Bın tradutor Português
80,981 parallel translation
Ama bıraktım. Chuck'ın oyun kitabını gördüğümde.
Mas desisti quando vi o livro do Chuck.
Son tavlama ve kalıp basım aşamaları arasında kalıp metali o kadar yumuşak ki elde doğru aletler varsa, kalıbın üzerinde birkaç küçük değişiklik yapmak mümkün.
Entre o último tratamento com calor e a produção da matriz, com as ferramentas certas, o metal fica mole e permite que se façam pequenas alterações.
Lincoln Memorial'dan tüydüğünde arkanda birşey bıraktın.
Deixou algumas para trás quando fugiu do Memorial.
Lütfen Mizuyama-San'a söyle yaptığı şeye büyük saygı duyuyorum ama bırakmasının tam zamanı.
Por favor diz ao Mizuyama-San que respeito grandemente o que ele construiu, mas já está na altura de se reformar.
Ş ayet bunu yapmazsa lütfen ona bırakmasını sağlayacak bir yol bulacak kadar vaktim olmadığını söyle.
E se ele não fizer isso, diz-Ihe que mal posso esperar pela hora de encontrar uma maneira de o obrigar a reformar-se.
Bekle, diyorsun ki birileri iblisi serbest bırakmak için Lincoln Abidesinin başını kesti.
Está a dizer que alguém decapitou o memorial do Lincoln para libertar o demónio?
Ama bırakmıştın.
Mas já deixou passar em branco.
Herkesin cep telefonu ve benzeri eşyalarını resepsiyona bıraktığını varsayıyorum.
Presumo que todos deixaram os telemóveis e afins na receção.
Biraz daha alan bırakacağız size Bayan Wexler ama fazla uzaklaşmayın.
Vamos dar-lhe alguma margem, Ms. Wexler, mas não se estenda.
Howard'a emekli olmadığını ya da bırakmadığını söyleyebilir miyim?
Então, posso dizer ao Howard que não te vais despedir nem reformar nem seja o que for?
Üzerinde oynanmış evraklar ile müvekkilin benim savunmamdan hayal kırıklığı yaşayıp davayı eski avukatları Bayan Wexler'a bırakmasını sağlamak. Eklemem gerek, olaylar tam olarak bu şekilde gelişti.
- Creio que pretendia que os documentos fizessem com que o cliente se desiludisse com a minha representação e voltasse para a sua advogada anterior, a Ms. Wexler, o que, note-se, foi precisamente o que aconteceu.
Bay McGill, elektronik eşyalarınızı dışarıda bırakmanız konusunda uyarılmıştınız!
Mr. McGill, foi avisado que tinha de deixar os aparelhos eletrónicos lá fora.
Tamam, şimdi... Bir saniye... Siz konuşmayı bırakın, ben konuşayım.
Está bem, quando parar de falar, eu falo.
Bırak bari kilise karşılığını versin.
Ao menos, deixe que a igreja o reembolse.
- Mecbur bırakmaktan kastınız nedir?
- O que quer dizer com "obrigar"?
Hadi be dokuz canlı mısın nesin?
Vamos esperar que o resultado da biopsia seja "B-9". B-9.
BİNGO için her şey hazır!
Vendi a minha alma pelo B, I, N, G e O.
Çalışmayı bırakın, ikiniz de. Bir saniye ya.
Parem de trabalhar, vocês as duas, só por um segundo.
Yarım bıraktığım için kusura bakmayın.
- Desculpem ter-vos deixado à espera.
Seni posta odasından aldım hukuk fakültesine gönderdim, eğittim sonra beni sırtımdan bıçakladın.
Eu tiro-te da sala do correio, ponho-te na Faculdade de Direito, sou teu mentor. Tu sais, dás-me uma facada nas costas e a culpa é minha?
Bırak da nasıl olacağını ben düşüneyim.
Eu preocupo-me com o modo como o faço, está bem?
Farklılıklarınızı bir kenara bırakmanızı ve A. Copeland'i geri getirmeye odaklanmanızı istiyorum
E se concentrem em trazer a Anna Copeland e o filho de volta. - Consegues fazer isso? - Ele quase matou a mulher que eu amo.
Belli ki, Howard şirketin oldukça büyük bir kısmını oğlumuza bırakmış.
Evidentemente, o Howard deixou Uma parte considerável da empresa ao nosso filho.
Howard ölmeden önce ilaçlarını bıraktığını ve paranoyaklaştığını bilenlerden birisin.
És um dos poucos que sabiam que antes dele morrer, ele parou de tomar os remédios - e ficou paranoico.
Altına bakmadık taş bırakmayın.
