Çıkmayacağım tradutor Francês
629 parallel translation
Hapishaneden çıkmayacağım. la la İslaheveleri beni özler la la
Le leader des enfants de rue À la correction on s'ennuie de moi
Hayır. Dışarı çıkmayacağım.
Non, je ne sors pas.
Çok teşekkür ederim, ama farklı yerden çıkmayacağım.
Merci! Mais je tiens à sortir d'ici comme n'importe qui.
Artık yoluna çıkmayacağım, bir daha seni rahatsız etmem.
Je te délivrerai de ma présence, je ne serai plus un problème.
Kim olduğunu söyleyene kadar bu odadan çıkmayacağım.
Je quitterai cette pièce quand tu me l'auras dit.
Bu gece çıkmayacağım.
Je ne sors pas ce soir.
Ve asla çıkmayacağım!
Et ne jamais remonter!
Karşı çıkmayacağım. Boşanabiliriz.
Je consens au divorce.
- Artık sahneye çıkmayacağım. - Bunu yarın tartışırız.
Moi, je ne parais plus!
Mahkemeye çıkmayacağım. Yemin ederim.
Je te promets par tous les dieux, que je ne te donnerai pas.
Buradan çıkmayacağım.
Je ne bouge pas d'ici.
Evet, Larrabee Binası, ama yukarı çıkmayacağım.
Bon. C'est l'immeuble des Larrabee. Mais je ne monterai pas.
Üniformayla çıkmayacağım.
Je ne mettrai pas mon uniforme.
- Ahıra giden yola çıkmayacağım.
- Ne passe pas devant l'écurie pour y aller.
Sakın buradan çıkmayacağımı sandığını söyleme.
Crois-tu que je sortirai un jour de ce trou noir? J'en sortirai...
Ayrıca Bayan Kittredge'la yemeğe de çıkmayacağım.
Je ne déjeunerai pas avec Miss Kittredge.
- Ama dışarı çıkmayacağım.
- Mais je ne sors pas.
Bunu yapamam, efendim, çünkü duruşmaya çıkmayacağım.
Je ne peux pas le promettre, je ne passerai pas en cour martiale.
Buradan hiçbir zaman çıkmayacağım.
Je ne sortirai jamais d'ici.
Bana söylediklerinin dışına çıkmayacağım.
Je resterai loyal envers tes paroles.
Bana söylediklerinin dışına çıkmayacağım.
Je ne te décevrai pas.
- Oh, hayır, çıkmayacağım.
- Il n'en est pas question.
Senato'nun kararına karşı çıkmayacağım.
Si tu t'opposes à sa volonté... Je ne m'opposerai pas à la volonté du Sénat.
Bu kasabadan hiç çıkmayacağım.
Je ne quitterai jamais cette ville.
Hemen burdan çık.Çıkmayacağım.
Sortez d'ici. - Pas question!
Kızmayın! Sevgili kızınızla, bir daha asla çıkmayacağım.
Je ne sortirai plus jamais avec elle.
Hayır çıkmak istemiyorum, çıkmayacağım.
Attendez, je dois y retourner! Il y a des choses qui sont restées à l'intérieur!
Fakat ben o kapıdan çıkmayacağım.
Je ne sors pas par là.
- Çıkmayacağım.
- Je refuse.
Başkan, bu biraz fazla ileri gitti. Kürsüye çıkmayacağım.
M. Le préfet, ceci va trop loin.
Bundan böyle sözünüzden dışarı çıkmayacağım.
Dèsormais, je me laisserai guider par vous.
- Oraya konuk olarak çıkmayacağım.
- Je ne viendrai pas demain. - Pardon?
Dışarı tekrar çıkmayacağım.
Je ne peux pas sortir à nouveau.
Aptalım ben, O pabuçların sen yaşadığın sürece çıkmayacağını hatırlamalıydım.
Comment ai-je pu oublier? Ces souliers ne peuvent fétre étés tank que tu es en vie.
Ama Bay Kinkaid sorun çıkmayacağını söyledi.
Non! M.Kinkaid m'a dit que c'était en règle.
"Başından vurulmuş" dediğinde, doktorun otoritesine kimsenin karşı çıkmayacağını biliyordum.
Je savais que personne ne douterait de son autorité quand il dirait qu'une balle m'avait traversé le crâne.
Onunla evleneceğime söz vermezsem, kıyıya çıkmayacağını söyledi.
Elle m'a dit que si je ne l'épousais pas elle ne regagnerait pas la rive.
Jeb, sorun çıkmayacağı konusunda bana söz vermiştin.
Tu m'as promis de ne pas faire d'histoires. Je veux entendre ce qu'il a à dire.
Al bakalım, sorun çıkmayacağından emin misin?
Vous pensez pouvoir le surveiller?
Çıkmayacağım anne.
Je ne le ferai pas, maman.
Kendi haber ajansım adına konuşacak olursam Majestelerinin inancının haksız çıkmayacağına inandığımı söylemeliyim.
Je peux dire, au nom de ma propre agence de presse, que la foi de Votre Altesse ne sera pas injustifiée.
Burada konuştuklarımızın, bu kapıdan çıkmayacağını biliyorum, dinliyorum.
Je vous assure que cela restera entre nous. Allez-y.
Teşekkürler George. Karımın karşı çıkmayacağını düşündüm.
Je pensais que ma femme approuverait.
- Buradan çıkmayacağım.
- Oh non.
Münasebetsiz bir şey, ama bu anlaşmayla bir bağlantım olduğundan beri kartel için bir sıkıntı çıkıp çıkmayacağı hep içime bir tasa oldu.
C'est dur à dire. J'ai été l'instigateur. Si le gang est embêté, ma position...
Ebedi anıtımız sonsuza dek parlayacak! # Doğma büyüme Slovakız,... # #... bu işten eli boş çıkmayacağız. #
Nous sommes slovaques, slovaques, aucun d'entre nous ne rentrera les mains vides!
Asla yürüyüşe çıkmayacağız, tamam mı?
Nous n'irons plus jamais nous promener, d'accord?
Artık yürüyüşe çıkmayacağız, tamam mı?
Plus jamais nous n'irons nous promener.
Brewster mı? Ortaya çıkmayacağını nereden biliyorsun?
Tu es sûr que Brewster ne va pas venir?
Sanırım kimin çıkıp kimin çıkmayacağını ben de söyleyebilirim!
C'est à moi de décider qui sort et qui reste!
Aslında bunu ona borçluyum ama bu başka bir hikâye ve seni bununla sıkmayacağım.
Je les lui dois, mais c'est une longue histoire.