Satı tradutor Inglês
69,014 parallel translation
Sorun şu ki, alım satımlar randevuyla yapılıyor.
Problem is, the trade's by appointment.
Satışı korumak için vadeli işlem kullan.
Use options to protect the sale.
Bu alım satımda rahat 10 milyon kazandırır bize.
That'll save us ten million on this trade.
Alım satım kayıp istatistiklerim 150lerde.
My trade-cost analysis is up 150 bips.
Motosikletli bir serseri grubu Hendricks'in erkekler tuvaletinde mal satışı yapıyor.
Certain douchebag motorcycle club was dealing out of the men's room at the Hendricks.
Baktım satış tamamlanmak üzere.
I'm watching. And I see a deal go down.
Alım satım yazılımımızı, sunucularımızı ekibimle gözden geçirmem gerekiyor.
- But I have to oversee all our trading software, all our servers, my team.
Sikip attığı, mağdur ettiği herkesi bulup gücü elinde bulunduranları tabii tazminat haklarını satın alacağız.
We find everybody that he fucked, who went away aggrieved, people with real grounds, and we buy up their claims.
Evi yukarı koymaya karar verdi. Bir kere satılık Devlet bunları yapmalarına izin verdi Ve ajanlarımdan kurtulmasını söyledim.
Decided to put the house up for sale once the state allowed them to do so and told my agents to get rid out it.
Bunu nereden... Tüm bunları da yılda sadece 72,800 dolar kazanarak yaptın. Yani değersiz bir orta okulun satın alma müdürü olarak.
- You manage all this by making $ 72,800 a year as a purchasing manager for an unranked secondary education institution.
Bir şey satın alacak mısınız?
Listen, do you want to buy something or not?
Hepsini satın aldım. Ev ve motel ipotekten haciz yemiş. Her şey eve dahil.
Bought the whole thing, the house and the motel, had a foreclosure, and everything came with it.
Dört bir yandaki 31 eczaneye satış yapıyoruz.
We deliver to 31 dispensaries all over the place.
Satış temsilcilerini hatırlayan var mı?
Does anybody remember salespeople?
Hevesiniz için teşekkür ederim Ajan Aubrey... süper bir satıcı olurmuşsunuz.
Ooh, thank you, Agent Aubrey, for your enthusiasm- - you're a heck of a salesman.
Satın alırsanız.
With purchase.
Satın alırsanız!
With purchase!
Satış rekorları kıracak.
Oh, it's got blockbuster written all over it.
Onu bir garaj satışından aldım.
I bought her at a garage sale.
Ya aslında buradaki malları satıp para kazanabilirim.
Uh, it's just... I think somebody would pay me money for all this stuff.
Son zamanlarda ilginç satışlar yaptın mı?
Have you made any unusual sales recently?
Dostum, sen meyve suyu satıyorsun.
Bro, you work in a juice truck.
O bölge savcısı asla eski uyuşturucu satıcısı, katil Blaine'e asla aşık olmazdı.
That smoking'district attorney is never gonna fall in love with old drug-dealing, murdering'Blaine.
Bir zombi onu çizmiş ve ona zorla beyin satıyordu.
A zombie scratched him, then extorted him for brains.
Eğer insanlara kanserojen satıyorsanız, onlara içlerinde ne olduğuna dair uyarıda bulunmak zorundasınız.
If you're selling carcinogens to people, you've gotta warn them that they're in there.
İlaç endüstrisi Amerika Birleşik Devletlerinde PAIGE TOMASELLI GIDA GÜVENLİĞİ MERKEZİ, KURUM AVUKATI ürettikleri antibiyotiklerin % 80'lik kısmını hayvan üreticilerine satıyor.
The pharmaceutical industry sells 80 % of all the antibiotics that it makes in the United States to animal agriculture.
Bana kalırsa, hayatının geri kalanında bir daha asla yemek satın almazdın.
If it were up to me, you'd never buy another meal the rest of your life.
