English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ B ] / Bir felaket

Bir felaket tradutor Português

1,635 parallel translation
Onlar bir felaket.
Eles é que são a catástrofe.
TV istasyonunda olanlar bir felaket.
Na estação de TV. Foi um desastre.
Ama Şerif'in eline geçerse sonuç bir felaket olur.
Nas mãos do Xerife, será catastrófico.
Belki bir felaket olacak.
Talvez será um desastre.
- Bir felaket durumunda görevde oldukları varsayılır..
- É suposto mandarem em caso de desastre.
Bu senin için tam bir felaket.
É uma desgraça para ti.
- Evet, iyileşme süreci eş için bir felaket.
- A recuperação é pior para o cônjuge.
Adam tam bir felaket, değil mi?
O tipo é um horror.
Bu gecenin tam bir felaket olduğunu biliyorum ama her şeye rağmen verdiğin en iyi partiydi.
Eu sei que esta noite foi desastrosa, mas, vendo bem, foi a melhor festa que já deste.
Tanrım, bu bir felaket! Köstebeğimiz olduğunu söylemediğine inanamıyorum!
Não acredito que não me disseste que tínhamos um gato vadio.
Ellen, şimdi sırası değil, bu Gregory hikayesi tam bir felaket oldu.
- Agora não, Ellen. Isto do Gregory é um desastre.
Lila kafadan çatlak, zararlı. Doğal bir felaket.
A Lila é doida, destrutiva, um autêntico desastre natural.
30 yıl önce, burda büyük bir felaket oldu.
Á 30 anos atrás houve uma grande calamidade aqui.
Bir felaket senaryosu hazırlarsın, uçak enkazı gibi.
simula um desastre, como uma queda de avião.
Tam bir felaket olur, Quentin.
Isto é um desastre, Quentin.
Lanet olası bir felaket.
Uma catástrofe do caralho.
Tanrim, bu tam bir felaket.
Meu Deus, que tragédia!
- Bu gece tam bir felaket. - Ne?
Esta noite foi uma desgraça.
Bu bir felaket.
Esquece.
Burada ekolojik bir felaket olduğuna inanmak çok güç. Ancak 1998'de bölgedeki deniz sıcaklığı yaklaşık 2 derece artış göstermiş.
É difícil acreditar que aconteceu aqui uma catástrofe ecológica, mas em 1998, as temperaturas do mar de toda a região aumentaram quase dois graus.
Çok yüksek bir rakam gibi görünmüyor olabilir ama denizanaları için bu bir felaket demektir.
Pode não parecer muito, mas para estas medusas foi uma calamidade.
bu bir felaket! Bu film korsanlık hakkında değil.
Esse não é um filme sobre pirataria.
Bu kostümler bir felaket!
Estes vestidos são horríveis!
Hayır, bu bir felaket!
Não! Não, isto é terrível!
Tam bir felaket. Aklında tutman için basitçe izah edeceğim.
Vou simplificar as coisas, para que te lembres.
Evet, bu bir felaket.
Pois, é uma calamidade.
Bu tam bir felaket ve benim suçum.
a culpa é toda minha.
Thud deney Amerikan psikiyatri tarihine büyük bir felaket olarak geçti.
O efeito da experiência de Rosenhand, foi um deserte para os psiquiatras americanos.
Bazen hayat tam bir felaket.
Às vezes é necessária uma grande tragédia... para fazer um homem ver a sua vida com clareza.
- Kötü vuruştu ama kale bir felaket!
- Má bola. É um péssimo taco.
Bağlayın! Bu şey tam bir felaket.
Esta coisa é diabólica!
Kadının yemekler bir felaket.
Os cozinhados da mulher são sempre um escândalo.
Başımıza bir felaket geldiğinde bazen bir iz,... iki zaman çizgisini birbirine bağlayan bir yara bırakır.
Quando algo terrível acontece, por vezes deixa um rasto, uma ferida que actua como um nó entre ambas as linhas temporais.
Nefesin bir felaket.
O teu hálito está horrível.
Bu bir felaket.
- lsto é um desastre.
- Felaket bir taktik!
- É uma táctica de negócio terrível.
Dün gece felaket bir haldeydin.
Ontem à noite estavas de rastos.
Gerçek felaket, bunları görüp bir şey yapmadan oturmaktır.
Não está a ver?
Gerçek felaket, bunları görüp bir şey yapmadan oturmaktır.
A verdadeira catástrofe é cruzar os braços e não fazer nada.
Sadece felaket dolu bir gelecek bekliyor bizi.
Que só nos levará ao futuro desastroso que nos espera.
Daha kendini bile tanıyamamış, felaket bir insana inanamazsın. Üzgünüm.
Não acredito que penses que não reconheço que sou o autêntico desastre em pessoa.
Ooo, tamam, felaket bir bölge ama bilirsin, yukarı tarafta yalnızca bir Rus lokantası var ve hiç Starbucks yok.
Uma zona horrível. Mas só um restaurante russo e nenhum Starbucks.
Sahil tarafından bir anda gelen Clark fırtınası olmasa da, buralarda yeterince doğal felaket var.
Já temos bastantes desastres naturais aqui para ter que nos preocupar com o furacão Clark a limpar tudo. Não!
- Ama dinlediğinde, felaket bir "büyük koşucu".
Mas é um running back do caraças. A sério?
Yani o bir ayaklı felaket.
Quero dizer, ele é um desastre ambulante.
Sloan ile bir yemeği daha iptal etmek zorunda olmana felaket dedim. - Evet Tanrım.
É desgraça porque tens de cancelar outra refeição com a Sloan.
Felaket tellalı bir Washington celladı. Emirleri o verdi.
É um investigador de Washington, um mensageiro que traz más notícias.
Felaket bir durum.
- Isto é um desastre total.
Güzel, çünkü ne zaman yeni bir şeyler denesem sonu hep felaket oluyor.
Ainda bem, pois normalmente, quando experimento algo novo acaba por ser um desastre.
Felaket kötü bir şarkıcısın. Evet, öyleyim.
- Cantas pessimamente.
Deprem ya da onun gibi bir doğal felaket olacağını mı hissettin?
Pressentes um terramoto ou outro desastre natural?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]