English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Inglês / [ S ] / Sallan

Sallan tradutor Inglês

2,086 parallel translation
Sol ayağım tersine sallanınca aksıyor.
My left foot keeps hitching when I do my inverse swing-over.
Bazı geceler sallan ve yuvarlan.
Do the rock and roll some night.
Bazı geceler sallan ve yuvarlan.
Do the rock and roll some night. "
Sallan ve yuvarlan.
Do the rock and roll.
- Sallanıp durma canım.
- Don't hover, dear.
Elim biraz sallanıyor, değil mi?
Well... I'm a bit of a hand, eh?
Saat 9, akşam oldu ve bu gezegenin hımbılları terliklerini giyip oturmuş, şaraplarını yudumluyor. Ama sallanıp yuvarlanmayı sevenler, lunaparkın trenine binip yuvarlanmaya hazırlar.
It's 9 : 00 at night and the dull dudes on the planet are sitting in their slippers sipping their sherries,... but the people who love to rock and to roll are ready to ride the rock'n'roller-coaster once more.
Muhtemelen tüm o penis yüzükleri sallanıyordur.
Probably all those cock rings jangling around in there.
Bazı insanların kulak memeleri sallanır durur. Muazzam mı?
Incredible?
Taşaklarının hafifçe sallanışı.
His balls jiggling.
Çok hafif sallanıyor ve bu sayede bebekler gibi uyuyabiliyorum.
It rocks just the tiniest bit, so I sleep like a baby on it.
Fuzzy, ne öyle patates çuvalı gibi sallanıyorsun?
Fuzzy, why are you hanging like a sack of spuds?
tekne sallanıyor!
It's pitching!
Çocuklar vardır, sallanırlar, gülerler.
And there's kids, you know, swinging, and they're laughing.
Uçak hep olmadık zamanlarda sallanır.
The stuff that really shakes us... We seldom ever see coming.
Bu ülkede gerçek adalet olsaydı, şu anda darağacında sallanıyor olurdu.
If there was any real justice left in this country, he'd be hangin'by a noose right now.
Sallanıp durmayın!
Stop dilly-dallying!
- Hadi, Eric, sallan biraz.
- Come on, Eric, shake yourself.
- Sallanıp durma.
- Don't fuck around, man.
Kafasını her seferinde hareket ettirdiğinizde, kafası sallanıyor.
Every time you move his head, his head moves!
Vücudu sallanıp, kasılıyordu.
His body jerks up and spasms.
O odada babamı tutuş şekli ve sallanış şekli ve onlar dans ederken annem gözlerini kapamıştı.
The way she held my father in that room, the way they swayed, my mother closed her eyes as they swayed.
Düğmeleri sallanıyor.
The buttons are dangling.
Tedirgindi, terliydi, vücudu bir şeyin üzerindeymiş gibi sallanıyordu.
HE WAS AGITATED, SWEATY, HIS BODY WAS JERKING LIKE HE WAS ON SOMETHING.
- Sallan ve küçük bir vuruş.
- Shake and bake and just a little stiff-arm.
Teknoloji konferansı bir felaketti. Yarın gece partimiz var, ve tüm kariyerim ve finansal istikrarım... bir ipte sallanıyor.
The tech conference was a disaster, we have this party tomorrow night, and my entire career and financial stability hang in the balance.
Hadi sallan biraz.
Wallow away.
Sallanıyorum.
I'm wallowing.
- Sallan yuvarlan bebeğim.
- Rock on, Ellis.
Kımıldayın artık, sallanın, sallanın.
Move your body. Shake, shake.
Kristal Göl Kampı sallanıyor.
Camp Crystal Lake rocks.
Beni sallanırken bıraktın ama ben bir çaresine bakarım.
You're leaving me in the lurch, but I'll work it out.
Hadi, parti sallanıyor.
Party's in full swing.
Korkusuz bir çığlıkla birlikte, alanın ortasına doğru ilerlemeye başladılar. Savaş bayrakları hafifçe esen rüzgarda sallanıyordu.
With the fearsome cry, they raise towards the center of the battle field banners are flat in the breeze.
sallanıyorum, iç çekiyorum, uçmuş sert bir kafayla.
I swing, I sigh, with a heady high.
ağır bir kafayla, sallanıyorum, uçuyorum.
I swing, I sigh with a heady high.
O zaman da boktan bir domuz gibi orada sallanıyor olurdu.
Then he'd still be hanging there, like a fucking pig.
Hayır. Ben sallanıyorum.
No, I'm doing it.
Tişörtler, pantolonlar, sutyenler, donlar havada sallanır ama seyircilerin dinlemek istediği tek bir şarkı vardır.
He takes off his wet shirt, urging everyone to join him. Shirts, pants, bras and underwear sail through the air. But there's only one song they wanna hear.
Hâlâ sallanıyor ve en azından bir dakika boyunca düşmemesi gerekiyor.
It's still wobbling. And it can't come out for at least a minute.
Ağaçların kırılmış dalları rüzgarla sallanıyordu.
"The trees sway in the wind like the scratches from a broken pen."
Sallan ve çalkala.
You know, just shake and jive.
Her şey sallanıyor gibi bir duygu içindeyim.
I think that everything is moving.
Umarım Otomo ile birlikte elektronik bulutların üstünde sallanıyorlardır.
I hope that he is swinging on some electronic cloud with Otomo.
Galiba köpek dişim sallanıyor.
I think my dogtooth is shaky.
İp 3 metre sallanırken Bay Perry'nin sallanma hızını bana kim söyleyecek?
Now, can anyone tell me what speed Mr. Perry's body would be traveling as the rope snaps taut at 9 feet?
Sallanıyorum.
I'm bobbing.
Neden sallanıyoruz, dostum!
happening? ? Por qu?
Bir bakalım. " Gençlik sallanıyor, ruh sarsılıyor gözünü açmaktan alıyor, 90'ların misyonerlik araçları şeytanın lezzetlerinin uç sınırı. Şöyle diyor :
Let's see, it says here, " Youth quaking', soul shakin'
Sallan, sallan hadi ufaklık.
Ginga, ginga, Junior.
İşte böyle, sallan hadi.
There we go, big ginga, man.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]