Hissedebiliyorum tradutor Inglês
3,303 parallel translation
- Seni hissedebiliyorum.
- I can feel you.
Bildiğimi bilmiyor ama ben bakmazken bile sürekli bana baktığını hissedebiliyorum.
He doesn't know I know, but even when I'm not looking, I can feel his gaze on me constantly.
Artık birbirimize bağlı olduğumuz için bunu hissedebiliyorum.
I can feel it, now that we're connected.
Hissedebiliyorum.
I can feel it.
Tardis'in öfke nöbetinin geldiğini hissedebiliyorum.
She won't let you touch it. I can feel a TARDIS tantrum coming on.
Onu hissedebiliyorum... Bana sesleniyor.
I can feel her... calling out to me.
Raava'yla olan bağlantım kopmuş olsa bile hala onun varlığını hissedebiliyorum.
Even though my connection to Raava was severed, I can still feel her presence.
Bunu hissedebiliyorum.
I can feel it.
Ben ne yaptığını hissedebiliyorum onun.
I could feel what he was doing.
Kaptan Jackson için yapacaklarınız ile ilgili düşüncelerinizi hissedebiliyorum.
I'd hear your thoughts on what we might next do for Captain Jackson?
İlk çalışmalarından biri olmasına karşın, "Roomi" nin izlerini hissedebiliyorum.
Although it is his early work, I feel some connection with "Roomi".
Tanrım, bekaretimin geri geldiğini hissedebiliyorum burada.
Jesus, I can feel my virginity growing back in here.
Onu hissedebiliyorum, ihanetini, gayri meşru aktivitelerini, muhtemelen işyerinle bağlantılı.
I can sense it. Your infidelity... Your extracurricular activities, possibly office-related.
Kaburgalarımı hissedebiliyorum, Shawn.
I can feel my ribs, Shawn.
Yüzümde kalp atışlarımı hissedebiliyorum.
Oh, I can feel my heartbeat in my face.
12,5 cm ileride, mermiyi hissedebiliyorum.
I can feel the ball, at five inches.
Yaklaşıyoruz, hissedebiliyorum.
We are approaching, I can feel it.
Yavrularım nokta atışı yapacak. Hissedebiliyorum.
My boys are gonna hit your bull's-eye, I can feel it.
Evet varlığını hissedebiliyorum!
Yes, I can feel your presence!
Gerçekten değiştiğini hissedebiliyorum.
But I really feel like he's changing.
Ama hayatın geçip gittiğini hissedebiliyorum.
But you know, I can just- - I can just feel... Life passing me by.
- Gücünü hissedebiliyorum.
- I can feel its power.
â ™ ª Hissedebiliyorum â ™ ª
♪ I can feel it ♪
Hissedebiliyorum.
I can feel it all.
Bu insanlar korku içinde ölmüşler, Hissedebiliyorum...
These people died in fear, I can feel it- -
Ellerimdeydi ve nasıl hissettirdiğini o zamanki gibi hissedebiliyorum...
It was in my han and I can still feel what it felt like when it...
Bence sen bu işi alacaksın Saffie, bunu hissedebiliyorum.
I think you're gonna get this job Saffie, I can feel it.
Hissedebiliyorum.
I can feel you.
Hayır, ama Danimarkalı seçmenlerin şu anda hissedebiliyorum. Buna göz yummazlar.
No, but you can't disregard the way Danish voters feel right now.
Şimdi, ikinizin de birbirinizi çok sevdiğinizi hissedebiliyorum.
Now, I can sense that you two love each other very much.
Bir yerlere varmaya başladığımızı hissedebiliyorum.
I can feel we're getting somewhere over here.
Benden uzaklaşıyor gibi, hissedebiliyorum.
It's like she's ahead of me or something. I can feel it.
Çoktan yumuşadığını hissedebiliyorum.
I can feel you getting soft already.
- Çok yakında olacak, hissedebiliyorum.
I really feel like it's gonna happen soon.
Burada olduğunu hissedebiliyorum
I can sense you are here
İçimde tepişen kurtları hissedebiliyorum.
I can feel a worm, crawling around inside me.
Hissedebiliyorum.
Come on, I feel it.
Neden bilmiyorum ama hissedebiliyorum.
I don't understand why, but I can feel it.
Hissedebiliyorum bugün ilerleme kaydedeceğiz.
All right, we're gonna have a breakthrough.
Onları ağzımda hissedebiliyorum.
I can feel them in my mouth.
Birilerini öldürdü ve yeniden öldürme planları yapıyor. Bunu hissedebiliyorum.
_
Hissedebiliyorum, hemen altımızda.
I can feel her, she's underneath us.
Hissedebiliyorum sanki.
It's like I could... I could feel his intentions.
Hissedebiliyorum.
I know there is. I can feel it.
Şu anda bizimle birlikte olduklarını hissedebiliyorum.
They are with us now. I can feel them.
- Bana baktığını hissedebiliyorum.
I can feel you staring at me.
Ben burada hala hissedebiliyorum.
I could still feel you here.
Şu anda açıklayamıyor olabilirim. Ama bunu halka açıklamamız gerektiğini hissedebiliyorum.
Frank, I may not be doing a very good job articulating why, but I know in my bones we have to tell the public about this.
- Hissedebiliyorum.
I can feel it.
Onu hissedebiliyorum.
I can feel him.
Hissedebiliyorum, anlıyor musun?
I can feel it, you know?