Uçak tradutor Espanhol
10,780 parallel translation
Uçak hazır, hepimize yetecek kadar yer var.
El avión está listo ; debería ser suficiente para todos nosotros.
Ra's'ın Alfa-Omega'yı Starling'e yaymak için kullanacağı uçak.
El avión que Ra's tiene la intención de usar para esparcir el Alfa Omega sobre Starling.
Uçak tezgâhını aramızdaki hainleri açığa çıkarmak için kurdum.
Mi truco con el avión estaba destinado a revelar cualquier traidor entre mí.
Ama o uçak fiyaskosundan sonra durum böyle değildi.
Y después del fiasco del avión, no fue así.
John? Geldiğimiz uçak hâlâ güvenli ama çabuk olmamız lazım.
El avión en el que vinimos sigue estando a salvo, pero tenemos que llegar rápidamente.
Sen uçak kazasından nasıl kurtulacaktın peki?
¿ Cómo esperabas sobrevivir al accidente de avión?
Birkaç uçak havalandırın. Zaman'ın askerleri hakkında bana bilgi sağlasınlar.
Ponme unos aviones en el aire y reconozcamos a las tropas de Zaman.
Lanet olsun. Uçak savar ateşi!
Mierda, tío. ¡ Fuego, fuego, fuego!
Uçak savar ateşi altındayız!
¡ Nos disparan!
- Uçak ne kadar yükseklikte uçuyordu?
¿ A qué altura volaba el dron?
Hint kuvvetleri az önce uçak saldırısının öcünü almak için Pakistan sınırı boyunca Kaşmir hattına saldırmışlar. - Harika.
India atacó la frontera pakistaní... en represalia por el ataque al drone.
Yüzbaşı Tilson, füzeniz pilotsuz uçak falan vurmadı.
Comandante Tilson, su misil no le dio a un drone.
Hatta Orduya göre orada insansız uçak falan yoktu.
De acuerdo a la Armada, nunca hubo un drone.
Uçak falan yoktu.
No hubo un drone.
10-11 dakika sonra KAF'a giden bir uçak var.
Bueno, hay una partida de vuelo volver a kaf en aproximadamente 10, 11 Mikes.
Taksi çağırsak uçak kalkmadan gelmesi zor.
El taxi no llegará antes de que despegue el avión.
Bu da bana bıraktığın uçak.
Y aquí está el avión que me dejaste.
- Uçak bileti mi alamaz sence?
¿ No pensaste que puede reservar un boleto de avión?
Önce tank, sonra uçak...
Primero el tanque, luego el avión.
- Sussana seni koca uçak!
¡ Cállate avión horrible?
Bu da bir hayalet bombacı uçak.
Este es el bombardero Stealth.
! Sibirya'da birlikte uçak kazası geçirdiği arkadaşı Harris'in onu yemesini ve böylece ikisinin de ölmeyeceğini söylediğini hatırlarsın.
Recuerdas el accidente de avión en Siberia con su amigo Harris, quien le dijo que se lo comiera para que ambos no tuvieran que morir.
Daha erken kalkan bir uçak bulmuş.
Encontró un vuelo más pronto.
Tek ihtiyacın bir uçak bileti.
Basta con comprar un billete pronto.
Arabanı br insansız uçak ile patlatabilirim.
Podría volar su auto con un dron.
Pierce lütfen bana orada bir uçak gemimiz olduğunu söyle.
Pierce, por favor, dime que tenemos un portaaviones en esa zona.
- Satacağın uçak.
El avión que vendes
Ben uçak sürebiliyorum.
Puedo volar un avión
Ben de uçak için onları kullandım.
Puedo usarlos para mi avión
- Uçak bekliyor Zlatko. - Tamam.
- El avión está listo para despegar.
Biliyorum, çünkü o pencereler şu an milyonlarca parçaya ayrılmadı çünkü bu uçak parçalanmıyor.
Lo sé, porque esas ventanas no están destrozadas en un millón de pedazos ahora mismo, porque este avión no se está viniendo abajo.
Gizlenmiş bir uçak yaklaşıyor.
Un avión oculto se aproxima.
Ona, Miami'ye birinci sınıf uçak bileti alıp almadığını sorar mısın?
¿ Podrías preguntarle si compró un billete en primera clase a Miami?
Sözde muhabereden bir gün sonra bir uçak iner oraya.
Un día después de la supuesta batalla, aterriza un avión.
Üçü pilotsuz uçak. Oyuncaklarla dolu bir kasası olan adamları severim.
Me gusta un hombre con una cámara acorazada llena de juguetes.
Ben yapamam, hayatımda daha önce hiç uçak uçurmadım.
Bien, no soy vuestro hombre. Nunca he pilotado un avión antes.
Bak, daha önce uçak uçurdum ama kimseyi vurmadım.
Mire, ya he volado aviones antes. Nunca he disparado a un hombre.
O uçak kazasını duyduğumda sekiz yaşındaydım.
Tenía ocho años cuando supe de ese accidente de avión.
Açık konuşayım dostum, uçak söz konusu olamaz.
Sinceramente, olvídate de los aviones.
Doktoru ve sivilceli veletleri olmasa bu uçak kadar yükseklere çıkabilirdi.
Sin su médico ni sus críos llenos de granos ella podría volar tan alto como este avión.
- Ne yapıyorsun? Barca'ya uçak var mı bakıyorum.
Chequeando los vuelos a Barsa.
Ödemeni alınca, uçak biletlerimizi alacağız, ve baştan başlayacağız...
Una vez que recibas tu cheque, compraremos los billetes de avión, empezaremos de nuevo...
- Bir uçak mı yoladınız?
¿ Uno solo?
- İkinci bir uçak daha var.
- Hay un segundo avión.
Bu sabah Pakistan'dan aldığımız habere göre Pakistan'ın yeni lideri General Ahmed Ali'nin arabası pilotsuz uçak tarafından patlatıldı.
Hoy en Pakistán hubo una situación de emergencia... cuando el nuevo Presidente, el general Ahmed Ali, logró escapar al ataque de un dron a su auto.
- İkisi de uçak kazasından kurtulmuş ve hızlandırıcının patlamasından açığa çıkan karanlık madde ise ikisini birebir olarak aynı şekilde etkilemiş.
Y ambos sobrevivieron al accidente de avión, y luego la materia oscura liberada por la explosión del acelerador de partículas les afectó a los dos... - de la misma forma.
Yetişmem gereken bir uçak var.
¡ Tengo que coger un avión!
- İkisi de uçak kazasından kurtulmuş hızlandırıcının patlamasından açığa çıkan karanlık madde ise ikisini birebir olarak aynı şekilde etkilemiş.
Y ambos sobrevivieron al accidente de avión, y luego la materia oscura liberada por la explosión del acelerador de partículas les afectó a los dos de la misma forma.
- İkisi de uçak kazasından kurtulmuş ve hızlandırıcının patlamasından açığa çıkan karanlık madde ise ikisini birebir olarak aynı şekilde etkilemiş.
Así que, ambos Mardon sobrevivieron al accidente de avión y entonces la materia oscura liberada por la explosión del Acelerador de Partículas los afectó a ambos en... Virtualmente de la misma manera.
O bir uçak. O benim sevgilim.
Es un avión.
- Uçak silahlandırılmamış ama.
No va armado.