Yaşlanıyorum tradutor Francês
301 parallel translation
Hiç şüphe yok ki gittikçe yaşlanıyorum.
Ah! mon Dieu... J'ai beau dire et beau faire, je vieillis.
Bense yaşlanıyorum.
Moi, je vieillis.
Tökezliyorum. Ben yaşlanıyorum.
Qu'est-ce qui ne va pas?
Artık yaşlanıyorum.
Je me fais vieille.
Clara haklıydı, yaşlanıyorum.
Clara a raison. Je vieillis.
Belki yaşlanıyorum, belki de dedikleri gibi şimşek çarpmasıdır.
J'ai vieilli ou alors, c'est ce qu'on appelle le coup de foudre.
Çünkü yaşlanıyorum ve yaşlı insanlar ölür. Senin için ağlayacak hiç kimse olmayacak.
Je vieillis, les vieux meurent et personne ne te pleurera.
- Gittikçe yaşlanıyorum.
- Je vieillis.
Yaşlanıyorum. Bunu en evvela yapmamız gerekiyordu.
Nous aurions dû commencer par ça.
Yaşlanıyorum galiba.
Je vieillis!
Hiç bir şey. Korkarım yaşlanıyorum.
Je me fais vieux, je le crains.
Sevgilim, gittikçe yaşlanıyorum.
Je vieillis, mon doux tresor
Yaşlanıyorum.
- Je me fais vieux.
Yaşlanıyorum Anna.
Je deviens vieux, Anna.
Böyle olsun dedim, Çünkü yaşlanıyorum. Gece sesleri iyi duyamıyorum....... hatırım için bu gece onunla ilgilenirmisin? Hmm?
Vu que je vieillis et que, la nuit j'entends des bruits bizarres tu pourrais le ligoter, pour me faire plaisir?
Yaşlanıyorum.
Je vieillis.
Yaşlanıyorum artık.
Je me fais vieux.
Yaşlanıyorum.
Je me fais vieux.
Şişesi 59 sent. Yaşlanıyorum galiba.
Une affaire, 59 cents la bouteille.
Ben hâlâ yaşlanıyorum.
Bien, bien.
Ama ben yaşlanıyorum, saçlarım ağarıyor ve artık koşturmaktan yoruldum.
Moi, je suis vieux. J'ai les cheveux gris. Je suis fatigué de courir.
Sanırım yaşlanıyorum.
Eh bien, je dois vieillir.
Yaşlanıyorum.
Je me fais vieux...
Yaşlanıyorum, duyuyor musun? Yaşlanıyorum.
Je m'en fou que tu viennes aveS moi!
Belki de yaşlanıyorum.
Je suis peut-être trop vieux.
- Yaşlanıyorum.
- Je vieillis.
Eli ayağı tutmaz, ihtiyar bir kemik torbası olmak saçma. Yaşlanıyorum.
Ce qui est ridicule, c'est d'être un vieux sac d'os... de vieillir.
Yaşlanıyorum... ve bugün pusuya düşürüldüm.
Je suis maintenant un vieillard. Et je viens de recevoir un coup en traître.
Yaşlanıyorum.
Écoute, je me fais vieux.
- Evet, ben de yaşlanıyorum.
- Oui, je me fais vieux moi-même.
Yaşlanıyorum. Gürültüden rahatsız olmaya başladım artık.
Je vieillis, je suis peut-être plus sensible au bruit...
Artık yaşlanıyorum.
Ça passe. Je rajeunis pas...
Artık yaşlanıyorum. Tek söyleyebileceğim, seni kıskanıyor olmamdır.
Je suis déjà vieux et ne peux que vous dire que je vous envie.
O büyüdükçe ben yaşlanıyorum.
Plus il grandit, plus je vieillis.
Yaşlanıyorum Anne. İlerlemek zorundayım.
Je vieillis, Anne, il faut que je bouge.
Açık ve daha iyi, her gün yaşlanıyorum.
De plus en plus clairement... à mesure que je vieillis.
Ben yaşlanıyorum.
Je vieillis.
Veya, "Neden yaşlanıyorum, neden öleceğim?"
Ou : "Pourquoi ne puis-je pas tomber amoureux?", plus exactement. Et : "Pourquoi dois-je vieillir et mourir?".
Yaşlanıyorum artık.
Je vieillis, moi.
Yaşlanıyorum ve sakin bir hayat arzuluyorum Hélène ile.
Je vieillis, j'ai envie de vivre tranquillement. - Avec Hélène.
Geçen her dakikada daha da yaşlanıyorum.
Je vieillis de minute en minute.
Kapının tokmağı dönüyor, silahımı çekiyorum... duvara yaslanıyorum ve şöyle diyorum : "Girin!"
Je tire mon revolver et je dis : "Entrez"!
Tamam, devam et, yaslanıyorum.
D'accord. Allez-y, je m'appuie.
Yaşlanıyorum galiba.
Je vieillis.
Ve sonra yaslanıyorum arkama, gülümsüyorum O günün hayalini kuruyorum
Puis j'esquisse un sourire et je rêve de ce jour
Yaşlanıyorum.
J'aurai 35 ans le 8 novembre.
Bir hava filosunun başındayken erkeksi şeyler yapıyorum. Ama karaya çıkınca bir kadına yaslanıyorum.
Je mène mon escadron à la baguette, et je suis viril, mais à terre, il me faut l'épaule d'une femme.
Bir zamanlar "benim yaşamım bu" diye düşünürdüm ama artık bundan pek hoşlanmıyorum, belki de yaşlanıyor olduğum içindir.
Avant, c'était ce que j'aimais dans la vie. Je vieillis, je n'aime plus ça.
Hastalandım, ameliyat oldum ve şimdi de yaşlanıyor olmam gerçeğini bile kaldıramıyorum.
Les maladies, les opérations et tout ça. Je ne peux même pas affronter le fait de vieillir.
Sen yaşlanıyorsun, ben şişmanlıyorum ve saçlarımız beyazlıyor.
- Nom de Dieu, Dicky! Tu deviens vieux, gris et moi je grossis.
Ben daha sağlıklı yaşlanıyorum.
Je vieillis mieux.