Anlayacağınız tradutor Português
652 parallel translation
Albay Bishop, anlayacağınız üzere bu mühim bir konu.
Coronel Bishop, tal como vê, isto é um assunto sério.
Yani sizin anlayacağınız, bütün mikropları uzlaştırmak için savaşmazsak herkes kendi sınıfının hastalığından ölür.
Em suma, cada um morreria com a doença da sua classe, se não tivéssemos a guerra para unir todos os micróbios.
Bunu anlayacağınızı söyledi.
Disse que compreenderia.
Biliyorsunuz, Beecham nehrin öteki kıyısı. Ve her zaman Brender County olarak bilinmektedir. Ama anlayacağınız, Brender County, Idaho'ya bağlı.
Sabe, Beecham está na outra margem... e agora faz parte de Brender County... mas, repare, Brender County pertence a Idaho.
Anlayacağınız, bu çok normal bir durum. Gelenek hukukuna göre öyle yani.
Está bem, perceba... é um pormenor legal.
Anlayacağınız üzere, politikamız evli kadınları işe almamaktır.
Sabe que não costumamos contratar mulheres casadas?
Anlayacağınızı sanıyordum.
Suponha que não reconhecemos que tenham nenhum direito...
Sizin için kolay anlayacağınız bir tane seçmeme izin verin.
Deixe-me escolher algo apropriado para si, algo não muito difícil.
Anlayacağınız üzere, bu özel klinikte eşimle ve daha sonra en iyi arkadaşım olacak bir İngiliz ile tanıştım.
Naquele mesmo hospital... vi minha mulher pela primeira vez. Conheci ali um inglês que se tornou meu melhor amigo.
Anlayacağınız üzere bugün benim görüşme günüm değil ama onun bunları almasını istiyorum.
Está a ver, este não é o meu dia para uma entrevista, e quero que ela tenha isto.
Anlayacağınız gibi benim bir dinim yok ; yani dinen Yahudi değilim.
Não tenho religião, logo não sou judeu pela religião.
Beni anlayacağınızı sanmıyorum ama insanların hayatına karşılık para alamam.
Suponho que não me consiga compreender. Mas não posso aceitar dinheiro em troca das vidas das pessoas.
Tabii ki, pek fazla önemsemediler. Anlayacağınız, henüz sadece bir kaç saat olmuştu. Ama ertesi gün de ondan bir haber çıkmayınca biraz paniğe kapılmaya başladım ve polisi yeniden aradım.
Eles não deram muita importância, afinal tinham passado poucas horas, mas no dia seguinte, como continuávamos sem saber dela, entrei em pânico e voltei a ligar à polícia.
Anlayacağınız, Kayıp Kişiler Bürosundan bir adamı buraya göndermelerinden önce 24 saat geçti.
Só passadas 24 horas é que mandaram alguém do departamento de pessoas desaparecidas.
- Eh, öyleydim, daha önceydi, anlayacağınız.
E estava. Isto foi antes...
Anlayacağınız bay Partridge bu bana cinayet gibi geldi.
Sabe, Sr. Partridge, isso cheira-me a homicídio.
Anlayacağınız, karım bir hafta önce kayboldu.
A minha esposa desapareceu há uma semana.
Anlayacağınız gibi ; Efendim ve ben yolculuğumuza yanımıza kıyafet almadan çıktık.
Sabe, o meu patrão e eu viemos nesta viagem sem as nossas roupas.
Uzayın keşfindeki liderliğinizden dolayı en iyi sizin anlayacağınızı sandık : Biz parçalanmış bir güneş sisteminden kurtulanlarız.
Devido à sua liderança na exploração do espaço achámos que compreenderia mais facilmente que somos os sobreviventes de um sistema solar desintegrado.
Anlayacağınız, iyi bir ajan sürekli hayatını tehlikeye atar.
Um bom agente põe a vida em risco.
Anlayacağınız, vücut ağırlığı omurlara ve eklemlere baskı yapar.
O peso corporal comprime os discos... intervertebrais, as articulações e as demais.
Bu sabahki davranışımdan dolayı beni bağışlayın. Anlayacağınızı umuyorum.
Lamento como agi esta manhã, espero que me compreenda.
Anlayacağınız, ben soru sormam, uygun şekilde davrandıkları sürece.
