English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ E ] / Emın

Emın tradutor Francês

371 parallel translation
Em, şuna bakar mısın?
"QUE LA MER TRANSFORME TOUT EN QUELQUE CHOSE DE RICHE ET NOUVEAU"
Fred ne kadar güzel değil mi? Em onu niye aldın?
c'est vraiment beau?
Em, kötü bir fikir değil, fakat o değil.
Hmm, bonne idée, mais ce n'est pas ça.
Sevmediğimiz bir şey, tek bir şey varsa o da toz birikintileridir. Öyle değil mi Bayan Em?
Nous n'aimons pas la poussière, n'est-ce pas, Mlle Emmarac...
Look, they're only needlin'you because you had'em confined to the post.
- Ça n'a pas d'importance! 60 kilos.
Şu şekeri em de kocan içki kokusu almasın.
Un bonbon, qu'il ne sente pas le gin.
Şu af meselesi, ortaya çıktığından beri her kanun kaçağı, potansiyel hırsız. Asla demir parmaklıkların arkasına konulmayacaklarını bildikleri için, ne isterlerse yapabilirler.
Avec cette affaire d'amnistie em ce moment... n'importe quel criminel pourrait surgir, prendre ce qu'iI veut... et ne Jamais aller en prison.
Foi destruir em um minuto o que terei que trabalhar até o dia da minha morte sem nunca conseguir.
De détruire en une minute... ce que je n'aurai jamais!
Beyler, em, görüyorsunuz, Sir Roger'ın yerleştirileceği yer burası.
Sir Roger sera là.
Şey, Bay Durk, sen üçüncü ya da dördüncü sınıftayken, ön sırada kızıl saçlı güzel bir kız vardı ve sen onun dikkatini çekemiyordun, em...
Quand vous étiez en quatrième ou en troisième et que vous n'arriviez pas à attirer l'attention d'une jolie fille assise au premier rang...
Em... Umarım, Başkomiser Ritchie'nin beni böyle sizin yanınıza vermesinden rahatsız olmamışsınızdır.
J'espère que cela ne vous ennuie pas que le capitaine Ritchie m'ait nommé avec vous.
Ah, garip olan şu, em, Fidyeyi iletmeni istedikleri yer, bilirsiniz, tepenin üstünde bir yerde, orada... Yani, neredeyse adeta açık bir alanda olmasını istemişler... fotoğraflanması için.
Ce qui est bizarre, c'est l'endroit où ils vous ont demandé d'apporter la rançon, en haut de la colline, comme s'ils voulaient un endroit bien en vue pour qu'on les photographie.
Suratım sen baktığın sürece.. senindir. Birçok insan amcığı sever, bilirsin.
mon visage est à toi pour te regarder... aussi longtemps que tu le garderas em mémoire il y a un tas de connards, tu sais.
Bakın, em, Bay Greenleaf'a bir dizi sayfaları götürdüm.
Je donnais une copie des pages à M. Greenleaf.
Çigne ve yalnizca suyunu em.
N'avale que le jus.
Em teyze, lütfen, başka çöpçatanlık olmasın.
Tante Em, je t'en prie. Arrête d'essayer de me marier.
Hatırladın mı Em?
Tu t'en souviens, Em?
General Barnicke'nin senden istediği EM-50'ye koyacağı yenilerden birinci sınıf bir takım.
Le Général Barnicke désire un peloton de nouvelles recrues, de vrais cracks, pour le EM-50.
Bunlar İtalya'daki EM-50 projemde çalışmasını istediğim askerlerin ta kendisi.
Voici le genre de fonceurs que je veux pour mon projet EM-50 en Italie.
- Parmağını em.
- Suce ton doigt.
Parmağını em.
Allez, suce ton doigt.
Dedim ki : "Emily, yılın bu zamanlarında maytap patlatılmaz."
"J'ai dit : Em, il y a pas de pétards à cette époque de l'année."
EM spektrumunu taradık ve hiçbir şekilde radyasyon kaçıran bir şey yok yaşam desteklerini bile etrafında fır döndük.
Nos analyses n'ont rien révélé. Pas même la moindre fuite de radiation. Le réseau de survie a été sondé.
Aynı zamanda fazer frekanslarını da yüksek EM bandına ayarlıyoruz. Altuzay alanlarını bozmaya çalışacağız.
Nous ajusterons les fréquences des phaseurs pour déstabiliser leur champ.
Hareket ederken kalkanların akımlarını yüksek EM bandına ayarlamayı öneriyorum.
