Olay şu tradutor Espanhol
7,911 parallel translation
Marcel'i rehin aldığını duydum. Olay şu ki ona bir borcum var.
Escuché un rumor de que habías tomado a Marcel de prisionero y da la casualidad de que estoy en deuda con él.
Olay şu ki, sonunda iyi bir adamla evleniyor.
La cosa es, al final ella está sentando la cabeza con un buen hombre.
Olay şu ki ne zaman biriyle çıksam üç ay olsun, bir ay olsun hatta bir hafta olsun seksten kopamıyorum resmen.
La cosa es que, cuándo... Cada vez que estoy saliendo con alguien, aunque sea como por como tres meses... o un mes, o incluso una semana... Estoy como, me siento tan adicta al sexo.
Olay şu, eğer 1 hafta erken ölseydi eski karım zengin olacaktı ve ben bu konu hakkında kötü hissedecektim çünkü zenginliğin keyfini sürmek hoşuna giderdi.
Lo que sucede es que si ella hubiera muerto una semana antes, mi ex-esposa sería rica ahora, y me siento mal por eso, porque creo que habría disfrutado de ser rica.
Olay şu Leo : Polisi hiç aramamışsın.
La cuestión es, Leo, nunca llamó a la policía.
Olay şu ki, bu restoranı gerçekten almak istiyorsak, bazı fedakârlıklar yapmamız gerektiğini fark ettim.
El punto es que supe que si queremos comprar este restaurante, tendremos que hacer sacrificios.
Olay şu ki, ondan gerçekten hoşlanıyorsan, genç, eğlenceli ve tuhaf olduğunu belli etmen gerek.
La cuestión es que si realmente te gusta, tienes que dejar claro que eres joven, divertida y excéntrica.
- Bu beni dramatik yapıyorsa, bu beni Courtney Love yapıyorsa, bununla başa çıkabilirim ama olay şu ki, bunun...
- ¿ Hannah? - Si eso me hace dramática, si eso me convierte en Courtney Love, sabéis, entonces puedo aguantarlo, pero la cosa es, que esto es como si no tuviera salida...
- Olay şu ki, haklıydın.
El punto es, que tenías razón.
Olay şu ki, inekler...
La cosa es, empollones..
Olay şu ki, aşık falan değiliz.
Muy bien, el punto es que no estamos en el amor.
Olay şu ki kardeşim... Carlos bir arkadaşın arkadaşı.
El tema, hermano... es que Carlos es amigo de un amigo.
Ama olay şu.
Pero tenemos un tema.
Ama asıl olay şu :
Aquí está la cosa...
Pekâlâ, olay şu ki, şey...
Bueno, es que...
- Olay şu ki...
- Es que...
Ama olay şu ki, Nat, istediğin kadar bağırabilir, kapını çarpabilirsin ve istediğinle kavga edebilirsin, ama hala benim gözetimimdesin.
Pero esto es lo que pasa, Nat. Puedes gritar y dar portazos y pelear todo lo que quieras... pero estaré encima de ti.
- Evet ama şimdi olay şu :
Sí, pero verá, el tema es este.
Olay şu ki kardeşim Freya ihtiyacım olan metaryalleri alması için onu serbest kıldı. Onu ölümden döndürebildiğine göre sanıyorum ki yerini de bulabilirsin.
Parece ser que mi hermana Freya le ha enviado para recoger algunos artículos que necesito, y, viendo que le devolviste a la vida supongo que tienes los medios para encontrarle.
Olay şu ki bana komplo kurdukları zamana kadar paranoya olmamıştım.
¿ Cuál es el punto? Nunca he estado paranóico hasta que ellos empezaron a conspirar contra mí.
Su bambaşka bir olay tabii.
Pero el agua es otra historia.
Olay yerinden kaçtı ve her şey yolunda ama yardımınıza ihtiyacım var.
Él ha huído de aquí y todo está bien. Pero voy a necesitar su ayuda
- Şu olayı durdur!
- ¡ Basta de trucos!
Jon, kocasının en yakın arkadaşı. Megan da olay haline getirmeye bayılır ve çok yargılayıcıdır.
Pues Jon es amigo de su esposo y a Megan le gusta el drama... como a mamá.
Kafası karışabilir, büyütme şu olayı!
Se confunden, ¡ no te asustes!
Hâlâ şu olayı konuşmak istemiyor musun?
Oye ¿ aún no quieres hablar al respecto?
Akşam saat dokuz buçuktan sonra odanızdan çıkmama olayını kural yapalım, olur mu?
Será mejor que pongamos como norma que no salgan de su habitación después de las 21 : 30 p. m. ¿ De acuerdo?