Eu não faço perguntas desde que se portem bem.
Anlayacağınız o günlerde bir adam bunu yapabilirdi.
Sabe como é, naquele tempo, um homem podia fazer isso.
Bir gün anlayacağınızı umarım.
Acho que ele entenderá.
- Anlayacağınızı biliyordum.
- Imaginei que compreenderia.
Anlayacağınız, rotadan çıkmıştı.
Estava a voar fora da rota, entende?
Anlayacağınız, yazmayı bırakmak benim için çok zor bir şey.
É difícil para mim deixar de escrever.
Çok iyi anlayacağınız gibi beyler karım, kendi kızı gibi sevdiği bu sevimli ve harika kızın kaybından ötürü bitkin düşmüş durumda.
Como compreenderão, caros senhores, a minha mulher está prostrada com a perda de uma jovem tão maravilhosa a quem amava como a uma filha.
- Anlayacağınızı düşünmüştüm.
- Bem me pareceu que ia ver. - Sim, com certeza.
Gerçekten bu onun suçu değil. Anlayacağınız üzere, sorun bende.
A culpa não é propriamente dela.
Anlayacağınız üzere, bu, insanoğlunun henüz var olmadığı bir evren.
Você vê, este é o universo antes da existência do homem.
- Ve bahis için benim sıram ama anlayacağınız, param yok...
- E é minha vez de apostar... mas, veja, eu não tenho...
Yani, sizin anlayacağınız, mücadele ettik ve silahını elinden aldım.
Bem, tivemos uma luta, sabe, e eu tirei-lhe a arma.
Anlayacağınız ben Polonya'dan geldim.
Sabem... Eu vim da Polónia para aqui.
Anlayacağınızı biliyordum.
Sabia que você o entenderia.
Anlayacağınız, bu bir emirdi.
Mas uma ordem, é o que quero dizer.
Anlayacağınız, banka tamamen boştu.
Como se percebe, o banco estava quase vazio.
Tabii ki Brandt'ın üzerinde çalıştığı iş kendisini delirtmeye yetti anlayacağınız üzere.
Claro que foi o trabalho de Brandt que o enlouqueceu. Sabia disso.
Sevgili Patsy, daha önce yazmadığım için üzgünüm, ama haftalardır ateşten yatıyorum burası oldukça sağlıksız bir yer ve yaşamak için uygun değil anlayacağın yazamadım.
Querida Patsy, desculpa não ter escrito antes mas estive com febre durante muitas semanas. Este é um lugar doentio e não muito adequado a europeus por isso, como vês eu não podia...
Anladınız mı? Bir çocuğun bile anlayacağı kadar açık bir durum.
É fácil, até uma criança entenderia.
Anlayacağınız...
Sabe...
Tanıklar fotoğrafı gördükten sonra Oakley'in o adam olup olmadığını anlayacağız.
Assim que a testemunha vir a foto, saberemos se o Oakley é o nosso homem.
Anlayacağın, sizinkiler sana, sen de sizinkilere alışacaksınız.
Vais ver que tanto tu como eles se vão habituar não tarda.
Şu an bizim anlayacağımızın ötesinde bir şey.
Algo que não podemos entender pelo momento.
Yaptığımız şey oldukça sıradışı, kattan da anlayacağın gibi.
O que estamos a fazer é pouco comum, como pode ver pelo cartão.
Sabrını yitirme ve biz sonra ne olduğunu anlayacağız.
Perca a paciência que acabaremos descobrindo o que nos espera.
Füze hazır, tam 49 dakika sonra ateşlenecek ve hemen sonra dünyanın bir ucundan bir ucuna yaptığımız yolculuğun doğru olup olmadığını anlayacağız.
O míssil está armado e será disparado exactamente dentro de 49 minutos. Logo a seguir, saberemos se valeu a pena esta longa viagem.
Benimle ışınlanacaksın, hikayeni anlayacağız.
Vai descer ao planeta comigo e vou verificar a sua história.
Anlayacağım. Bizim için sakladığın paramızla silah satın alacağız.
Sabes, nós pensamos... com o nosso dinheiro que tens guardado para nós... iríamos comprar armas.
Anlayacağın politik olacağız.
- Ou seja, puramente político. - Sim, senhor.