Zorunluluk tradutor Espanhol
300 parallel translation
Yük yok, zorunluluk yok, özgürlük.
Sin equipaje, independientes, libres...
Katiller önceden yapıImış bir planı uyguladılar, oysa bu cinayet bir zorunluluk sonucu ortaya çıktı ve hiç beklemmedik bir şeydi.
Los otros fueron preconcebidos y éste se ha concebido de repente sin ser planeado.
Teoride, ölü olarak iyisin. Ama zorunluluk olursa, her an hayata döndürülebilirsin.
En teoría, me sirves igual muerto, pero si es necesario, aparecerás en cualquier momento.
Anayasal zorunluluk.
Es constitucional.
Bir erkek benim kadar uzun süre bekar kalınca... evlilik ne bir kolaylık, ne de bir zorunluluk olur.
Cuando un hombre ha estado soltero tanto tiempo como yo, el matrimonio no es ni una comodidad, ni una necesidad.
Zorunluluk, birlik ve beraberlik hakkında bana ne söyleyeceğinizi biliyorum.
Sí, ya sé lo que usted me dijo... la necesidad, la unidad, la oportunidad.
Zorunluluk bana gerçekçi gelmiyor.
Mi vida son sólo obligaciones.
Hartum'a seni yolluyorsam numara yapacağını, emirleri dinlemeyeceğini biliyorum, ve bir takım mistik zorunluluk adı altında sadece kendini ortaya çıkaracağını, ve bu hükümeti bulaştırmak için elinden gelenin en iyisini yapacağınıda biliyorum.
Si le envío, hará trampas, se excederá en sus órdenes y, en nombre de alguna necesidad mística, hará lo posible para implicar a este gobierno.
Lityum ihtiyacımız artık zorunluluk halinde.
Los reemplazos de litio son imperativos.
- Bir zorunluluk.
- Es necesario.
Zorunluluk durumu.
Es una orden.
Babasıyla sikişmemesi için var olan bir biyolojik zorunluluk bu.
Es un imperativo biológico para que no coja con su padre.
İnsan Hakları Sözleşmesi eğer hükümet insan haklarını ihlal ederse başkaldırmanın kutsal bir hak aslında bir zorunluluk olduğunu söyler.
Qué dice la célebre Declaración de los Derechos del Hombre y de la Mujer : " Cuando el Gobierno viola el derecho del pueblo... la insurrección es para él el más sagrado de los derechos... y el más imperioso de los deberes.
Ölüm ticari bir zorunluluk.
Es un necesidad comercial.
Fakat bir zorunluluk olmadan başarabilirseniz daha iyidir bu.
Pero cuando no las hay es mejor.
Zorunluluk sosyal olarak hayal edildigi sürece, hayal etmek bir sosyal zorunluluk olmayi sürdürecektir.
A medida que la necesidad es soñada socialmente el sueño se hace necesario.
Gezmek istersiniz. O zorunluluk sayesinde hayatı sevdiğinizi anlarsınız.
A veces olvidamos cuánto nos gusta la vida.
Şu an sadece burası var. Geçmiş, gelecek, zorunluluk yok.
Yo vivo el aquí y el ahora, no el después, el fue ni el debería.
Bir zorunluluk yok.
Sin compromiso.
Diğeri ise manevi zorunluluk.
Sólo una parte, amigo. Lo otro era una obligación moral.
- Başka biri için savaşmak zorunluluk mudur?
¿ Es nuestra obligación ir a pelear por otro?
Eğer büyük bir zorunluluk içinde olmasaydım sizi rahatsız etmezdim.
No lo importunaría si no fuese obligado por la necesidad.
Siz de pek çok iyi devrimci gibi bu devrim trenini tarihsel zorunluluk rayında ilerleten lokomotifin makinistlerinden biri oldunuz.
Has sido como muchos otros, los mejores revolucionarios. Uno de los maquinistas de la locomotora del tren... que lleva la revolución por la vía de la necesidad histórica... que ha establecido el partido.
- Bu banka hesaplarımı ya da telefon defterimi düzeltmeye benzemez. Bu zorunluluk.
- Esto no está corrigiendo mis problemas con el cobro del teléfono o el banco... debes hacerlo.