Não deixes passar nada.
Tüm kıyafetlerinizi çıkarın ve yere bırakın.
Removam todas as peças de roupa, e ponham-nas no chão.
Howard ölmeden önce ilaçlarını bıraktığını ve paranoyaklaştığını bilenlerden birisin.
Sim, repórter. Sim.
Altına bakmadık taş bırakmayın.
Como pode ver, estive lendo o seu trabalho.
- Çünkü... Chuck ve Jason gibi adamların ben, Polly ve senin gibi kızlara kötü davranmalarından bıktım, tamam mı?
Estou farta que tipos como o Chuck e o Jason façam coisas a raparigas como eu, tu e a Polly, está bem?
- Gerçekten benim arkadaşımsan, bunun peşini bırakırsın.
- Se fores mesmo minha amiga, esquece isto.
Bu, peşini bırakmanın biraz ötesinde.
Lá se vai o esquecer o assunto.
Bir Jones'u saf dışı bıraktın, birini daha etsen olmaz mı?
Já pôs um Jones no desemprego. Porque não pôr outro, certo?
O yüzden kaçmayı bırakın ve sadece neler olup bittiğini anlatın.
- Diz, sim. Por isso, para de fugir à questão e diz-me o que se passa.
O zaman casusluk işlerini bırakacaksın.
Então, larga a espionagem.
Değerli Annex B'n eline geçsin diye mi?
Para sacares o teu precioso Anexo B?
Kaderini gerçekten bu adamın eline mi bırakmak istiyorsun?
Queres mesmo o teu destino ligado àquele homem?
Ama bunu yaparsan Lon'un senin peşini bırakmayacağını anladığından emin olmak istiyorum. - Alo?
- Estou?
Orijinalı çok daha iyi, aynı Annex B dosyasının orijinal kopyalarının sayfaları gibi, ki onlar da bende.
O original é muito melhor, bem como todas as páginas da cópia integral não editada do dossier do Anexo B, que também tenho na minha posse.
Payne kaçışını finanse etmek için elindeki Annex B dosyasını kullanıyor.
O Payne tem o ficheiro do Anexo B. Está a usá-lo para financiar a fuga.
Eğer, bana para bırakmazsan, ayağın uçağına değmeden seni öldürürüm.
Mas se não me deixar o dinheiro, morre antes de pôr o pé no seu jato.
O herkesi öldürecek, karşılığında sen onun peşini bırakacaksın.
Ele mata toda a gente e, em troca, tu deixa-lo em paz?
On milyon dolarlık işlenmemiş elmas istiyorum, yoksa Annex B dosyasını kamuya açıklarım, o dosya şu anda benim elimde.
Quero dez milhões de dólares em diamantes não lapidados ou divulgo o ficheiro do Anexo B, que tenho na minha posse.
Annex B, Swagger'ın elinde.
O Swagger tem o Anexo B.
Onu serbest bırakın. Daha fazla soru sormamız için bizimle geliyor.
Ela vem connosco para mais interrogatório.
Adli önlem planı yapacak kadar organizeler, Jacob'ı Somalili asilerin kampının yakınına bırakmışlar.
São organizados o suficiente para terem contramedidas forenses, como largar o corpo de Jacob próximo de rebeldes.
Trende bırakılan eşyalara baktık, sadece kadınların kişisel eşyaları varmış.
Ao vermos o que ficou no comboio, as mulheres eram as únicas que tinham bens pessoais.
Son kiracı eşyalarını bıraktı.
O último proprietário deixou a mobília.
Madem uyumayı bıraktın, biraz yardıma ne dersin?
- Agora que acordaste que tal me ajudares?
- Bırakın onu.
- Larguem-no!
Telefonu elinden bırakır mısın?
Podes largar o telemóvel?
Bıraktığın için sağ ol.
Obrigada pela boleia.
bingo 232
bing 25
binbaşı 1623
binlerce 55
bin dolar 32
bin hadi 48
binin 134
binbaşı paris 25
bin arabaya 87
binsene 18
bing 25
binbaşı 1623
binlerce 55
bin dolar 32
bin hadi 48
binin 134
binbaşı paris 25
bin arabaya 87
binsene 18
binlercesi 16
bin şuna 16
binbaşı kira 60
binbaşı tuvok 17
binmek ister misin 28
binbaşım 106
binbaşı torres 49
bin şu arabaya 30
binbaşı data 73
binx 18
bin şuna 16
binbaşı kira 60
binbaşı tuvok 17
binmek ister misin 28
binbaşım 106
binbaşı torres 49
bin şu arabaya 30
binbaşı data 73
binx 18