Resmi bir parlemento yasası, Majeştelerinin herhangi bir memurunun her evde, her dükkanda, her depoda ve her direniş olayında kapı, sandık, kasa, neye ihtiyaç olursa zor kullanmaya, eğer ihtiyaç duyulursa, yasaklı ya da uygun olmayan ticari ve benzeri eşyalara
Un acto oficial del parlamento, que autorice a cualquier oficial de Su Majestad, entrar en cualquier casa, tienda, almacén, y en caso de resistencia, rompan puertas, cofres o cajas, lo que sea necesario,
Tamam, olay şu :
Mira, el tema es este :
Matt, ortağı, Troy Hoffman ile olay yerine gitti.
Matt acudió con su compañero, el oficial Troy Hoffman.
Hala ne olduğunu araştırıyoruz, ama olay yerinde oğlunuza ait bir cüzdan, kredi kartı, kimlik bulamadık.
Seguimos investigando lo que ocurrió, pero aún no hemos podido localizar la cartera, tarjetas de crédito, el carné de su hijo en la escena.
Olay sonunda skandala dönüştüğünde ve köşeye sıkıştığınızda bir çoğumuz varını yoğunu ortaya koyar ve olanı değiştirmeye çalışır.
Cuando finalmente golpea el ventilador, y de su espalda contra la pared, Mayoría de nosotros sería cavar profunda y tratar de cambiar.
Hayır, şu anda bir olayın ortasında sayılırım.
No, ahora mismo estoy en medio de algo.
Ayia? Demecinizde buna ısrarla ifade özgürlüğü meselesi dediniz. Ama olayın merkezinde gey hakları yok mu?
En su declaración, insistió en llamar a esto un asunto de libertad de expresión pero ¿ los derechos de los gay no son el meollo de esto?
Dünyayı daha tehlikeli yapan feci bir dış politika, üstelik dış politika deneyimi sıfır olan eşi tüm olayın başında.
Una política exterior desastrosa que hizo del mundo un lugar más peligroso. Y tenía a su esposa con cero experiencia en política exterior - a cargo del ataque.
Şu bebek bezi olayı ne? Beni mahcup etmek için mi?
¿ Qué es esta cosa del pañal?
Son yılımızı hatırla, hani şu olay halka açık çıplaklık vakasını ve kuzey kesimdeki çeşmenin olduğu?
¿ Recuerdas nuestro último año, hubo un cierto incidente que involucraba desnudez pública y a la fuente en el cuadrante norte?
Şu Lucky Strike olayını Roger da anlattı.
Roger también cuenta esa historia de Lucky Strike.
Şu anda bir olay mahallindeyim.
Estoy en un sitio donde dejaron un cadáver. Llámame lo antes posible.
Eşinizin cesedi olay mahalline özel bir şekilde yerleştirilmiş.
El cuerpo de su esposa fue colocado de manera muy particular.
- Olay yerine silahı siz mi koydunuz?
- para retroactivamente justificar su acción?
Senin demlenme olayın şu anda bize yardım edemez.
Sus cervezas armario no pueden ayudarnos ahora.
Martinelli kendi bölgesini kazanamazsa olay bitmiş demektir.
Si Martinelli no puede ganar en su propio distrito, se acabó.
Bak ona rastlarsan bana bir iyilik yapıp faturalarını çaldığımı söyler misin çünkü akşam beni çağırdı ve şu öğlen / gece yarısı olayı...
Ha estado jugando conmigo todo este tiempo. Bueno, mira, si la encuentras, podrías hacerme el favor de decírle que robé tus facturas, porque ella me pidió salir a la noche y está todo este asunto sobre el am y pm
O ve eşi bir tür cinsel istismar olayına karıştı.
Él y su mujer estuvieron involucrados en una conducta sexual indebida.
Şu şapkanın olayı nedir peki?
¿ Qué pasa con el sombrero?
Ya da olay esnasında onun işverenliği altındaydınız.
O quizá usted era su empleado en el momento del incidente.
Demek istediğim, çünkü konuşmaktan yoruldum bir şey, bir hata yaptıysanız, paniklediyseniz hatta olayın üstünü örttüyseniz söylemenin tam zamanı. Şu an.
Y la cuestión es... porque estoy cansado de hablar... si hicisteis algo, cometisteis un error, os entró pánico, quizá lo encubristeis, ahora es el momento de decirlo... ahora mismo.
Şu Chase olayından sonra bir şeylerin sorun olmaması zaman alacak gibi.
Después de todo el asunto de la persecución, creo que va a pasar un rato antes de que esté bien con algo.
Şu olay da favorim.
Y esto es mi favorito.
Ama bir de onun tarafından dinlemek Shelby belki olayı tamamen arkamda bırakmamı sağlayacağını düşünüyor.
Pero sí escuchar su versión. Shelby piensa que tal vez me traiga alguna clase de cierre.