English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Espanhol / [ A ] / Aıle

Aıle tradutor Espanhol

300,735 parallel translation
Üçüncüsü için ona fırsat vermeyeceğim.
No le voy a dar una tercera oportunidad.
Oraya gittiğimizi birine söylemiş olamazsın, değil mi?
No le habrás contado a nadie que estuvimos allí, ¿ verdad?
Bu tekneyi marinaya çekmeyi tavsiye ederim.
Le informo de que simplemente remolcaremos la lancha a puerto.
Hepsinin fotoğrafını çektin mi? Evet.
¿ Le has sacado fotos a todo?
Marco kadının parmağını kesti ya.
- Bueno, no, yo... Marco le cortó el dedo a una señora.
Dan'le girdiğim bir iddiada kazandım.
Se lo gané a Dan en una apuesta.
Sanırım Jimmy Dan'e gönderdiğim uygunsuz mesajları görmüş.
Pero creo que Jimmy vio un mensaje picante que le envié a Dan.
Jimmy Dan hakkındaki duygularını neden umursasın?
¿ Por qué le iba a importar a Jimmy si sentía algo por Dan?
Onlardan hiç biri tek gözlü Kobold'dan çok can yakamaz.
Ni uno de ellos le podría sacar sangre a un kobold de un solo ojo.
Aptallık Kardeşliği, size iyi geceler.
Le ofrezco a vos, la Caballería de los Idiotas, las buenas noches.
Yaralarını sarıyor, suni teneffüse başlıyorum.
Le vendo sus heridas, comenzando la reanimación boca a boca.
Devore'a ne bulduğumuzu haber vereceğim.
Le voy a decir a Devore lo que hemos encontrado.
Bu davayla ilgili olarak peşinde olduğunuz biri var mı?
Y en cuanto a este nuevo caso, ¿ le has echado el ojo a alguien?
Chase Graves'le tanıştın mı?
¿ Ya has conocido a Chase Graves?
Baracus'le ben ilgilenirim.
Tengo a Baracus. - Estoy en ello.
Bunun yerine, o bir güvenlik ekibini tuzağa götürdü.
En lugar de eso, le puso una trampa a un equipo de seguridad de la Autoridad Global.
Dosyanın, Nolan'ın kız arkadaşı vasıtasıyla direnişin eline geçtiğini düşünüyoruz.
Creemos que el archivo se le entregó a la Resistencia a través de la novia de Nolan.
Sence bloğa ne olacak?
¿ Qué crees que le va a pasar a esta área?
Neden Alcala'ya sadıksın?
¿ Por qué le eres leal a Alcala?
Bir bahis oynadığında açığa çıkarsın.
En el momento que le apuestas a alguien, te expones.
O akıllı, yakışıklı biri. Ama farklı tutkuları var. Ve bunlar onu yokedecek.
Es inteligente, atractivo, pero tiene ambiciones equivocadas y lo destruirán, y tal vez a toda el área, a menos de que se le ponga un alto.
Böyle bir hediyenin bize tepside sunulması güzel, Ama Broussard Kızıl El'e neden saldırsın ki?
No soy un hombre que le mira el diente al caballo regalado, pero ¿ por qué Broussard atacaría a los Manos Rojas?
Ve eğitimin de çok zor olduğunu duydum, ve aslında, Connor'a hakkımda her ne söylediysen, teşekkür ederim.
Y oí que el entrenamiento es brutal. Sinceramente, lo que le hayas dicho a Connor de mí, gracias.
Ve fırsatını bulduklarında da, onu tablonun tozunu alırken sırtından vurdular.
Y cuando lo tuvieron en la mira, le dispararon por la espalda mientras le quitaba el polvo a un cuadro.
Birincisi, Bass'a söz verdin, ikicisi de cinayetten bu kadar normalmiş gibi konuşmamız seni rahatsız etmiyor mu?
Bueno, primero, le diste a Bass tu palabra, y, segundo, ¿ la naturalidad con la que hablamos de asesinato no te molesta?
Eminim Flynn'de yanındaki adama aynı şeyi söylemiştir.
Seguro que Flynn le dice a su gente lo mismo.
Grant vurulmuş!
¡ A Grant le dispararon!
Az önce arkadaşını vurdu.
