Kalmam tradutor Francês
9,172 parallel translation
Bu da hayatta kalmamı istediğini gösteriyor, sebebini söylesene.
Il prouve que tu me veux vivant. Pourquoi?
Kölelerle dolu bir evde kalmam.
Je ne vivrai pas avec des esclaves.
Gerçi bir şey kalmamış.
Il n'y a pas grand-chose.
Şimdi de ben boşanmamı yalnız kalmamı, düşündüklerini anlatmanı dinlemek zorunda kalmamı düşünüyorum.
AVOCAT DU DIVORCE Je pense maintenant à mon divorce, à ma solitude et au fait d'avoir dû écouter les choses auxquelles vous pensez.
Sessiz kalmam için teşvik edeceğini söylediler.
Ils disaient que ça m'aiderait à la fermer.
Normalde barış antlaşması olarak yemek getirirdim ama hiç taze kinoa mantarım kalmamış.
Normalement j'aurais apporté de la nourriture en gage de paix, mais je suis à court de boulettes quinoa champignons.
Sen fazla kalmamışsın.
T'es pas resté longtemps.
Ee, Tommy'e ihtiyacın kalmamış o zaman.
Tu n'as pas besoin de Tommy maintenant.
Teşkilâtta kalmamın tek yolunun, cinsel taciz şikâyetinde bulunmak olduğunu söyledi.
Il m'a dit que le seul moyen de rester... Etait de rédiger une plainte pour harcèlement sexuel.
Daha hamile kalmamış olman beni şaşırtmıyor.
Ça ne m'étonne pas du tout que vous ne soyez pas enceinte.
- Gerek kalmamıştı.
Ils n'en avaient pas besoin.
Lucy öldüğü gece madde kullanmamakla kalmamış.
Lucy n'était pas sobre que le soir où elle est morte.
Bence kalmamız gerek.
Je pense qu'on devrait rester.
Seni koruyacak kimse kalmamıştı.
Plus personne n'était là pour vous protéger.
- Ama salgın, pek vaktin kalmamış olabilir.
Mais le virus... Il ne vous reste plus beaucoup de temps.
Özür dilerim, Bay Deacon. Ama uğruna yaşayacak hiçbir şeyi kalmamış biriyle karşı karşıyasınız.
Mes excuses, Mr Deacon, mais vous regardez quelqu'un qui n'a rien à perdre.
Binbaşı Hewlett bu sabah Whitehall'da kalmam için bir teklif getirmişti ve ben de şükranla kabul etmiştim.
Le Major Hewlett vient juste de me proposer de loger à Whitehall et j'ai accepté avec gratitude.
Belki sen işleri doğru yapsan, ben de söylemek zorunda kalmam.
Peut-être que si tu avais bien fait les choses, je n'aurais pas dit ça.
Ama bizden milyonlarca yıl yaşlısın ve bence sandığın kadar vaktin kalmamış olabilir.
Mais Liz, à ton âge avancé d'un million d'années, il me semble que tu n'as pas autant de temps que tu le penses.
Duruşma günüme kadar burada kalmam için Rita böyle ayarladı.
Rita a fait en sorte que je puisse rester à Girls United jusqu'à l'audition.
Evde yalnız kalmamız gerektiğini söylemedi.
Elle n'a pas dit qu'on devait rester seuls à la maison.
Avukatlara artık para harcamamanız gerektiğini düşünüyorum. Yani alınmayın ama hakim bir şekilde onunla kalmamı sağlarsa diye.
Je n'ai pas envie de vous faire dépenser plus d'argent pour les avocats, si le juge me fera aller vivre avec lui de toute façon.
Yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmamışlar.
Ils n'ont pas eu à survivre.
Hiç insan kalmamışsa çalmak sayılır mı?
Enfin, est-ce vraiment voler - s'il n'y a plus personne?
Hayatta kalmamız için.
pour survivre.
Yalnız kalmam gerekiyordu.
J'avais envie d'être seule!
Yalnızca hükmü kalmamış kimseler olacağız.
On sera seulement ringards.
Yüzeysel yolda kalmamızı istiyorlar.
Il faut qu'on reste sur des routes goudronnées.
Vine City'de kaldım. Elimde hiç kalmamıştı.
Ce jour à Vine City, je n'avais rien en poche,
On beş sene sığınakta tutsak kalmam hayatını mahvettiyse kusura bakma!
Je suis désolée que mes 15 ans dans un bunker aient bousillé ta vie!
Annemle evimizi terk etmek zorunda kalmamız benim hatam.
C'est ma faute si ma mère et moi avons dû fuir notre maison.
Bu kasabada kalmamın tek nedeninin o olduğunu sanırdım, buradan nefret ederdim şimdi fark ediyorum ki geçmişimde bir çok şeyden nefret etmişim ama şimdi tüm sahip olduğum şey geleceğim...
Je ne restais que pour lui. Je détestais cette ville. Maintenant je réalise que ce que je haïssais est dans mon passé.
Evde hiç süt de kalmamış.
Il n'y pas de lait ici, de toute façon.
Efendi burada kalmamı istiyorsa o aksini söyleyene kadar kalırım.
Le maître me veut ici, je resterai ici jusqu'à ce qu'il en décide autrement.
- Sanırım artık vampir kalmamış.
Je suppose que ça veut dire plus de vampires.
Büro kalmamıza izin vermiyor.
Le Bureau ne nous laisse pas rester.
Bir arada kalmamız gerek. Tamam mı?
On doit se serrer les coudes.
En son ne zaman biri, bir arabada kafasından vurulduğunda başlıkta kan kalmamıştı?
C'était quand la dernière fois que quelqu'un a reçu une balle dans la tête dans une voiture sans laisser du sang sur l'appui-tête?
Yalnız kalmam gerekiyordu.
J'avais besoin de rester seul.
Ve İsa ağladı, çünkü fethedecek dünyalar kalmamıştı artık. Yeniden çok sağolun beyler.
Et Jésus pleura, parce qu'il n'y avait plus de mondes à conquérir.
Belki de paraları kalmamıştı, bilmiyorum.
Ils ont peut-être manqué d'argent. Je n'en sais rien. Bien.
Peki, yani balayına gitmediğine göre Cooper'la gitmem yerine, belki burada yanında kalmamı istersin diye düşünmüştüm.
Je pensais que, comme tu ne vas pas en lune de miel, tu voulais peut-être que je reste ici avec toi et ne pas partir avec Cooper.
Görünüşe göre sandığımızdan daha kısa zamanda görüşeceğiz. Burada laboratuvar falan kalmamış.
Bien, il me semble que nous pourrions vous voir plus tôt que nous le pensions maintenant qu'il n'y a pas de labo ici.
Bu yüzden hayatta kalmamız lazım.
C'est pour ça qu'il faut... qu'on reste en vie.
- İnancımız ayakta kalmamızı sağlayacak.
Car notre foi nous porte.
Kalmamı mı istiyorsun?
Tu veux que je reste?
Hala kalmamı istiyor musun?
Tu veux toujours que je reste?
- Kalmam lazım aslında.
- Je devrais.
Tatlım evde hiç şarabımız kalmamış.
( rires ) Chéri, on a plus du tout de vin.
- Hayır, kalmam gerek.
- Tu n'as pas à y être.
Kalmamı isterse evet derim diye.
Parce que si elle le demandait,