Zorundadırlar tradutor Espanhol
192 parallel translation
Fakat kadınlar, bunları kendilerine doğru şekilde söylenince almak zorundadırlar.
Pero a las mujeres hay que decirles bien las cosas.
İş dünyasında çok az insan birbirini sever. ama işlerin yürümesi için beraber olmak zorundadırlar.
En el mundo de los negocios, pocos se agradan pero tienen que tratarse o no habría negocios.
Bazıları güzel oldukları için mutludur, bazılarıda sadece zengin oldukları için mecburen mutlu olmak zorundadırlar.
Son felices, constantemente Algunas de ellas son felices porque son guapas Y algunas tienen que ser felices porque no son nada mas que ricas
Çünkü bir altın damarını vurduğunda, Madenin o küçük bölgesinde ki çalışan herkes Bir çuval seçmek zorundadırlar.
Porque cuando dábamos con un filón de oro, todos los que trabajaban en esa parte de la mina tenían derecho a elegir un saco.
Onlardır ki ; toplumun işleyişindeki ana temeller olmak zorundadırlar.
ni a la equitativa moderación que deberían ser la base del tratado social.
Bavyera köylerinde büyüyen erkekleri duymuşsunuzdur. Korksalar da kızla evlenmek zorundadırlar.
Parece un granjero bávaro temiendo tener que casarse con la chica.
Havyar dökmek için doğdukları dereye dönmek zorundadırlar.
Deben volver a la misma corriente en la que nacieron para desovar.
Çünkü her zaman birlikte olmak zorundadırlar.
Siempre andan juntos, por eso hablan tanto.
Beden eğitimine ye da duşa girmeyecek öğrenciler, ders saatinde anne babalarından ye da velilerinden kapalı zarfta, imzalı bir izin notu getirmek zorundadırlar.
Cualquiera que quiera excusarse de la educación física, o de las duchas, debe, a la hora de la clase, entregar una carta sellada de explicación firmada por sus padres o su tutor legal.
- Derebeylik lordları, oteritelerini sürdürmek zorundadırlar bu sana verilen sözden daha önemlidir.
Los señores feudales deben mantener su autoridad. Eso es mucho más importante que cualquier promesa que puedan hacerte a ti.
Gün doğmadan önce mezarlarına dönmek zorundadırlar yoksa güneş ışığı onları etkisiz hale getirir.
"Antes del amanecer debe regresar a su ataúd, o puede ser destruido por los purificadores rayos del sol"
Öncelikle çiçek açmak zorundadırlar.
Tienen que florecer primero.
Burada yaşayan böcekler, tıpkı bir Volkswagen gibi hava girişine dayalı bir soğutma sistemi vardır, serin kalabilmek için çılgın gibi koşmak zorundadırlar.
Los escarabajos tienen un sistema de enfriamiento... Incluso cortejan corriendo.
Bu hayati bir andır, çünkü güvenli bir yere saklanabilmek için uzun bir mesafeyi yüzmek zorundadırlar bu yüzden sırtlanın dikkatinin ondan uzaklaşmasına izin veremez.
Es un momento crucial, deben nadar en aguas abiertas y esconderse y no puede permitir que pierda interés en ella.
Seçilmiş olan kızlar, onun önünde ilkin tamamen çıplak kalmak zorundadırlar.
Los que es elegido primero debe mostrarse a él, totalmente desnuda.
Tatlım, eller birilerine ait olmak zorundadırlar.
Bueno, querida, las manos deben ser de alguien.
Onlar kutsal kiliseye dönmek zorundadırlar.
Tienen que volver a la sagrada Iglesia.
# Bir yerden başka bir yere hareket etmek zorundadırlar.
Se ven forzados a moverse de un lugar a otro.
Gece ve zifiri karanlık 10 puan için, kaşifler güneşin doğması için ne kadar beklemek zorundadırlar?
Es de noche. Por 10 puntos, cuanto deben esperar los exploradores hasta que salga el sol?
Onlar daha karışık olurlar. Senin dışarı çıkmana yardım etmek zorundadırlar.
Cuanto más complicados son, más te tienen que ayudar.
Çalışanlarımız dakik olmak zorundadırlar.
Nuestros empleados deben ser puntuales.
"Sumo güreşçileri, sumo kıyafeti giyip... "... dövüşmeden önce 300 pound ağırlığa ulaşmak zorundadırlar "
'El luchador de sumo debe tener un peso de 135 kilos... antes de que se le permita usar el pañal y competir.'
Gerçeğin ne olduğunu bulmak zorundadırlar.
Ellos deben determinar qué fue lo que sucedió en realidad.
Benim kilisemdeki rahibeler, İsa'nın gelinleridir ve onun nişan yüzüğünü takmak zorundadırlar.
Las monjas de mi iglesia son las novias de Cristo... y tienen que llevar su anillo de bodas.
Onlar bunu yaptıktan sonra, yıkanmak zorundadırlar.
Después de hacer el amor tienen que ducharse.
Deniz buzu artık en büyük yüzölçümüne ulaşmıştır ve dişiler, kolonilerine varmak için 150 kilometreden fazla yol katetmek zorundadırlar.