87 Caprice wagon için depo kapağı satıyor musun?
You sell a gas cap for an'87 Caprice wagon?
Bilet alacak olursam bu çocuklara alırım, senin paralı satılmış kardeşine değil.
If I'm getting anybody any tickets it's these kids, not your mercenary brother.
Karşıt Suçlar Birimi LAPD'yi daha yeni satın aldı ama hastaneleri alalı yıllar oluyor.
ContraCrime might have just bought the LAPD... they took over the hospitals years ago.
- Kanını satıyordur o zaman.
- Then he's selling plasma.
Kumarhaneler bir desteyi kullanımdan kaldırdığı zaman ortalarına bir delik açıp satışa çıkarırlar.
Once the casino pulls a deck of cards out of action, They drill a hole through them and sell'em to the public.
Duyduğuma göre her şeyi satıyormuş. Ağrı kesici, kokain, fentanil... O boklara bulaşmam.
And he sells everything, just pills, coke, Fentanyl, and I won't touch that shit'cause I know it's too addicting.
Mallarını mı satıyorlarmış?
An estate sale?
Demek ki satıcı bana yalan söylemiş.
Then the guy who sold it to me lied.
Ben sadece mükemmel bir satış elemanıyım.
I'm just a great salesman.
1977, 1980 ve 1983 yıllarında Hartman'da Yılın Sigorta Satıcısı seçildi.
"Insurance Salesman of the Year" in 1977, 1980, and 1983.
Niye suratın sirke satıyor J.R.?
What's got you so glum, J.R.?
Paranın satın alabileceği en iyi bira.
This right here is the best beer money can buy.
Kendime öyle şarkılar bulacağım ki şöyle büyük albüm şirketlerine satılacak cinsten.
I wanna find me songs that I can feed to one of them big old record companies?
Yakınlarda bir banka oturdum ve biraz izledim.
Uh, I sat on a nearby bench and watched awhile.
Bluudhorn'tan 40'tan al sonra kayıp bedelini telafi etmek için 45'ten sat.
Buy $ 40 puts in Bluudhorn, then sell $ 45 calls to offset the purchase.
Bir gün eve geldiğimde kanepemde çıplak bir kadın vardı, arılarla ilgili bir belgesel izliyordu.
Uh, one day I came home, and there was a naked woman sat on my couch, watching a documentary about bees.
Sat seviyeleri düşüyor.
Sat levels are dropping.
Bu seferkini ise bizzat yaşadık.
About how he sat on his balls? But, like, we were there.
Su birikintisine oturduğumu söylemiştim.
I told you guys, I sat in a puddle.
Peki, azar işitmek dışında, sence nasıl gidiyor?
So other than getting sat on, how do you think you're doing?
Polis tarafından sorgulandığında, bu yüksek mevkili bilim insanı evin dışında arabasında beklerken neler olduğu hakkında bilgisi olmadığını ve beklediğini, beklediğini... ve beklediğini söylemiştir.
When questioned by the police, this eminent scientist claimed that she had no idea what might be going on when she sat waiting in her car outside that property, waiting, and waiting... and waiting.
Ya zombi savaşları tarihinde bir şey söyleme şansı olup hiçbir şey yapmamış insan olursam?
I mean, what if in the history of the zombie wars I'm the human who had a chance to say something, and I sat on my hands?
Tepsisini aldıktan sonra restoranın doğu tarafındaki bir masaya oturdu ve çantasını da yere koydu.
Uh, took his tray of food, sat in a booth on the east side of the restaurant, and put the knapsack on the floor.
Daha evin yarısı döşeli. Biz de yere oturup plastik bardakla içtik.
I have like half the place decorated, so we sat on the floor, and we drank out of plastic cups.
satılık 27
satıldı 64
satın aldım 43
satın al 19
satıcı 27
satıyorum 108
satış yok 17
satılık değil 43
satın almak mı 17
satıldı 64
satın aldım 43
satın al 19
satıcı 27
satıyorum 108
satış yok 17
satılık değil 43
satın almak mı 17