Farkındasın tradutor Português
2,360 parallel translation
Bunu yapmana gerek yok. Farkındasın, di mi?
Sabes que não tens que fazer isso, não sabes?
Ve sen de bunun farkındasın.
E a senhora sabe disso.
Farkındasın değil mi? Bu konuda haklı çıkarsan kariyerimizin devamını Walla Walla'daki bir bilet gişesinde geçiririz.
Tens noção de que, se estiveres certa, vamos passar o resto das nossas carreiras a trabalhar numa portagem, em Walla Walla.
Tüm bu muhabirlerin neden dışarıda olduğunun farkındasın, değil mi?
Você percebe por que estão todos os repórteres lá fora, certo?
"O benim annem değil ve bunun farkındasın." dedi.
E ele respondeu, "Ela não é a minha mãe e tu sabes isso."
Farkındayım ama hikayesinin duruma uymadığının farkındasın.
Pois, eu sei. Mas a história dela não bate certo.
Farkındasın, dışarısı çok soğuk.
Está frio aqui fora.
Onun "herkes" kategorisine girdiğinin farkındasın değil mi?
Tens noção que ela se inclui em "ninguém", certo?
Neredeyse oradayım, farkındasın değil mi?
Tu sabes que estou quase aí, certo?
Halkın gözünde bunun ne kadar garip duracağının farkındasın değil mi?
Estás ciente do quanto estranho isso ia soar ao público?
Size karşı kurulan komploların farkındasınız, değil mi Kutsal Babamız?
Tem noção das intrigas que urdem contra si?
Siz de farkındasınızdır gerçi.
Como o senhor deve saber.
Büyük bir içtenlikle teşekkürlerimizi sunuyoruz. Lakin istediğin şeyin imkansız olduğunun farkındasın.
Agradecemos-te de todo o coração, mas sabes que pedes o impossível.
En azından kiminle karşı karşıya olduğunun farkındasın.
Pelo menos sabes a quem estás a pedir emprestada essa chávena de açúcar...
Onun Cassie'ye âşık olduğunun farkındasın değil mi?
Sabes que ele está apaixonado pela Cassie?
Şu yaptığınız şeyin yan etkileri olduğunun farkındasınız değil mi?
Tens a noção que o vosso pequeno aditivo tem efeitos secundários, sim?
RD umarım çocuklarınızın neler çevirdiğinin farkındasınızdır.
RD, espero que esteja ciente daquilo que os seus homens estão a fazer.
Parlak bir zekası olduğunu düşünüyormuş. Onun yerini alan adamla konuşuyorsun şu an farkındasın değil mi?
Sabes que estás a falar com a pessoa que ele substituiu certo?
Bu yüzden hiçbir zaman arkadaş olamayacağımızın farkındasın değil mi?
Sabes que é por causa disso que nunca vamos ser amigos?
Georgia komik, eğlenceli, senin için uygun yaşta, zeki. Ve onunla evlenmek istediğinin farkındasın.
A Georgia é divertida, engraçada, tem a idade certa é brilhante e sabes que queres casar-te com ela.
Bu soruşturmalara dahil olman yüzünden kaygılarının dışa vurumu gibi görünüyor. Çünkü günlük rutinlerini engelleyip nöbet geçirmeni tetikleyebileceğinin farkındasın.
Parece uma manifestação da tua ansiedade sobre como te envolver nestes casos, porque sabes que sair da tua rotina causa os delírios.
Bu dizinin saçma sapan bir dizi olduğunun farkındasın, değil mi?
Sabes que este programa é estúpido, não sabes?
Farkındasın değil- -
Sabes que...
Hepiniz farkındasınız.
Vocês sabem todos disso. Compraremos mais espaço.
Bisikletin henüz pek işine yaramayacağının farkındasın herhalde, Roger amcası.
De certeza que sabes que uma bicicleta ainda não é útil, tio Roger. Não?
Bu kelimenin Topaz'ı nitelemediğinin farkındasınız herhalde.
Sabem que a palavra não se está a referir à Topaz.
Bu kocaman, eskimiş bir çöp yığını Billy Chambers ve sen bunu farkındasın.
Isso não é verdade, Billy Chambers. Você sabe isso.
Kendini buna çok kaptırıyorsun farkındasın, değil mi?
Estás a esforçar-te demais, sabias?
Benim bir mimar değil, mühendis olduğumun farkındasın değil mi?
Sabes que eu sou um engenheiro e não um arquitecto, certo?
Bunlar şaka değil, farkındasın değil mi?
Não é uma piada. Percebes isso, não percebes?
Seni cezalandırmam gerek, farkındasın değil mi?
Sabes que te vou castigar?
Bay Randall, bu kasabada yaşan 27 kişiye karşı saldırı gerçekleştirmeyi plânladığını kabul ettiğinin farkındasın değil mi?
Sr. Randall, percebe que está a declarar-se culpado por planear um ataque a vinte e sete pessoas desta cidade?
- Umarım ne yaptığının farkındasındır.
- Espero que saibas o que fazes.
İçinde ciddi bir emo gelişiyor, farkındasın değil mi?
Tens algo tipo hardcore a acontecer, sabes disso?
Eğer bundan sonra koridorda karşılaşırsak birisinin kanamasını durdurmaya çabalayacağımız için olacağının farkındasın, değil mi?
Sabes que se nos encontrarmos nos corredores, será apenas porque estamos a tentar evitar que alguém morra.
Buranın lüks bir yer olmadığının farkındasın değil mi?
Sabes que isto não é o Four Seasons, certo?
- "... bir fırsat olduğunun farkındasınız. "
-... de uma oportunidade de mudança...
- Aldıramayacağınızı farkındasınızdır.
- Vai ter que ficar com o bebé.
Leroy, Rahibe Astrid'le aranızda hiçbir şey olamayacağının farkındasın, değil mi?
Leroy, percebe que uma relação entre si e a Irmã Astrid é impossível?
Bunun farkındasın değil mi?
Consegues ver, não consegues?
Kıyafetlerini unuttuğunun farkındasın değil mi?
Sabes que esqueceste da roupa, não foi?
Bu gemideki her sesi duyabildiğimin farkındasınız herhâlde.
Talvez não estejas ciente, que posso ouvir todos os sons nesta nave?
Tommy, konuştuğun zaman diğer insanların seni duyduğunun farkındasın, değil mi?
Tommy, percebes que os outros podem ouvir-te falar, não é?
Seni geri istediğinin farkındasın.
Claramente, percebes que ele ainda te quer de volta.
Benimle yaşamak istediğinin sen de farkındasın.
- Admite que queres viver comigo.
Hiçbir cadı avcısı onun gücünü kullanamaz ama aynı zamanda hiçbir cadının da kullanmaması gerektiğinin farkındasındır.
Nenhum Caçador de Bruxas poderia usar o seu poder, mas consegues ver que nem os bruxos poderiam.
Umarım ne yaptığımızın farkındasındır.
Espero que tenhas pensado bem no que estamos a fazer.
Son dağ yürüyüşümüzden beri ayağımın biraz daha kötüleştiğinin farkındasın değil mi?
Sabes que a minha perna se deteriorou desde a última vez que caminhámos.
Hatunun bir sevgilisi olduğunun farkındasın, değil mi?
Sabes que ela tem namorado, não sabes?
Jane, tüm bu konuşmanın anlamsız olduğunu farkındasın, değil mi?
Jane, sabes que toda esta conversa é inútil, não é?
Zirveye çıkıyorsun ama fark ediyorsun ki daha sadece yolun yarısındasın.
Você chega ao topo... e percebe... que na realidade está só na metade.