Olmak zorunda tradutor Espanhol
5,734 parallel translation
Hayır ama şu an olmak zorunda mı bu konuşma?
Sí, pero ¿ tiene que ser ahora mismo?
Aynı olmak zorunda değilim zaten.
No tengo que serlo.
Ama bir parçası bizim gibi olmak zorunda. Değil mi?
Bueno, tiene que ser en parte como nosotros, ¿ no?
Her şey seninle alakalı olmak zorunda değil. - Hey, ses tonunu beğenmedim.
No todo es por ti.
- Olmak zorunda arkadaşım.
Tendrá que serlo, amigo.
Sihirli bir kaplan olmak zorunda değil.
No tiene que ser un tigre mágico.
Eğer istemiyorsan bunun bir parçası olmak zorunda değilsin.
No tienes que ser parte de esto si no quieres.
Sadece kendini kurtarmaya konsantre olmak zorunda kalabilirsin.
Puede que tengas que concentrarte en salvarte a ti misma.
Bu kadar açık sözlü olmak zorunda değilsin...
No tienes que ser tan directa.
Şehirli bir herifin yaz aşkı olmak zorunda değildin.
No tenías que haberlo hecho con un turista yuppie casado y mujeriego.
Tamam. Yani, ben de olmak zorunda?
Vale. ¿ Y yo también debo estarlo?
Böyle umursamaz olmasaydın sana göz kulak olmak zorunda kalmazdım.
No necesitarías cuidado si no fueras un caos imprudente.
Bu şekilde yapmak zorunda olduğumuz için özür dilerim. Ama sandığım kişi olduğundan emin olmak zorundaydım.
Lamento que hayamos tenido que hacer las cosas así pero debía asegurarme de que eras lo yo creía que eras.
Böyle olmak zorunda mı?
¿ Debes ser así?
Cesur Amerikan askerleri o savaşta ölecek, ama böyle olmak zorunda değil.
Valientes soldados americanos van a morir en esa lucha pero ahora, no tienen que hacerlo.
Crosby, bu ameliyatı olmak zorunda o. - Aa, şok oldum.
Crosby, tiene que hacerse la operación.
Ve ayrıca içinde yağ varken olduğu kadar lezzetli olmak zorunda, bunu yapmanın en iyi yolu da şeker kullanmaktan geçiyor.
Y tiene que saber tan bien como lo hizo con la grasa, y la mejor manera de hacerlo es con el azúcar.
Çünkü bu ailenin içinde oldun diye bu ailden olmak zorunda olduğunun anlanına gelmiyor.
Que vengas de esta familia no significa que tengas que ser como esta familia.
Peki. Ama daha çok aile ve dost olmak zorunda.
Pero debe haber más familia y amigos.
İlgi odağı olmak zorunda, biliyorsunuz?
Como si tuviera que ser el centro de atención.
Bir anlamı olmak zorunda.
Quiere decir algo.
Yani, her ne kadar seni son derece çekici buluyor olsam da kendini sana sahip olmak zorunda hisseden bir hayvan değilim.
Digo, aunque me pareces increíblemente atractiva, no soy como un animal que simplemente tiene que tenerte.
Artık kötü bir ruh olmak zorunda değilsin.
Nunca más tienes que ser un espíritu malvado.
Basıncı tutacak derecede güçlü olmak zorunda değiller.
Ellos no tienen que ser lo suficientemente fuerte como para mantener la presión.
Gottlieb olmak zorunda da değil.
No tiene por qué ser Gottlieb.
Her Meksikalı genç kızın katıldığı parti quinceañera olmak zorunda mı?
Oh, ¿ entonces cualquier fiesta con adolescentes mexicanas es una quinceañera?
Neden Susam Sokağı'ndan olmak zorunda Zayıf bir şov.
¿ Por qué tiene que ser de "Barrio Sésamo"? Es de débiles.
Biliyorsun, hissettiğinden daha güçlü olmak zorunda değilsin.
Sabes, no tienes que fingir - ser más fuerte de como te sientes. - Dios.
Ağırlık ve boyuttan emin olmak zorunda.. Hasta ile uyuşması açısından.
Él se va a tener que hacer de que el tamaño y el peso están a la altura de su paciente.
Neden her şey şu ağır abi Diane ile ilgili olmak zorunda?
¿ Por qué siempre todo tiene que ser sobre la gran Diane?
Biliyorsun, bunun için burada olmak zorunda değilsin.
¿ Sabes? , no tienes que estar aquí para esto.
Her zaman senin olmak zorunda değilsin.
No siempre tienes que ser tú.
Katil sınıfta olmak zorunda değildi.
El asesino no necesitaba estar en el salón de clases.
Neden her zaman lazer sistemi olmak zorunda ki?
¿ Por qué siempre hay redes láser?
- Seni öldürmenin en güzel yanı artık sen olmak zorunda olmamam.
- La mejor parte de matarte es que ya no tendré que ser tú otra vez.
O burada olmak zorunda mı?
¿ Tiene que estar aquí?
Böyle olmak zorunda değildi.
No se suponía que fuera así.
- Birileri yumurtaları kırmadığından emin olmak zorunda, dostum.
Alguien tiene que asegurarse que no se rompan los huevos, amigo.
Ama öyle olmak zorunda değil.
Bueno, no tiene porque.
Hayatları ziyan oldu ama seninki öyle olmak zorunda değil.
Sus vidas han sido desperdiciadas, pero no la tuya.
Bu lanet gezegende her şey plastikle kaplı olmak zorunda mı?
¿ Todo en este infernal planeta tiene que estar en envases plásticos?
- Olmak zorunda.
Tendrá que serlo.
Bir anlamı olmak zorunda değil Ronny.
No tiene que tener sentido, Ronny.
Bütün bunlara tanık olmak zorunda kaldığın için üzgünüm.
Siento que hayas tenido que ver todo eso más temprano.
Mahremiyetin olmak zorunda.
Debería tener su privacidad.
Sanırım böyle olmak zorunda.
Bueno, supongo que tenía que pasar.
Bir bağlantı olmak zorunda.
Sin embargo, él es quien los llamó.
Bu hastanede olmak zorunda değilsin.
No tienes que estar en este hospital.
Ama yetişkin olma konusundaki her şey de kötü olmak zorunda değildir.
Pero... no todo lo de ser adulto tiene que apestar.
Yapmak zorunda olduğun şey bi'sakin olmak amına koyayım.
No tienes que calmarte de una puta vez, eso es lo que tienes que hacer.
Hiçbir şey. Yani, öyle olmak zorunda.
Bueno, quiero decir, tiene que ser.