Le disparó a su amigo.
Ne yani, Emma Whitmore'a olanlarla başa çıkamayacağımı mı düşündün?
¿ Qué, pensaste que no podría lidiar con lo que le pasó a Emma Whitmore?
Ve sonra Bass'le tanıştık, ve o gerçekten iyi biriydi.
Y después conocimos a este tipo Bass, y él era de verdad así de bueno.
Masum insanları incitmesin diye, kötü bir adamı durdurmaya çalışıyorum.
Intento evitar que un hombre malo le haga daño a gente buena.
Bu kapının nesi var?
¿ Qué le pasa a esta puerta?
Brick, hocana mail atıp tarih kağıdına ne olduğunu söyledin mi?
Oye, Brick, ¿ le escribiste a tu maestra para explicarle lo que pasó con tu tarea de historia?
Efsaneye göre bir kaptan Ernest Hemingway'a beyaz, altı parmaklı bir kedi vermiş ve şimdi Florida Keys'de...
Cuenta la leyenda que un capitán le dio a Ernest Hemingway un gato blanco de seis dedos, y ahora los Cayos de Florida...
Biz çocukken ailene bir şeyi yanlış yaptıklarını söylemezdin.
Sabes, cuando nosotros éramos niños, uno no le decía a sus padres lo que hacían mal.
Buraya gelip bize yardım etmeyi düşünen çocuklarımızın onlara bağırana kadar harika olmadıklarını biliyorum.
Yo todo lo que sé es que ninguno de nuestros geniales chicos se le ocurrió venir acá abajo a ayudarnos, hasta que les gritamos.
Babana bir şey söyleme.
No le digas nada a tu papá.
Bir kızla el ele tutuştuğumda bazen hangisi kimin eli anlamıyorum.
Cuando le tomo la mano a una chica, a veces no puedo saber cuál es cuál.
Frankie'nin çalıştığı bir gün gelmek istememene şaşırdım.
Me sorprende que no vinieras el día que a Frankie le toca trabajar.
Frankie'ye dişimi muayene ettiğini, iyi olduğunu ve bu işin burada bittiğini söyleyeceksin.
Le dirás a Frankie que revisaste mis dientes, están bien, y ese será el fin del asunto.
Frankie'ye ne söylerim?
¿ Qué le diré a Frankie?
Frankie'ye ikimizin dışarıya çıktığını çünkü otoparkta kötü birilerinin olduğunu söyledim.
Le dije a Frankie que tú y yo salimos porque había unos pillos en el estacionamiento.
Şimdi polise ne söyleyeceğimizi ezberlememiz lazım.
¿ Ahora tenemos que ponernos de acuerdo sobre lo que le diremos a la policía?
Tyler'dan beni almasını isteyerek işi zorlaştırdım.
Así que me armé de valor y le pedí a Tyler que me llevara.
Seahawks Marshawn Lynch yarı sahasına 2 metre daha atak yapabilseydi Super Bowl'u kazanabilirdi. Ama bilirsin, kısmet işte.
Oye, si los Halcones Marinos le hubieran pasado el balón a Marshawn Lynch en la línea de la yarda uno, habrían ganado el Súper Tazón, pero, ya sabes, como sea.
Resimleri umursamıyolarr!
¡ A ellos no le importan los dibujos de tus hijos!
Zaten onu uyuşturucu tabancasıyla vurup bir kafese koyarlardı.
Solo le dispararían con una pistola para elefantes, y la metían a una jaula.
Bu partiye ihtiyacı olan gazı verecektir.
Le daría a esta fiesta el empujón que necesita.
Ona duş alıp yaklaşık bir saate çıkacağımı söylüyorum. O da 46 dakikaya oraya varacağımı anlıyor. Normalde yol 42 dakika sürüyor ama ekstra dört dakika koyuyorum.
Le estoy avisando que tomaré un baño, y luego saldré de aquí como en una hora, así sabrá que llegaré en 46 minutos... 42 minutos para llegar y una ventana de cuatro minutos de colchón, y si no llego para entonces, ella llamará a la policía.
- Axl için yanıp tutuşuyor.
- A ella le gusta Axl.
Bunu kimseye söylemeyelim.
No le digamos a nadie.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]