Bir tek tradutor Português
44,792 parallel translation
Bir keşif ekibi oluşturup nehirde ilerledi. Ama ne yazık ki, geri bir tek o dönebildi.
Ele liderou uma equipe de exploração mas infelizmente foi o único que voltou.
Bir tek atacak vakit var mı?
Temos tempo para beber um copo?
Bir tek adının Fred olmasıyla değil...
Não só se chama Fred, como...
Bir tek saldırı ile savaşı kazanabiliriz!
Um ataque e o mundo pode ser nosso.
Bunu bir tek ben mi görebiliyorum?
Sou o único que se lembrou disso?
Baban dört yıl boyunca bir tek fatura ödemedi.
O vosso pai não pagou qualquer conta durante quatro anos.
Tek bir tane var.
Só há um.
İstediğim tek bir şey var. O da El'in yok olduğunu görmek.
Eu só quero uma coisa, que a Mão seja destruída.
Tek bir ok kolayca kırılır.
Uma única seta parte-se facilmente.
Bugün açık artırmaya çıkacak olan elmas 212 karatlık sersemletici ve türünün tek örneği bir hazine.
O diamante que estamos prestes a oferecer hoje é um tesouro impressionante de 212 quilates.
Hazine tüm dünyaya ait, tek bir kişiye değil.
O tesouro pertence ao mundo não à vida de um só homem.
Ayrıca siz de tek bir yumruk sallamadan hapishaneden çıktınız.
Além disso, conseguiu sair da prisão sem dar um único murro.
Ve en başından beri tek bir şeyi hepsinden üstün tuttular.
E desde o início, eles valorizaram uma coisa acima de tudo.
Tek eksik şey, dünyayı kurtarmak isteyen hevesli bir ajan. John Raymond ve ona yardım ettiğinden şüphelenilen herkes vurulacak.
Basta um agente com excesso de zelo que queira salvar o mundo e esse homem, o John Raymond, e quem o ajudar será alvejado.
Bu hayatta tek istediğim bunları bir daha asla görmemek.
Tudo o que quero nesta vida é nunca mais o voltar a ver.
Kendini tek kişilik bir ordu sanıyor.
Acha-se um lutador solitário.
Kilitlerken sadece tek bir şeyin bunu yeniden açabilmesi sağlandı.
Ao fazê-lo, garantiu que apenas uma coisa a poderia abrir.
Bu işi bitirerek şehri kurtarmanın tek yolu bu binayı yerle bir etmek.
A única forma de acabar com isto, de salvar a cidade, é destruir este edifício.
Tek bir masum insan bile.
Nem um único inocente.
Çocukken tek istediğin bir şeye ait olmaktı.
Em criança, só querias pertencer a algo.
Yani yeni evimizdeki ilk gecemiz ve elimizde tek bir şey var.
Então, a única coisa que aconteceu esta noite foi :
Tamam, bütün gün koca bir evde tek başınayım ve...
Okay, estou aqui todo o dia sozinha nesta casa e...
Ayrı ve dağınık olan herşeyi tek bir hesapta biraraya getiriyor.
Combinou tudo o que estava separado e desarrumado numa única conta.
Bilmiyorum, sadece, kendi kendime "bu kız, içinde tek bir kötülük taşımıyor" diye düşündüm.
Não sei, pensei para mim, "esta miúda não parece nada cínica."
Neden hepsini tek bir sistemin parçaları haline getirmiyoruz?
Porque não tornar tudo num único sistema unificado?
Kutu kadar bir yer ve tek dertleri elindekileri korumak olan aynı sıkıcı insanları görmekten başka bir şey yok.
É pequenino, vês sempre as mesmas caras e só se preocupam com os pertences delas.
Şey, sanırım tek bir çıkış yolumuz var.
Bem, só temos uma escolha.
Resmen tek kuyruklu bir terminatör gibiyim.
Não sou só um tubo ágil de músculos.
O zamana kadar buradan tek bir kelime dışarı çıkmayacak.
Entretanto, nem uma palavra...
Müvekkilimin bir bebeği himayesi altına almasının tek bir sebebi vardı.
O meu cliente tomou a seu cargo a criança apenas por uma razão.
Sadece tek bir problemle uğraşırdı.
Trabalhava apenas num problema.
Ve olağanüstü insanların tek bir odağı ve ihtiyacı olur.
E as pessoas extraordinárias têm problemas e necessidades estranhos.
Siz o kızı yerinden edip buraya tek bir sebepten getirdiniz.
Deslocou a menina e trouxe-a para cá, apenas por uma razão.