El mar de hielo alcanza ahora su máxima extensión y deben caminar 100 millas hasta alcanzar la colonia.
Ama buz tekrar oluştuğunda, kuzeye çekilmek zorundadırlar.
Pero cuando el hielo vuelve a formarse, deben regresar al norte.
Sekste kadınlar temelde aynıdır ; sadece orada olmak zorundadırlar. - Olmak zorundadırlar mı?
Las mujeres como amantes son básicamente lo mismo ; sólo tienen que estar allí.
Tıp öğrencileri bazen ameliyatları izlemek zorundadırlar.
Los estudiantes de medicina tienen que observar operaciones algún tiempo.
Belki hepsi gündüz vampirine dönüşmüştür ve hava kararmadan eve dönmek zorundadırlar.
Tal vez son vampiros al revés y deben llegar antes del anochecer.
Bu boydaki pek çok gemi açamaz da ondan. Geçitlere güvenmek zorundadırlar.
Porque las naves de este tamaño no pueden hacerlo.
Tüm Taşkesiciler, cemiyetimize kayıtsız şartsız inanmak zorundadırlar.
Todos los Picapedreros deben dar el Salto de la Fe.
Ama şu görünmez sınırın bir tarafında oldukları için... arkada suçlular gibi saklanmak zorundadırlar.
Pero como estaban a un lado de esa línea invisible y no al otro tenían que ir escondidos atrás, como criminales.
Amerikan subayları Ortadoğuda sivil dolaşmak zorundadırlar.
- ¿ Los tiraste? Seguí órdenes. Un oficial con permiso para estar en tierra en el Medio Oriente, debe usar traje de civil.
Düşünmek, aldıkları emirlerin ahlaki geçerliliğini irdelemek zorundadırlar.
Tienen que pensar. Decidir si una orden es moral o no.
"Unutmayalım ki, filozoflar ve krallar, hatta ve hatta, hanımefendiler bile, büyük aptes yapmak zorundadırlar".
No debemos olvidar que filósofos y reyes, e incluso las damas tienen que defecar.
Ve size ağrınızı göstermek zorundadırlar...
Tienen que mostrarte el dolor...
Melekler insan olmak için kanatlarını kesmek zorundadırlar.
Los ángeles tienen que cortarse las alas para convertirse en seres humanos.
Demek istediğim ; yakası ilikliler ve kravatlılar.. .. onlar beyinlerini kullanmak zorundadırlar.
Quiero decir, los tipos de cuellos abotonados y corbatas ellos pudieron usar sus cerebros.
Kalmak isterdim ama, sekreterler telefonları beklemek zorundadırlar biliyorsun.
Yeah, me gustaría quedarme, pero las secretarias tenemos que atender teléfonos
Kübalı demek ses demektir. Bu Kübalıların doğasında vardır. Mutlaka başkalarının canını sıkıp, rahatsız etmek zorundadırlar.
Es un rumor que define al cubano, esta en su natureza, la necesidad de incomodar a los otros, nunca sabe alegrarse o sufrir en silencio.
Farkına varırsınız ki bütün öğrenciler... en yüksek standartlara ulaşmak zorundadırlar, sadece balede değil fakat sıradan akademik işlerinde de.
Entiende usted que todos los alumnos deben alcanzar los niveles más altos... no sólo en el ballet, sino en su trabajo académico normal.
Çürük bitki ve çiçekleri pişirip yerler ve günde vücut ağırlıklarının yarısı kadar yemek zorundadırlar. "
Comen un guiso espeso de plantas y flores podridas... y necesitan consumir la mitad de su peso corporal al día.
Doktorlar, öğrencileri içkiye götürmek zorundadırlar.
Los residentes tienen que invitar a una copa a los estudiantes.
Aylar boyunca dışarıda uyuyarak, meyve ve et yiyerek hayatta kalmak zorundadırlar.
Durante meses debe vivir de ella.
Hayatı sevenler ulaşılmaz olanı arayamazlar, onlar aşırı dikkali olmak zorundadırlar.
Quien ama la vida, no puede permitirse buscar lo imposible.
onlar aşırı dikkali olmak zorundadırlar.
Debe ser prudente.
Doktoru gece yarısı çağırırlar... ve karısı onun gittiği gerçeğiyle başa çıkmak zorundadır.
El médico se despierta por la noche... y la mujer tiene que aceptar que se ha ido.
Bütün bu görünenler kendi kendine yetişmek zorundadır ve görünmezliğin krallığına uzanırlar.
Todo lo que es visible debe crecer más allá de sí mismo, y extenderse hacia el reino de lo invisible.
Son sınıf öğrencileri 710 formunu doldurmak zorundadırlar. Uçuş akademisinin ilk baktığı şey matematik notudur.
La Academia de la Flota se fija en las matemáticas.
Evet, biliyorsun ki, Dawson, Capeside gibi küçük bir kasabada tartışılır hijyen duyarlılıkları olanlar dışındaki herkes çamaşırlarını bir yerde yıkamak zorundadır.
Sí, en un pueblito como Capeside todos, excepto los muy sensibles en cuanto a la higiene tienen que lavar la ropa en algún momento.