Anahtar tradutor Espanhol
21,472 parallel translation
Anahtar Hazel'da.
Hazel tiene las llaves.
- Anahtarı haftaya alır mıyız?
¿ Tendremos la llave la semana que viene? Sí.
Onları tutukluyoruz. Anahtarı dışarı atıyoruz.
Los arrestan y arrojan la llave.
Jesse James'in uzun ve başarılı kariyerinin anahtarı onunla beraber büyümeyen ya da savaşta onunla beraber savaşmayan kimsenin nasıl göründüğünü bilmemesiydi.
La clave de la larguísima y exitosa carrera de Jesse James es que a menos que crecieras con él o a menos que lucharas con él en la guerra, nadie sabe el aspecto que tiene.
James çetesinin başarı anahtarı hızlı ve çabuk hareket etmeleriydi.
La clave del éxito de la banda de James ha sido siempre la velocidad, la rapidez.
Lakota kabileleri için buffalo hayatta kalmanın anahtarıydı.
Para las tribus como los Lakota, el búfalo es crítico para su supervivencia.
- Ailemin mezun anahtarı var.
Mis padres tienen llaves de exalumnos.
Jane buradan çıkış anahtarımın kitaplar olduğunu söyledi.
Jane dijo que esos libros son mi llave para salir de aquí.
Efendi'yi yenmenin anahtarı onu hapsetmek. Savaşmak ya da fiziksel hasar vermek değil.
La prisión es la clave para derrotar al Amo no el combate ni la destrucción física.
- Anahtarı ben de...
- Bien, No tengo el...
- Evinin anahtarı yok mu?
¿ No tienes la llave de tu propia puerta?
Efendi'yi öldürmenin anahtarı bunun içinde bir yerde.
En algún lugar aquí, está la clave para destruir al Amo.
Efendi'yi yok etmem için gereken anahtarı sağlayacak.
Él me dará la clave para destruir al Amo.
Anahtarı üzerinde ve deposu dolu bir araç bulmak ne kadar zor biliyor musun?
¿ Sabes lo difícil que fue encontrar un auto con gasolina y llaves?
Hanımefendiye İngiliz anahtarının nerede olduğunu sor, ya da kova bul.
Pedir la señora bonita en una llave es o encontrar un cubo.
Kovanız ya da İngiliz anahtarınız var mı?
Usted tiene una llave o un cubo?
Belediye başkanının Joan Solodar ve gömdükleri cesetten haberi olsa şehrin anahtarını vereceğinden emin değilim.
No estoy seguro de que el alcalde le hubiera dado la llave de la ciudad si hubiera sabido lo de Joan Solodar y ese cuerpo que enterraron.
Emin değilim ama... Aslında eminim. Verandanın altındaki çiçeklikte yedek bir anahtar olacaktı.
No puedo jurarlo, pero estoy seguro de que hay una llave en esa maceta del recibidor.
- Anahtar burada mı demiştin?
¿ Aquí dentro, dices?
Tüm banka kasalarına iki anahtar gereklidir.
Mira, cada caja de seguridad necesita dos llaves.
Bence Bob'ın anahtarı artık Bob'da değildir.
Bien, me apuesto lo que quieras a que Bob ya no tiene su llave.
Anahtarım balık.
Mi llave es un pez.
Düzgün bir iletişimin sağlıklı bir ilişki kurmanın anahtarı olduğunda hemfikiriz o zaman?
Mientras los dos estemos de acuerdo en que una comunicación abierta es la clave para una relación sana.
Evimin anahtarı.
Es la llave de mi casa.
Sam, anahtarınla asansörü durdurabilir misin?
Sam, ¿ puedes parar el ascensor con tu llave de anulación?
- Anahtar kimde o zaman?
¿ Quién la tiene? Mi padre.
Anahtar nerede?
¿ Dónde está la llave?
Anahtar, lütfen!
¡ La llave, por favor!
Kelepçenin anahtarı!
La llave de las esposas.
Kanın Thanagar teknolojisini açmanın anahtarı olacak.
¿ Qué estás haciendo? Su sangre es la llave para descifrar la tecnología thanagariana.
Anahtarı da dolabın yanındaki poşete at.
Pon la llave en la bolsa.
Senin hız denklemin için burdayız... zamanda yolculuk yapma sebebin, ve daha hızlı koşmanın anahtarı.
Estamos aquí por la respuesta a tu ecuación de velocidad... la razón por la que has viajado de nuevo a este tiempo, y la clave para correr más rápido.
Çıkarken anahtarını bırak.
Deja la llave cuando te vayas.
- Anahtarı ver.
- Dame la llave.
Anahtarı kopyaladınız ve Steve'e karşı delil yerleştirmek için kullandınız.
Ud. copió la llave y planeaba emplearla para colocar pruebas contra Steve. - No.
Evet, birkaç yumruk yedim ama anahtarı yutuşumun sebebi o değildi.
O sea, sí, me golpearon un par de veces, pero no por eso me tomé la llave.
Tamam, yedek anahtarı da bırakıyorum.
Genial. Voy a dejar la llave de repuesto.
Mezuniyet anahtarına sahip birini.
Graduado con una llave alumni.
Ayrıca bize olayın anahtarını da vermiş olabilir.
Y él podría haber simplemente nos ha dado la clave de este caso.
Çiftler aşk yeminleri yazıkları asma kilitleri takıp anahtarını nehire atarlardı.
Las parejas prometían su amor con un candado firmado luego lanzaban la llave al río.
Kilidi köprüye takıp anahtarı nehire atalım ve bir daha birbirimize aşık olmayacağımıza dair söz verelim.
Vamos a poner el candado en el puente, tiramos la llave en el Seine y prometeremos no volver a enamorarnos más.
Bana şu lokma anahtarını sallasana?
Oye, pasame esa llave de tubo, ¿ quiéres?
Muhtemelen bir başka sandığın anahtarı.
Probablemente sea una llave extra del baúl.
Aman Tanrım, bir başka anahtar.
Oh, Dios mío... es otra llave.
Hayır, hala kayıp iki anahtarımız var.
No, aún nos faltan dos llaves.
Çok şükür, anahtar oradaydı. Yağmurun içinde boğulabilirdik.
Dios, gracias a Dios que estabas o... nos hubiéramos ahogado allá afuera.
Anahtarım lütfen.
♪ Firme y leal está la guardia, la guardia del Rin ♪ Mi llave, por favor.
Anahtarın var.
Tienes la llave.
- Anahtar.
Cualquier cosa que diga puede ser usado como prueba.
Dalga mı geçiyorsun, evin anahtarını bana mı soruyorsun?
¿ Las llaves de la casa?
O yüzden CIA'deki kişi anahtar.
Por lo que este activo es la clave.