Evet. Fred adında tek gözlü, turuncu bir kediniz var mı?
Tem um gato zarolho, laranja, chamado Fred?
Tek gözlü bir kedimiz var. Ama adı ne bilmiyorum.
Temos um gato zarolho, mas não sei que nome tem.
... ve dünya barışını sağlamanın tek yolu bir ateşkes imzalamak.
E restaurar a paz mundial... É para negociar... um armistício.
Tek istediğim şey şu muazzam suratın bir fotoğrafı.
Tudo que quero é uma fotografia dessa linda cara.
Ben de tek bir kişiyi suçlamak istemez miyim sanıyorsun?
Não achas que me apetece dizer-te que eu sou um dos culpados?
Tek yaptığım kendilerini yok etmelerini umarak bağlı kalamayacakları bir ateşkes planlamak oldu.
Tudo que faço é organizar um armistício que sei que não conseguem guardar, na esperança que se destruam a eles próprios.
Kendi birliklerimiz bile onu durduramıyorsa bu canavarı yakalayıp öldürmek için geriye tek bir yol kalıyor.
Nem sequer o nosso exército o consegue deter. Só há uma maneira de encontrarmos e derrotarmos o nosso inimigo.
Pekâlâ Dom. EMP'de tek bir atışın kaldı.
Dom, resta um impulso naquela EMP.
Planında tek bir hata var.
O teu plano só tem uma falha.
Sonra çok geçmeden mutfak zemininde çırılçıplak, ağzınıza silah dayalı ve aklınızda tek bir soruyla bulursunuz. Bugün o gün mü?
Então, passado pouco tempo, estão sentados no chão da cozinha meio despidos, com uma arma na boca e tudo o que pensam é, será hoje o dia?
- Tek miras zehirli bir kadehten ibaret.
O único legado é um cálice amaldiçoado.
Bir deliyle tek başına yaşadığında, sen de yarı yarıya delirirsin.
Quando se vive sozinho com um homem louco, tornámos-nos meio loucos também.
- Hayatta kalan tek bir tanık.
Uma testemunha com viva.
Yani hayatta kalan bu tek şahit ve Doğu Hindistan Şirketi kâtiplerinden birinin beyanatı kaldırılmış bir el altından aksettirilen malumatı vermeye amade oldu.
É uma testemunha viva e o relato de um escriturário da Companhia, preparado para ceder informação. proferida em momento oficioso.
Tek silahınız bir anahtar ve kalemden ibaret.
Uma chave e um pluma são as vossas únicas armas.
İngiltere'nin hiçbir yerinde tek bir barut tanesi dahi alamazsın.
Não conseguirás um único grão, onde quer que seja, em Inglaterra.
Tüm bu girişimi Mauritius büyüklüğündeki dev bir patlamada infilak etmekten alıkoyacak tek şey bu ve fedakârlıktır.
irrompa numa enorme explosão do tamanho da ilha das Maurícias, é isto... e dedicação.
Tövbe etmiş bir günahkâr ışığı gördü ve hakiki olan tek Tanrı ile ciddiyetle konuştu.
Um pecador penitente viu a luz e falou com sinceridade ao único e verdadeiro Deus.
bir teklifim var 32
tekrar et 124
tekrar 486
tekrar dene 167
teki 26
tekrar deneyin 40
tekrar merhaba 87
tekrar olmaz 31
tekila 43
teknik 20
tekrar et 124
tekrar 486
tekrar dene 167
teki 26
tekrar deneyin 40
tekrar merhaba 87
tekrar olmaz 31
tekila 43
teknik 20
tekrar edin 21
tekrarla 75
tekne 40
tekrar yap 55
tekrar söyler misin 18
tekrar teşekkür ederim 48
tekrar görüşürüz 29
tekrar tekrar 43
tekrar deneyelim 67
tekrar hoş geldiniz 40
tekrarla 75
tekne 40
tekrar yap 55
tekrar söyler misin 18
tekrar teşekkür ederim 48
tekrar görüşürüz 29
tekrar tekrar 43
tekrar deneyelim 67
tekrar hoş geldiniz 40
tekrar ediyorum 604
tekrar söyle 113
tekrar soruyorum 43
tekme 18
tekrar hoş geldin 25
tekrar bak 28
tek yapman gereken 65
tekrar hoşgeldin 22
tekrarlıyorum 245
tek sorun 72
tekrar söyle 113
tekrar soruyorum 43
tekme 18
tekrar hoş geldin 25
tekrar bak 28
tek yapman gereken 65
tekrar hoşgeldin 22
tekrarlıyorum 245
tek sorun 72