Zaman tradutor Inglês
630,376 parallel translation
Ezra, sen hiçbir zaman diğerleri gibi olmadın.
Ezra, you have never been like everyone else.
Hera her zaman sende özel bir şeyler gördü ve ben de öyle.
Hera always saw something special in you, and so did I.
Konuşma zamanı sona erdi.
The time to talk is over.
Tartışmak için zaman yok.
There's no time to argue.
O zaman Amerikalıyla bitirmelisiniz.
Then you should end it with the American.
Masha için ne zaman geri geleceksin?
So, when are you coming back for masha?
O zaman burada ne arıyorsun?
Nothing happened.
Yasadışı hizmetler sunma ya da yolunuza çıkan herkesi vurmak arasında buna zaman bulmanıza şaşırıyorum.
I'm surprised you found the time. Between selling illegal services or ordering hits on anyone who got in your way.
Ne zaman bir şey olsa, onun sözü benimkini ezip geçiyor. Ne söyleyeceğini ve nasıl söyleyeceğini iyi biliyor.
Whenever something happens, it's his word against mine, and he knows what to say and how to say it.
Görev beyanıma kadar yaşama zamanı.
It's time to live up to my mission statement.
Her zaman varlardı.
They always have been.
Beni işe aldığın zaman, senin yerine Elizabeth'i seçmemi söylemiştin.
When you hired me, you told me to choose Elizabeth over you.
Görüşmemiz ve konuşmamızın zamanı geldi.
It's time for us to meet and talk.
Bütün zaman boyunca yanında olduğumu unutuyorsun.
You forget I was by your side the whole time.
Zaman alacak.
Well, it's gonna take time.
Ne zaman basıldığını tahmin etmek isteyen?
Anyone care to guess the year it was minted?
O zaman belki de onunla giden ben olmalıyım.
Well, then maybe I should be the one to go with him.
Tedarikçimle buluşma noktasını ve zamanını...
I'll keep you posted once I get a time and a place
Bir doktor randevusu için uzun bir zaman.
A long time to see a doctor.
Gelir idaresi, herifin Park Avenue çatıkatında zaman geçirecek.
So, the IRS is having a field day in his Park Avenue penthouse.
Fazla zamanımız yok.
We don't have much time.
Ve gecenin köründe ne zaman telefon çalsa ölüm haber sanıyorum.
And whenever the phone rings in the middle of the night, I think it's finally the call.
Tamam, bu Avengers panelindeki sırada kamp kurduğumuz zaman.
Okay, now, Th-this is us camping out in line for the Avengers panel.
Fırtına çıktığı zaman Sheldon'ın yatağımıza tırmandığı zamanlardan farkı yok.
Well, it's no different than when Sheldon used to climb in bed with us during a thunderstorm.
"Ama üzerinde kıl çıkmaya başladığı zaman, et beni oluverir."
"you can call that a beauty mark all you want. When there's hair growing out of it, that's a mole."
Bana duygusuz sersem dediği zaman gerçek anlamda söylediğini düşünüyorum.
When she called me an insensitive jerk, I'd like to think she meant it.
Vergi dairesi bizi farklı odalarda sorguladığı zaman hikâyelerimizin aynı olması lazım.
When the IRS questions us in separate rooms, we need to have our stories straight.
Ailemle zaman geçirmeyi yeğlerim.
I'd rather spend time with my family.
O kadar da uzun zaman geçmedi.
It's not that long ago.
- En son ne zaman konuştunuz?
When's the last time you talked to her?
Yanlış yer, yanlış zaman.
Wrong place, wrong time.
Ama birbirimize söyleyeceklerimiz uzun zaman önce tükendi ve beni böyle görmesini istemiyorum.
But we ran out of things to say to each other a long time ago, and... I don't want her to see me like this.
- O zaman buraya nasıl geldin?
Well, then, Mom, how did you get here?
Sonuçta yine aynı şey olacaktı, sadece biraz daha zaman alırdı.
The same thing would have happened, it just would have taken longer.
Zaman yok.
There isn't time.
Ben küçükken ilk şizofreni nöbetlerinin başladığı zamanı hatırlıyor musun?
Remember when I was little and you first started having schizophrenic episodes?
Zaman doldu.
Time's up.
Birlikte zaman geçirmenize çok sevindim.
So glad you had this time together.
Burada, zamanımı tut.
Here, time me.
Aslında, The New York Times ı çoktan elime ulaştı. ve çapraz bulmacayı bitirmekten her zaman keyif alıyorum.
Actually, I already receive The New York Times, and I always enjoy finishing the crossword puzzle.
Şey, iyi o zaman. ama unutma, Kasların olmadan hiçbir şeysin.
Well, fine, but remember, you're nothing without your muscle.
Unut bunu, zamanımız yok.
Forget it, there's no time.
Tüm zaman boyunca içinde tutuyordun belki de.
You know, maybe you had it in you all along.
Her sabah fazladan öğle yemeği paketleyecek zamanımız yok.
We do not have time to make an extra packed lunch every morning.
Ahbap, zamanında çok sik gördüm.
Mate, I've seen a lot of dicks in my day.
O zamanı bir düşünün. " dediler.
Look at the times. "
Çok uzun bir zaman önce olmuş, bunlar Amerika'daki zorluk çeken, genç, siyahi aktrislerken ve Bay Cosby de 80'lerde siyahi bir adam olarak televizyona hâkimken.
It happened a very long time ago, when these were struggling, young, black actresses in America, and Mr. Cosby, a black man in the'80s there, was dominating television.
Zamanı gelmişti.
And it's about time.
Bir etkinlikte resim çektirmek istiyorsan "neden her zaman çıktığın o modellerden birini götürmüyorsun?"
I said, "If you want to be photographed at an event, why don't you take one of those models that you usually date?"
Bu arada buna "negging" deniyor, birinin öz güveninizi sarsması. Böylece tek bir iyi şey dediğinde, "Tamam o zaman." oluyorsunuz.
That's called "negging," by the way, when someone undermines your confidence just so they say one nice thing to you, and you're, like, " Oh, all right.
Ne zaman döneceğimi bilmiyorum.
- All the time, you...
zamanı 41
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37