Fakat o tradutor Francês
3,644 parallel translation
Fakat O'nun kızı bu katliamdan kurtulmuş.
C'est tout. Les petites filles sont sauvées.
Fakat o hödüğü gece gündüz demeden takip etmelisin.
Mais j'aurai ce gueux suivi jour et nuit.
Fakat o kadar da değilmiş.
Maintenant, plus tant que ça.
Fakat o hiçbir yere gitmiyor.
Mais il ne va aller nul part.
Ayılır ayılmaz ben değişiyordum fakat o değişmiyordu.
Dès que j'ai arrêté, j'ai commencé à changer, mais pas elle.
Fakat orada olmamam gerektiğini biliyordum, ve o yüzden o durumu terk ettim.
Mais je savais qu'il ne fallait pas que je reste ici, alors je suis parti.
Zor bir şey istiyorum, biliyorum fakat o telefonda bazı fotoğraflar var ve onları görmem gerek.
Ecoutez, je sais que c'est guère probable, mais il y a quelques photos dans le téléphone, et j'ai besoin de les voir.
Yıldızlara baktığını düşündüm fakat o gece dışarda yıldız yoktu.
J'ai pensé qu'elle regardait les étoiles, mais il n'y avait pas d'étoiles.
Sonra gittim ve güzel bir broş aldım fakat o istemedi.
Je suis allée chercher une broche pour lui mettre, mais elle n'en voulait pas.
- Evet, işte bu. - Demek istediğim, şimdi yıkılmış, fakat o zamanlar hala duruyordu. Satıcıların bedenleri bu alanın içinde gömülü.
- oui c'est ça - je veux dire, c'est démoli mais il a du s'y tenir avant les corps des dealer y sont enterrés il y a beaucoup de terrains industriels là-bas.
En başta o vardı fakat o bana güvendi hem de her şeyiyle.
Il a dépassé la tête de mât, mais il avait confiance en moi avec presque tout.
Çoğu defa Boston'a gidiyorum fakat o otelin etrafındaki bir yerden bile geçmiyorum.
Tu sais, je vais à Boston tout le temps, et je ne vais plus nul part près de cet hôtel.
konuşmak istemiyosun, o zaman... bak, Shea iyi, fakat onun bi davranış sorunu var.
Il n'a pas envie de parler, alors... Ecoute, Shea est bon, mais il a des problèmes d'attitude.
Orada hırsızlara, tecavüzcülere inanmak zorundasın- - çok güvenilir değiller- - fakat o şimdi dışarda, kendi işimizi kendimiz göreceğiz.
Tu dois compter sur les voleurs, les violeurs... pas les plus fiables. Mais maintenant qu'il est dehors, on doit faire le travail nous-mêmes.
Öğrenmeye istekli zihnim bilmek istiyor. Treadwell bu işe 197 sefer sayılı uçağın düşüşünü araştıran bir haberci olarak girdi. Fakat o zamanlar adı Mason değildi.
Treadwell était reporter sur le crash du vol 197, mais ne se faisait pas appeler Mason.
Fakat o şefi aramıyor mu?
Mais il cherche le chef?
Fakat o sesler ona acı çektirmiyor, hatta onunla alakalı bile değil.
Mais ces voix ne le persécutent pas ni ne s'adressent à lui.
Fakat o kanallar biraz... Ağır işliyor.
Mais on met un temps fou à me répondre.
O harika bir evlat. Fakat onun hayallerinin okulu değil. Berkeley onun hayallerindeki okul değil.
Mais ce n'est pas à Berkeley qu'elle rêve d'entrer.
Çok badire atlattığını biliyorum ; fakat o dondurucuya göz kulak olmalı ve her zamanki kadar göz alıcı olmayı denemelisin.
Je sais que tu as vécu beaucoup de choses, mais tu dois garder un œil sur ce frigo et essayes d'agir normalement.
O zaman, Jack değişimin merkez noktasındaydı, fakat buna ne sebep oldu, dallar mı?
Bien, Jack a été le point central de l'échange, mais qu'est-ce qui pourrait provoquer l'amas?
O zamandan beri, farklı yolları denedik fakat ikimizde bu ülkenin geleceği için çalıştık.
C'était une autre époque. Je voulais un meilleur pays.
O ICU'da Kalıyor, Fakat Doktorlar Bunun Bir Çeşit
Elle est en soins intensifs, le docteur pense à une drogue.
Bak, Ryan, Benim İçin Yaptığın Herşeyden Ötürü Sana Minnettarım.. Sende, Seni Dayanılmaz Bulan Bir Kadını Mutlaka Bulacaksın, O Kadınla Karşılacaksın, Fakat- -
J'apprécie tout ce que t'as fait pour moi, et une autre femme te trouvera irrésistible...
Sevilesi, arkadaşları için her şeyi yapabilen, o yüzden... Henüz ne olduğuna dair net bir bilgi yok. ... fakat güvenilir kaynaklar Londra merkezinde, Hyde Park yakınlarına uçak düştüğünü belirtiyor.
Je suis encore aimer, je suis le fait tout pour tes amis Charlie, alors... à ce stade, ce n'est pas clair ce qui s'est passé, mais les rapports indiquent, qu'il y a eu un accident d'avion près de Hyde Park,
O evi aramak için iznim var fakat ne zaman kullanmam gerekse gittiğim yerde hiçbir şey olmuyor çünkü sizler bulunacak her şeyi alıyorsunuz.
