Zorundayım tradutor Francês
15,701 parallel translation
Neden kutsanmak zorundayım?
Pourquoi dois-je être baptisé?
Seni korumak zorundayım.
Je dois te protéger.
- Bu ev kiliseye ait, taşınmak zorundayım.
C'est une résidence officielle et je dois déménager.
- Şimdi gitmek zorundayım ama sonra görüşürüz.
Je dois y aller, mais on se revoit.
- Çalışmak zorundayım.
- Je dois travailler.
- Olmaz, gitmek zorundayım.
- Non, je dois y aller.
Sana bakmak zorundayım.
Je dois prendre soin de toi.
Seni geri göndermek zorundayım Amber.
Je dois te renvoyer en prison, Amber.
- Evet, zorundayım. - Bence bu bir hata, oğlum.
- Je crois que c'est une erreur, fiston.
Gitmek zorundayım.
Je dois y aller.
Eğer izin verirseniz, Asima suvunmasını ayarlamak zorundayım.
Si vous permettez, je dois m'occuper de la défense d'Asima.
Pek benim tarzım değil ama emirlere uymak zorundayım.
Ce n'est pas mon genre, mais... je dois suivre les ordres.
Anlaşılan kraliçesini de öldürmek zorundayım.
Maintenant il semblerait que je doive tuer sa reine.
Bu davada 31 farklı tatla uğraşmak zorundayım.
Je dois un paquets de faveurs pour ça.
- Ben neden geride kalmak zorundayım?
Pourquoi je dois rester ici?
Farklı şeyleri görmeni sağlamak zorundayım.
Je dois te faire voir les choses différemment.
Bu yüzden seni okuldan atmak zorundayım, U.R. Üzgünüm.
Je vais devoir vous renvoyer, Mini Rick. Je suis désolé.
Sayın Yargıç, tekrar uzatma talep etmek zorundayım. Ben bu davaya Bayan Florrick'in düşüncelerine ortak değilim.
Votre Honneur, Je dois encore demander un délai, je ne suis pas au courant de tout ce que Mme.
Daha fazla insan ölmeden önce onu durdurmak zorundayım.
Je dois l'arrêter avant que quelqu'un d'autre ne meurt.
Gitmek zorundayım.
Je dois le faire.
Onu bulmak zorundayım.
Je dois la trouver.
Onunla konuşmak zorundayım.
Il est impératif que je lui parle.
Hiçbir şey olmaması için dua ediyorum ama o zamana kadar senden dikkat çekecek bir şeyler yapmamanı istemek zorundayım.
Je prie pour que rien n'arrive, mais en attendant, je dois vous demander de garder profil bas.
Kapmak zorundayım. SCPD'nin yardımı olmadan şehri yönetemem.
Je ne peux pas diriger la ville sans l'aide de la SCPD.
Ama kurtarılamayacak kadar kötü olmadığımıza inanmak zorundayım.
Mais je me force à croire que nous pouvons encore nous repentir.
Sadece demin silinen şeyi tekrar getirmek zorundayım.
Il faut juste que je revienne sur ce qui a été effacé.
Bir şeyler yapmak zorundayım.
Je dois faire quelque chose.
Bak, Jo hayatımın aşkı. Eğer % 1 işe yarama şansı bile varsa denemek zorundayım. Ne kadar delice ya da tehlikeli olduğu önemli değil.
Jo était l'amour de ma vie, et s'il n'y a même qu'1 % de chance que ceci fonctionne, je dois essayer, peu importe combien c'est fou ou dangereux parce que si je n'essaye pas, je vais passer le reste de ma vie
Whitmore'a geri dönmek zorundayım.
Je dois retourner à Withmore.
- Peşlerine düşmek zorundayım.
Je dois les rattraper.
Biraz uyumak zorundayım.
Il faut que je dorme.
Mildrith hiç istemeyerek de olsa kocan döner dönmez verilmek üzere bu mektubu sana teslim etmek zorundayım.
Mildrith, il est avec beaucoup de réticence que je dois vous servir avec cette lettre... pour votre mari à son retour.
Denemek zorundayım.
Je dois essayer.
O değil. Denemek zorundayım.
Ce n'est pas ça.
Telefon çalmadan önce kararını duymak zorundayım.
Je veux votre décision avant de recevoir l'appel.
Doğru değil biliyorum ama stajyerlere fazladan nöbet yazmak zorundayım.
Pas réglo, je sais, mais je dois envoyer les résidents sur des cas intéressants.
Şekerimi bir yerden almak zorundayım. Özellikle sen bu kadar sıkıcıyken.
Je dois trouver mes sucreries quelque part, surtout avec vous tous si ennuyant.
Bütün hastaneyi düşünmek zorundayım.
Je dois prendre en compte tout l'hôpital.
Gelemem, bu partiye gitmek zorundayım.
Je ne peux pas. J'ai cette soirée.
Kalmak zorundayım.
Je dois rester.
Bu şapkayı takınca salak gibi göründüğümü biliyorum. Ama takmak zorundayım çünkü kızım kumdan kale yapmayı seviyor fakat hiç de iyi yapamıyor. Bayağı da bir zaman alıyor ve epey bir yanıyorum.
J'ai l'air d'un neuneu avec ce chapeau, mais je dois le porter car ma fille adore construire des châteaux de sables, mais elle est nulle et ça prend longtemps alors je prends des coups de soleil.
- Ben mi öldürmek zorundayım?
- Je dois le tuer?
Mildrith'i de aramak zorundayım.
Je dois chercher Mildrith.
Artık Guthrum mu yoksa Skorpa'nın mı yanında duracağım konusunda seçim yapmak zorundayım.
Je dois maintenant faire un choix... si à côte avec Guthrum ou Skorpa.
Neden her zaman kötü adam olmak zorundayım?
Pourquoi dois-je avoir le rôle du méchant?
Stina röportajı yapmak zorundayım.
Stina, je dois faire mon interview.
Yani'Mad Libs'oyunundaki gibi boşlukları doldurmak zorundayım.
Et à quoi vous pensez?
Sizi terk etmek zorundayım.
Alors je vous laisse tous les deux.
Bunu yapmak zorundayım.
Je dois le faire.
Her şeyi kontrol etmek zorundayım.
Si je ne vérifie pas tout...
- Hayır, Bunu söylemeyi bırakmalıyız tamam mı? Tam bir suçlular gibi hareket ettiğimiz gerçeğini kabullenmek zorundayız.
On doit prendre conscience qu'on agit comme des criminels.