Zorundasın tradutor Francês
14,567 parallel translation
Çağrıya cevap vermek zorundasın.
Tu dois être capable de répondre à l'appel.
Bir şeyler yemek zorundasın.
Allez, mange quelque chose.
Don'a alışmak zorundasın.
- Tu vas devoir t'y habituer. - Mmm.
Bunu yapmak zorundasın.
C'est de la justice.
- Zorundasın.
Mais tu le dois.
Devamlı kaçak hayatı yaşamak zorundasınız.
Vous ne pouvez jamais vous arrêter de fuir.
Onları hazırlamak zorundasın.
Tu dois les tenir prêts. Ce ne sont que des enfants.
Bunu kesmek zorundasın!
Tu dois arrêter!
Öğrenmek zorundasın.
Tu dois apprendre.
Tamam, niye direk prostata bağlamak zorundasın?
Pourquoi toujours parler de la prostate?
- Yine de öyle davranmak zorundasın.
Et pourtant vous voulez être traitée en tant que telle.
Bu işte objektif kalmak zorundasın.
Dans ce boulot, tu dois rester objective.
Bu işte objektif kalmak zorundasın.
Dans ce boulot, on doit rester objectif.
Fakat dönmek zorundasın.
Mais vous devez juste le faire.
- Yapmak zorundasın.
Tu dois le faire.
O zaman onu öldürmek zorundasın.
Ensuite, vous devez le tuer.
Sizi durdurmaya çalışacaklardır. Ama siz "siktir et" deyip yola devam etmek zorundasınızdır. Çünkü bu sizin yolunuzdur.
Ils voudront vous arrêter, mais on les emmerde, continuez, c'est votre route, et ce soir, vous arriverez peut-être à enfin en finir avec vos démons.
Neden bu kadar olumsuz olmak zorundasın?
Arrête d'être négative.
Yapmak zorundasın. Bu bir entübasyon ve onu hazırlaman gerek.
Oui, pour intuber.
Hemen şimdi yapmak zorundasın.
Dépêchez-vous.
Yapmak zorundasın.
Il le faut.
Bu konuda konuşmak zorundasın, Lucas.
On doit en parler, Lucas.
Sizi durdurmaya çalışacaklardır. Ama siz "siktir et" deyip yola devam etmek zorundasınızdır. Çünkü bu sizin yolunuzdur.
Ils voudront vous arrêter, mais on les emmerde, continuez, c'est votre route,
Bana böyle şeyler söylediğinde nasıl tepki vereceğimi bilmek zorundasın.
Tu dois savoir comment je vais réagir si tu me dis un truc pareil.
Yapmak zorundasın.
Tu dois le faire.
- Oradan ayrılmak zorundasın April.
Tu dois quitter cet endroit, April.
Neden bu kadar KaBBa olmak zorundasın?
Pourquoi être si BBB buter?
Sınır dışı etme kararının bozulması için bundan daha iyi bir takım yazmak zorundasın.
Vous allez devoir faire mieux pour éviter l'expulsion.
- Evet ama sevişmeye devam etmek zorundasın.
Ouais. Mais tu dois continuer avec eux.
- Dur tahmin edeyim. İşler o kadar kötü gidiyor ki... -... teslimatları kendin yapmak zorundasın.
Laisse-moi deviner, les affaires marchent si mal que tu es réduit à faire tes livraisons toi-même.
Çok ama çok dikkatli olmak zorundasın.
Tu dois être vraiment très prudent.
Baş Belası Brian olmak zorundasın.
Tu dois être Badass Brian.
Eğer buradan çıkmak istiyorsak, bunu dikkate almak zorundasın.
Si on se tire d'ici, on devra passer par lui.
Oyunda kalmak için, risk almak zorundasınız.
Il faut prendre des risques pour rester dans la course.
Ve o pistte kalmak istiyorsanız, bunu öğrenmek zorundasınız.
Et il faut en tirer les leçons pour pouvoir continuer.
Artık politik doğrucu olmak zorundasınız.
De nos jours, il faut être politiquement correct.
Sadece nasıl yakalanmayacağını öğrenmek zorundasın.
Tu dois juste apprendre à ne pas te faire attraper.
Yolun geri kalan kısmını yürümek zorundasınız.
Tu dois marcher le reste du chemin.
Gerçekçi olmak gerekirse ben ölene dek benim kurallarıma uymak zorundasın.
A vrai dire, en réalité, tu respecteras mes ordres jusqu'à la fin des temps.
Hodgins bu şeyi derhâl iptal etmek zorundasın.
Hodgins, tu dois annuler ça immédiatement.
Hala benimle ilgilenmek zorundasınız.
Vous devez encore prendre soin de moi.
Çocukların hakkında ne olup bittiğinin farkında olmak zorundasın.
Tu dois savoir ce qu'il se passe avec ton enfant.
Biraz zaman vermek zorundasın.
Laisse faire le temps.
Gerçi öyle arkadaşların varsa, olmak zorundasın.
Avec des amis comme les siens, il valait mieux en avoir.
Onlar seni öldürmeden İkisini halletmek zorundasın.
Tu en auras peut-être deux avant qu'ils ne te tuent.
Bazı erkekleri tekrar tekrar reddetmek zorundasın.
Pour certains hommes, tu devras le faire encore et encore.
Tamam, fazla fazla vaktimiz var ama acele etmek zorundasınız.
D'accord, nous avons plus qu'assez de temps. mais tu dois te dépêcher.
Bana güvenmek zorundasın.
Tu dois me faire confiance.
- Zorundasın.
- Il le faut.
Süre tutmak zorundasın.
Vous devez le programmer.
Bunu bensiz yapmak zorundasın.
Tu vas devoir le faire sans moi.