J'ai eu un mandat de perquisition pour cette maison, mais le temps que je l'utilise, il n'y avait rien, parce que vos amis ont pris tout ce qu'ils pouvaient trouver.
Fakat Brian o yoldan geçmiş ve ardına asla bakmamış.
Mais Brian traverse cette route, et il ne s'est jamais retourné.
Ryan O'Neal kariyerinde inişler ve çıkışlar yaşadı fakat şuan kariyerinin zirvesinde.
Ryan O'Neal a eu des coups durs, mais il est maintenant au top.
Tüm o salaklıklar gerçekleşti fakat şimdi en azından eğlendiriyor.
Toutes ces conneries sont vraiment arrivées. Autant qu'elles fassent rire.
Marina'dan hoşlanmamıştım fakat yaralarını temizledim, bir şeyler sürdüm ve sanırım ikimiz için kritik an o andı.
J'ai, littéralement, pansé ses blessures en les nettoyant, et en mettant quelque chose dessus. Et je pense que c'était le moment décisif.
Oradayken etrafınızda insanlar olduğunun farkındasınız fakat Marina ile bağınız o kadar kuvvetli ki, fark etmiyorsunuz bile.
Les gens sont tout autour, et on est conscients qu'ils sont là, mais... la connection avec Marina est tellement forte que... - Ça les éliminent totalement.
Buzlar eridiğinde de uyum sağlayabiliriz fakat kutup ayıları o kadar şanslı olmayabilir.
Aujourd'hui, quand la glace fond, nous pouvons nous y adapter, mais les ours polaires n'ont pas autant de chance.
O iyi, fakat ben değilim.
Il va bien, mais moi non.
Fakat ne yaptığının farkında olmadan o tetiği çekmiş olma ihtimalin var.
Mais il est possible que... Que tu ne savais pas ce que tu faisais quand tu as appuyé sur la détente.
O şekilde kendimizi savunmak zorunda kaldığımız için çok üzgünüz fakat Bill Stanton bize başka seçenek bırakmadı.
On est vraiment désolés on devait le faire, nous défendre comme ça, mais Bill Staton ne nous a pas laissé le choix.
Ne yaparsa yapsın o sana yardım edemez, Anne, fakat sen yapabilirsin.
Elle n'arrive pas à se contrôler, mais toi oui.
Evet. Geçmişte kavga ettik, fakat... O gece oraya gittim çünkü tekrar bir araya gelecektik.
Non. on s'est battu dans le passé, mais... je suis allé là-bas cette nuit car on voulait encore être ensemble pourquoi vous étiez vous battu?
- Fakat içgüdüm var. - Katil McCallan'dı. O olması lazım.
- mais il y avait une motivation - c'était McCallan, ça devait l'être
Fakat son zamanlarda aramız o kadar da kötü değil.
Mais ces dernier temps les choses ne sont plus aussi atroces entre nous.
Bir hata yaptım fakat sonrasında o asıldı bana.
C'était une erreur, mais après il m'a fait des avances.
Her neyse, ailem boşanmıştı biz de kız kardeşimle birlikte bir annemin bir babamın evine gitmek zorunda kalmıştık. Bir hafta sonu annemizin evinde olmamız gerekiyordu fakat babam o gün parti vermişti.
Quoi qu'il en soit, mes parents étaient divorcés, et ma soeur et moi, on allait et venait entre leurs deux maisons, et un week-end, on devait être chez ma mère, mais mon père a fait une fête,
Hırsızlar gittikten sonra, eşinize doğru emekledin aynı söylediğiniz gibi, fakat yanına vardığında o hala hayattaydı.
Après que les voleurs sont partis, vous avez rampé jusqu'à votre mari comme vous l'aviez dit, seulement, quand vous êtes arrivée il était toujours en vie.
Fakat benim ortağımı hırpalayan o komiser yardımcısı, makamına güvendi.
Mais le brigadier qui a agressé mon coéquipier sous le couvert de l'autorité...
Fakat birçok yönden, o gerçek bir insandan daha iyi.
Comme votre grille-pain.
GREG : Teşekkürler, fakat o evlatlık.
- Elle a été adoptée.
Tanrılar henüz o günü göstermiş değil. Fakat bize yaklaştığına dair alamet bahşettiler.
Même si les dieux n'offrent pas un spectacle si glorieux, un heureux présage se profile néanmoins à l'horizon.
O da Romalı'ydı. Fakat kendi halkının üstüne yürüdü. Ona karşı çıkan herkesi cezalandırdı.
- Lui aussi était romain, et il a marché sur son propre peuple, châtiant ceux qui osaient le défier.
İkiniz de sağ olun fakat korkarım o soruşturmayı bir süre askıya alacağız.
- Merci, à vous deux. Mais j'ai peur qu'il va falloir que l'on arrête l'enquête.
O sadece bir fahişeydi fakat yine de...
C'était juste une prostitué mais quand même...
Ve normalde, O'nu parçalara ayırırdım, fakat öfkeli ve ben anlıyorum.
Normalement, je t'aurais déchiré en lambeaux, mais elle est énervée, et je comprends.
Çok isterim fakat, o kadar param yok. Ya da notlarım.
J'adorerais, mais je n'ai ni les moyens ni les notes pour ça.