Acıklı tradutor Português
8,698 parallel translation
Biliyorum. İşi acıklı hale sokmaya gerek yok.
Eu sei, e não há necessidade de nada drástico.
- Çok acıklı.
- Que tragédia.
Acıklı bir şekilde kendi canına kıymak üzere.
Então, tragicamente, está quase a tirar a sua própria vida.
Zira, masa başında ölmek, çok acıklı bir durum.
Porque morrer em serviço... É completamente patético.
Çok acıklı değil mi?
Não é triste?
Bence acıklı.
Acho-o triste.
Spencer Cavanaugh'ın kayıp olmasını açıklığa kavuşturdu mu?
Ela tem alguma notícia do Spencer Cavanaugh?
Neredeyse zorla kapı dışarı etmek zorunda kaldım çünkü karnım aç ve sağlıklı saplar ve kedi maması yemekten illallah geldi.
Tive praticamente de a expulsar de casa porque tenho fome e estou farto da porcaria de "comida saudável" dela.
Acı merkezini uyuşturup güç ve dayanıklılık için adrenerjik sistemi zorlar.
Para adormecer o centro da dor e estimular o sistema adrenérgico para ter força e energia.
"Açıklığın olmadığı yerde adalet olmaz."
Onde não há publicidade, não há justiça.
"Emniyetin emniyeti açıklıktır."
A segurança da segurança é publicidade.
Bu birçok şeyi açıklıyor.
Isso explicaria muita coisa.
Bu bazı şeyleri açıklığa kavuşturdu.
Bem, isso deixa as coisas mais abertas.
Tüplerin içinde olmamızı açıklıyor.
Explicaria aquilo que estávamos a fazer em estase.
Açıkça travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösteriyorsun, bu da gayet mantıklı.
Estas obviamente a apresentar sintomas de stress pós-traumático, o que absolutamente faz sentido.
Konuyu açıklığa kavuşturayım.
Então deixem-me ver se percebi.
Çok acıklı.
É tão triste.
Bu Bay Rodriguez'in taşlarla dolu bir kondom yutmasını açıklıyor.
Parece que o Sr. Rodriguez engoliu um preservativo cheio de pedras preciosas.
Çok mantıklı, korkunç olmayan bir nedenle geldik. Henry açıklayacak.
Viemos por um motivo legítimo e nada estranho, que... o Henry passará a explicar.
Bu da Diego'nun midesinde neden sadece ucuz elmaslar olduğunu açıklıyor.
Isso explica porque é que o Diego tinha diamantes baratos na barriga.
Baban koleksiyonun asıl yerini biliyormuş. Bu da neden ağzı sıkı biri olduğunu açıklıyor.
E parece que o seu pai sabia a origem da colecção, o que explica ter sido tão reservado.
Kimsenin onu provadan sonra neden görmediğini açıklıyor bu. Öğle yemeği için gizli sevgilisiyle buluşacakmış.
Isso explicaria porque ninguém a viu depois que ela saiu do ensaio... ela estava indo encontrar seu amante secreto para um pouco de prazer noturno.
Bu da ana kayadaki formik asidin varlığını açıklıyor.
Isso explica a presença de ácido fórmico na rocha em seu redor.
Her şey bu gece açıklığa kavuşacak.
Tudo pode acontecer esta noite.
Bu her şeyi açıklıyor.
Explica muito, não é?
Bu neden iki tane Noah Bennet olduğunu açıklıyor.
De qualquer modo isso explicaria os dois Noah Bennet.
Markridge'de yaşanan bu cinayetler asla açıklığa kavuşmamış.
Estes assassinatos na Markridge nunca foram resolvidos.
Sistem açıklıkları kapatıldı.
A vulnerabilidade foi consertada.
Senatör Burke, sadece birkaç şeyi açıklığa kavuşturmaya çalışıyor.
O Senador Burke está... a tentar esclarecer algumas coisas.
Neden seninle yeniden bağ kurup May'i tanımak ve torunuyla tanışmak istediğini açıklıyor.
Isso explica a urgência dele em voltar a contactar-te, conhecer a May, conhecer o neto dele.
Bu, emniyetin garajına izinsiz girmeni de açıklıyor.
- E também pode explicar porque é que invadiu o depósito automóvel da Polícia do Hawaii.
Anna'nın gönderdiği mesajlar karadan gelmiş. Bu da sizinkilerin onu neden bulamadığını açıklıyor.
Os sms enviados para a Anna vieram de terra, o que explica porque é que o teu pessoal não conseguiu encontrá-la.
Önce her şey mahkemece açıklığa kavuşturulmalı.
Tudo tem que ser esclarecido e controlado pelos tribunais daqui.
Bir şeyi açıklığa kavuşturalım.
Vamos esclarecer uma coisa.
Sunumlarımıza başlamadan önce, tam bir şeffaflık ve açıklık ruhuyla size söylemem gereken birşey var.
Antes das apresentações, e num espírito de abertura e de transparência, eu tenho uma coisa para contar. - Eu e Mr.
Güvenlik iznim de olduğundan açıklık olursa ismim en üstte olacak.
E como tenho acesso seguro, se aparecer alguma coisa, o meu nome vai para o cimo da lista.
Başka bir yerde bir ailesi daha var desen "İyiymiş, her şey açıklığa kavuştu bak" derim.
Se me dissesses que ele tinha outra família algures, eu diria : "Está bem, fantástico, está explicado".
Eminim ki mantıklı bir açıklaması vardır.
Tenho a certeza que há uma explicação lógica.
Bunu nasıl açıklıyorsun?
- Como é que explicas isso?
Ancak, bir şeyi açıklığa kavuşturmalıyım ki, zaman çok değişti.
Mas que fique bem claro... Que os tempos mudaram.
Açıklıkta duruyorsun, Boyd kamyonuyla gelip, parayı bu araca...
Estás na clareira, o Boyd aparece na carrinha, muda o dinheiro para aqui...
Açıklığa kavuşturman gereken bazı şeylerin olduğunu görüyorum.
Vejo que têm assuntos para resolver...
Tamam, çitteki açıklıktan geç ve sağa dön.
Passa pela abertura na cerca e vira à direita.
- Açıklıcalardan iyidir.
- São melhores do que as frias.
Bu hususa açıklık getirdiğiniz için teşekkür ederim Teğmen.
Obrigado por esclarecer esse assunto, agente.
Senden nefret yüzden sadece açıklıyor Neden onu kullanıyor Enos değil.
Isso explica porque ele te odeia, não porque o Enos o está a usar.
Dünyanın en hepsi berbat neden o zaman nasıl açıklıyorsunuz?
Então como explica o mundo todo desajustado?
Bu çok şeyi açıklıyor.
Isso explica muita coisa.
İnanç duymaktan başka mantıklı bir açıklaması yok.
Não existe uma explicação lógica para o porquê, a não ser a fé.
Şimdi, şunu açıklığa kavuşturalım.
Vejamos se entendi.
Eminim uyuşturucu ticaretinden kazanılmış bir para. Tek mantıklı açıklaması bu.
De certeza que é lucro ilegal da venda de drogas.