Okuyamıyorum tradutor Inglês
617 parallel translation
Bu denli eski bir dönemin yazısını okuyamıyorum.
I cannot read the writing of a period so remote.
.. Bir duvar halısı, Gob - Okuyamıyorum.
... a tapestry by Gob... - I can't read it.
İngilizce şarkı söylesem de İngilizce okuyamıyorum.
I learned the English words, I sing the English songs, yet I cannot read English.
Martha'nın yazılarını hiç okuyamıyorum.
I never could read Martha's writing.
Hala bu ismi okuyamıyorum.
I still can't pronounce that name.
Ben bunu açıkça okuyamıyorum.
I can't read it clearly.
Eğitimli küçük yeğenim kadar okuyamıyorum.
I can't read like my educated little niece here.
Okuyamıyorum işte.
I can't read.
Ne yazıyor? Okuyamıyorum.
- What's that?
Okuyamıyorum.
I can't read
Şimdi bile onları ağlamadan okuyamıyorum.
Even now I can hardly read them without crying a little.
Okuyamıyorum.
I can't read.
Harfler silinmiş, okuyamıyorum.
The letters are blurred. I can't read it.
Kimsenin zihnini okuyamıyorum canım.
I'm not a mind reader, my dear.
İsveçce alfabeyi okuyamıyorum.
I cannot say my ABC in Swedish.
Okuyamıyorum... masum kan kayboluyor...
I can't read it... innocent blood is missing...
- Okuyamıyorum.
- I can't read it.
Belki okuyamıyorum.
Maybe I can't read.
Ben körüm, numaraları okuyamıyorum.
I'm blind, and I can't read the dial.
Okuyamıyorum ki.
I can't read.
"Sen..." Devamını okuyamıyorum.
"You have taught me..." l can't see what's written here.
Okuyamıyorum...
- I can't read this one.
Okuyamıyorum.
- I can't read.
Benden bir şey istemese iyi olur. Ben okuyamıyorum.
Better not ask me then, I can't read.
Sanki tuhaf biriymişim gibi bana bakarken okuyamıyorum.
I can't read with you looking at me as if I were a weirdo.
Onun el yazısını okuyamıyorum.
I can't read her handwriting.
Yapısal bir şey yok, mekanik bir obje okuyamıyorum.
No structures, captain. No mechanised objects that I can read.
Okuyamıyorum. Ne yazıyor?
I can't read this.
Pek iyi okuyamıyorum.
Well, hell, I don't read too goddamn good.
Hayır, okuyamıyorum.
No, l-I - I can't read it.
Hayır, Flamanca okuyamıyorum.Ya sen?
No, I can't read Flemish. Can you?
Aşağı kısmı okuyamıyorum.
I can't read the bottom.
Tabelaları okuyamıyorum, kusura bakmayın.
I can't read signs in your language.
Aklını okuyamıyorum.
I can't read your mind.
Gerisini okuyamıyorum, ama son kelime...
I can't read the rest, but the last word is...
Etiketi okuyamıyorum.
I can't read that label.
Evde okuyamıyorum.
I cant'read at home.
Okuyamıyorum.
I can't read it.
İkili, okuyamıyorum.
A deuce, I can't read it.
El yazımı ben bile okuyamıyorum.
I can't even read my own writing.
Ben okuyamıyorum.
I can't read it.
Başka bir şey okuyamıyorum artık.
I can't see straight.
Gözlüklerimi unuttum, Menüyü nasıl olsa okuyamıyorum.
I forgot my glasses, I can't read the menu anyhow.
Hiçbirini okuyamıyorum.
I can't read any of it.
Hiçbir şey okuyamıyorum.
I can't read anything inside.
Tek gözle iyi okuyamıyorum.
I can't read clearly with one eye.
Hayır, plaka numarasını okuyamıyorum, ama... arabanın arkasına ufak bir kilise bağlı.
No, I can't make out the license number, but it'd be pulling a small church.
- Hikaye okuyamıyorum diye...
- You will not keep me down...
Okuyamıyorum!
- I can't read!
Okuyamıyorum ki.
I need my glasses.
Zihnini okuyamıyorum.
I can't read your mind.