Bir zorunluluk olmayacak.
No habrá compromisos.
Fakat burada bir tür zorunluluk hissetmeye başladım.
Es sólo que empiezo a sentir que tengo una obligación.
Bu süre içinde, mektubu bu şekilde tutmak zorunluluk teşkil ediyor.
Mientras tanto, creo que es imperativo que tenemos la carta de esta manera.
Artık zorunluluk haline geldi yaşadıkları ortaya çıktı ve günahkarlar cezalandırıldı.
Ahora se volvió imperativo... que aparezcan vivos, y los culpables sean castigados
Bu ahlaki bir zorunluluk.
Es un imperativo moral.
Ahlaki bir zorunluluk.
Es un imperativo moral.
Dolaylı zorunluluk hissedilmez eğer aynada yansıyan yüzü sevmiyorsanız ya da selden aşağı inen bir tekne değilseniz.
La necesidad entonces no se siente sino como en el espejo en que se refleja, nave que por un torrente desciende.
Bu ilahi varlığa rağmen.. ... elbette umulmadık olaylar olabilir zorunluluk özelliği bozmaz... Nehrin güçlü akımlarında gücü azalan bir tekne gibi..... sadece kendi hareketiyle bir gözlemci tarafından incelenebilir.
A pesar de esta presencia divina, el curso de los eventos contingentes no asume el carácter de necesidad... como una nave, exactamente, que desciende por una fuerte corriente de un río, no deriva... la necesidad de su movimiento
Yani bir zorunluluk yok.
No es obligatorio.
Demokrasiymiş. Nasıl bir demokrasi ki oy kullanman bir zorunluluk ve eğer kullanmazsan Kominik hain damgası yiyorsun.
¿ Qué clase de democracia es esta donde tienes que votar y si no votas te califican de comunista subversivo?
Oturun, zorunluluk olmadan, lütfen.
Siéntese sin compromiso por favor.
ZORUNLULUK : SİSKO VE İRİ BEYLER İCİN KlYAFET
ROPA PARA HOMBRES OBESOS O LARGUIRUCHOS
O zaman hangisinin sizin için daha büyük bir zorunluluk olduğuna karar vermelisiniz.
Entonces, debe decidir entre dos opciones :
Sadece, zorunluluk olduklarını kabullenmen gerek.
Basta con que sea lógico.
Ev sahibi olarak, kiracının genel refahını sağlama sorumluluğun var kanımca, mantıklı her erkek veya kadının fena şekilde ihlal edildiğini hissedeceği bir zorunluluk.
Como casera, eres responsable del bienestar de tu inquilino... y cualquier persona razonable sentiría que no has cumplido con tu obligación.
Kurbanı uyarmak, içine doğan kişi için ahlaki bir zorunluluk mudur?
¿ tiene el "premonizador" la obligación moral de advertir al "premonizado"?
Ama "o" nu yaparsak, aramak için bir zorunluluk hissedebiliriz.
Pero si hiciéramos aquello, podríamos sentir cierta obligación a llamar.
Ahlaki bir zorunluluk, burada O'Connell yer var.
Hay un imperativo moral aquí, O'Connell.
Biyolojik zorunluluk mu?
¿ Un imperativo biológico? ¿ La ley divina?
Öyle bir zorunluluk yok.
No tienes que comprar fertilizante.
- Kendini koruma dersleri. 90'lı yılların kadınları için zorunluluk.
Cursillo de autodefensa, indispensable en los 90.
- Jerry, bu senin için bir zorunluluk, hadi.
Jerry, es tu obligación.
Ama sık sık şöyle deniyor... "Hiçkimse, zorunluluk haricinde, canından, malından ve... " özgürlüğünden edilemez. "
Pero sí dice en varias oportunidades que "no se privará a nadie de su vida, libertad o propiedad sin el proceso de ley".
Bu bir biyolojik zorunluluk.
Es un compromiso biológico.
- Kişisel zorunluluk.
- Es una obligación personal.
Seni bilgilendirmeyi yasal ve ahlaki bir zorunluluk olarak görüyoruz.
Tenemos la obligacion moral y legal de informarle.
Yoksulluk herşeyden öte bir zorunluluk.
La pobreza es lo que no debería ser obligatorio.