Nous sommes prêts. Je recommande l'ajustement des boucliers sur plus haute fréquence.
Karnını doyur. Onu kurutana kadar em!
Suce-lui tout, jusqu'au bout!
"Güzel ve Çabuk", "Em Beni", "Göt" ten Cumartesi günü etüde kalmalarını istiyorum.
"Âne", "Suce moi", "Bien et vite" vous êtes de retenue.
Efendim, bu ayın EM-alan özelliklerini göz önüne aldığımızda güney kutup bölgesinden başlayan bir arama modeli öneriyorum.
En me référant aux propriétés des champs EM de cette planète, je recommande des fouilles commençant dans la région sud polaire.
Eğer yansıtıcı kalkanımızın fazını tahrif dalgasının EM değişimine eşlersek bir sonraki çarptığında, bizi beraberinde sürükleyecektir.
Si nous nous synchronisons avec la fréquence de la vague de distorsion, nous sortirons avec la prochaine.
EM radyasyonunu altuzay alanlarını, ve termal protonları denedik, ama hiç bir şey yok.
Nous avons essayé les radiations, les champs subspatiaux, les protons thermiques. Rien ne marche.
Em-Ay-En-Ci mi, yoksa Em-Ey-İgrek mı?
C'est "M-I-N-G" ou "M-A-Y"?
Em halaya söyle bağıran yaşlıyı bıraksın.
Dis à tante Emma que j'ai pensé à elle jusqu'à la fin.
Ağzını aç ve em şunu.
Ouvre la bouche. Suce.
Sensörler, manyetik tını alanı tespit ediyorlar.
Je détecte un champ de résonance EM.
yakınındaki...... EM bandını yeniden ayarlayın.
... au vaisseau à proximité...
Bay Tuvok, banim için koordinatları 81 işaret 40 olan yanal EM taraması başlatın.
Balayage électromagnétique latéral, position 81, marque 40, M. Tuvok.
Onlar cevap vermiyor ve sensörler gövdede sıradışı EM imzalar gösteriyor.
Je n'ai pas de réponse. Les détecteurs relèvent une signature EM anormale.
Bu benim B. P'em değil, bu S. P, sizin probleminiz!
Ce n'est pas "mp", mais "vp". "Votre problème".
Beecher'ı haklamak zorundasın yoksa Em City'de kimse seni takmamaya başlayacak. Herkes senin ibne bir serseri olduğunu düşünecek.
Va falloir éliminer Beecher, sinon tout le monde dira que t'es une fiotte.
Tamam. Em City'de en son ne zaman arama yaptırdın?
A quand remonte la dernière fouille à Em City?
İlk geldiği zaman böyle söylemiştin. Bu yüzden Em City'e alınmasını istemiştin.
Il m'a dit que c'est pour ça qu'il était là.
Em City'de birbirimize, bize davranılmasını istediğimiz şekilde davranırız.
A Em City, on traite l'autre correctement.
Em City'de olmayacak. - Gökkuşağının üstünde bir yerde olacak.
Il sera pas à Em City, mais avec les autres.
Hey, Ray, bilmek istiyordun, Miguel Alvarez'in Em City'ye transfer kâğıtlarını imzaladım.
J'ai signé l'ordre de transfert d'Alvarez à Em City.
Lab'da deneyler yapıyorlar ama eminim ki o da parçalanmaya başlamıştır çünkü dünyanın EM alanı P3X-562'inkinden daha güçlü.
Le labo continue les tests, mais je suis sûre qu'il s'affaiblit... car le champ électromagnétique terrestre est plus fort que sur P3X562.
Söz konusu olan oyunun adı Sınırsız Teksas kart tut.
Le jeu en question c'est le Texas Hold em sans limite.
Sınırsız Teksas Kart tut pokerin Cadillac'ı gibidir.
Le Texas Hold em sans limite, c'est la Cadillac du poker.
İşte bu yüzden Dünya Poker şampiyonasında Sınırsız Kart Tut oynanır.
C'est pour ça que le Championnat du monde se décide à la table de Hold'em.
Bütün gece oynarsın. Taj'da Sınırsız Kar - Tut'u oynarız.
Jouer toute la nuit au Hold'em sans limite au Taj, là ou le sable se transforme en or.
Burada asıl önemli olan tüm fişleri kaybetmemektir.
C'est ce qui est important dans une partie de Hold'em. Rien n'est perdu tant qu'on a encore des jetons.
- Em, bırak doktorlar işlerini yapsın.
- Laisse-les faire leur travail.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]