Of Course it's better than that shrunken-head thing. Little, tiny... Makes you want to hang it from a rearview mirror.
Elbette, büzüşmüş kafalardan daha iyi...
Well, maybe just one tiny, little thing. Oh, great.
Varsa da küçücük, minicik bir tanedir.
Over centuries only a tiny percentage of this thing's prey has been human beings but from them it's absorbed knowledge, acquired intelligence.
Yüzyıllar boyu insanoğlunu avlayan varlıkların sayısı çok azdır. Ama onun için bu, birikmiş bilgiyi elde etmenin bir yolu.
That little, old tiny ass thing?
O küçük, eski minnacık şey mi?
How can you forgive this guy for standing you up and not forgive me for this tiny little thing of putting you out of business?
NasıI o herifi seni ektiği halde affediyorsun da seni işinden ettiğim için beni affetmiyorsun?
Although, no matter how fast you run the next thing you know, you'll be in tiny pieces!
Gerçi ne kadar hızlı koşarsan koş ne olduğunu anlamdan paramparça olacaksın!
Although, no matter how fast you run the next thing you know, you'll be in tiny pieces!
Gerçi ne kadar topuklarsan topukla anında parçalara ayrılacaksın!
But tiny's not a bad thing, right?
Ama küçük olmak kötü değil.
It's just a very tiny little thing.
Çok çok küçük bir şey.
One tiny little mistake, one little error in judgment next thing, your car's flipped over, wheels still spinning and the radio on.
Bir küçük hata, kararındaki küçük bir yanlış ve sonraki ilk şey araban yolun kenarında, takla atmış ve radyon halen açık.
I achieve one thing, one tiny distinction you don't have, and what do you do?
Bir şey başarmıştım. Ufak da olsa senden bir farkım vardı. Peki sen ne yaptın?
Instead of our normal thing, we're just gonna sit back and enjoy some holiday songs! And, if you don't like it, well, I guess you can suck my tiny little balls!
Normal şeyin yerine, oturup arkamıza yaslanacağız ve bir kaç tatil şarkısı dinleyeceğiz, Ve eğer beğenmezseniz benim ufacık taşaklarımı yalayabilirsiniz
To think I ever let a tiny, trembling thing make me feel like you did.
Şimdiye kadar kendimi minicik, titreyen birşey gibi hissetmemi sağlamana izin verdim.
How could that that little tiny light turn into this..... thing, and then... then suck you up and then spit out not only you...
şu minicik ışık nasıl oluyor da bu şeye..... dönüşüyor ve sonra... seni önce yutup sonra o şeyle seni tükürüyor...
It's just--it's... It's just a stupid, tiny, insignificant, little thing.
- Aptalca, önemsiz, küçük bir şey.
'His face is too tiny for his head,'what kind of a thing is that to say?
Yüzü, kafasına göre fazla mı küçük? Bu da ne demek şimdi?
She had this tiny little thing in her arms.
Kucağında minicik bir şey vardı.
If one of those tiny screws isn't screwed on tight enough that thing could fall and kill us instantaneously.
Eğer o vidalardan biri sıkı değilse o şey düşüp bizi anında öldürebilir.
You make a sale, you don't make a sale, it's a tiny little thing.
Bir gün satış yaparsın, bir gün yapmazsın. Bu çok küçük bir şey.
Listen, there is just one tiny little thing.
Ama ufak bir pürüz var.
I guess Tiny's mother can be proud of her son for one thing.
Minik'in annesi oğlunun bir tek şeyiyle gurur duyabilir.
Have either of you noticed how tiny this thing is? - $ 75.
- Bu sepetin ne kadar minik olduğunun farkında mısınız?
Well, Sigmund, relationships are so fragile. It just takes one thing, one tiny little offence, and it can snowball on you.
Sigmund, ilişkiler o kadar narindir ki, tek bir şey, ufacık bir hareket üstüne çığ gibi düşmesine neden olur.
I am a very tiny little thing.
Şu anda henüz çok küçüğüm.
My ears, the hollow tubey thing inside is very tiny and it will literally explode if I listen to anything loud and musical. - That sucks.
Yüksek sesli bir şey ya da müzik dinlediğimde kelimenin gerçek anlamıyla patlarmış.
things 422
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
things change 215
things fall apart 17
things will change 18
things have changed 201
things like 24
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
things change 215
things fall apart 17
things will change 18
things have changed 201
things like 24