Işin gerçeği tradutor Português
414 parallel translation
Üzgünüm ama işin gerçeği, kendi yerine taşındığından beri onu görmedim.
Desculpa mas, para ser sincero, não a vi desde que se mudou para a casa dela.
Ama işin gerçeği, fikrimi değiştirdim.
Mas o facto é que mudei de ideias.
Aslında işin gerçeği, ben de sizinle geliyorum.
Mas o facto é que vou com vocês.
Görüyorsun ya, Wilfred, işin gerçeği... - Matmazel Hope. - Pekala.
Não aguento mais nada.
Evet, şey, işin gerçeği,
Sim, a verdade da questão é,
Fransız. işin gerçeği, senden hoşlandım.
Francês. De verdade, tal como você.
Ama işin gerçeği, bir tarafım da seninle gelmek istiyor.
Mas é a verdade, é que uma parte de mim quer ir contigo.
Sanırım işin gerçeği bana gelip dayanıyor, ve...
Acho que estou a cair na realidade e...
O dahi biri değil ama işin gerçeği, Turner beyazları öldürüyor ve bu sadece bir hikaye değil.
Ela pode não ser muito inteligente... mas o facto é que o Turner anda a matar os brancos... e isso não é nenhum conto.
Ama işin gerçeği şu ki, onun bir sürü sevgilisi var.
Mas a verdade é que ela tem muitos amantes.
Ama işin gerçeği ölen benim, yaşayanlarsa onlar.
Mas na verdade, fui eu que morri, e eles continuam vivos.
O halde işin gerçeği ne?
Qual é a cena deste tipo?
Eşler gelir gider, işin gerçeği bu.
A verdade é que as mulheres vêm e vão.
Sonra da söylemek istemedim çünkü işin gerçeği, size aşık oldum.
E depois não lhes quis dizer a verdade porque... A verdade é que me apaixonei por vocês. - Apaixonou-se por mim?
Ve işin gerçeği sizi arıyordum.
E a verdade é que estava à sua procura.
Keşke size buna neyin sebep olduğunu söyleyebilsem ama işin gerçeği şu ki, bunu bilmiyorum.
Quem me dera poder dizer-lhe qual foi a causa, mas a verdade é que não sei.
Yorgun değilim, ölmüyorum işin gerçeği, harika bir kadın için de fazla yaşlıyım yani burada olsam da olur.
Não estou cansado nem a morrer, e a verdade é que estou demasiado velho para mulheres bonitas, por isso, mais vale estar aqui.
Ama işin gerçeği zihnin hayatta kalması bir mucizedir.
O facto de a mente conseguir sobreviver, é um milagre.
Bir tek gecenin bu vaktinde ortaya çıkar. İşin gerçeği, benim tek başıma bırakılmam doğru değil.
Na verdade, nem sequer devia estar sozinho.
İşin gerçeği Keyes, o anda ne balıkları ne kaskoyu, ne de bay Dietrichson ve kızı Lola'yı düşünüyordum.
O certo é que nesse momento importavam muito pouco os peixes no seguro, no senhor Dietrison e sua filha.
İşin gerçeği, gümrükçülerin gözü üzerimde.
O pessoal da alfândega está de olho em mim.
İşin gerçeği, son olaylardan sonra seni vurma riskim hiç kalmadı.
Na verdade, á luz dos acontecimentos mais recentes, nâo há perigo de acertar em ti, pois nâo?
İşin gerçeği ahlaksızın biri.
Na verdade, é indecente.
İşin gerçeği, nereye gidersem orada.
Onde quer que eu fosse, lá estava ele...
İşin gerçeği bize söyledikleriniz General de Gaulle'in Eisenhower'a... söylediklerinin aynısıydı.
o que nos disse é exatamente o que o general De Gaulle tem dito a Eisenhower.
Eğer Delores Purdy işin içine girmeseydi, gerçeği asla bulamazdım.
nunca descobriria a verdade.
İşin gerçeği, bu aletlerin birçoğu bize yabancı ama kesinlikle bizimkine eşit bir kültüre işaret ediyor.
O facto de muitos destes utensílios nos serem desconhecidos sugere uma cultura que, em certos aspectos, se equipara à nossa.
Kusura bakma, Dago, ama bu adam yaşıyor, öbürü ise öldü. İşin gerçeği bu.
Desculpa, Tinto, este tipo ainda está vivo e aquele está morto, e isso é um facto.
İşin gerçeği bu.
É a verdade.
İşin gerçeği, hep beraber mutlu olarak yaşayamayacaksak sokaklarda yürümeye korkacaksak birilerine gülümsemekten korkacaksak... Değil mi?
Se não pudermos viver todos juntos e ser felizes, se tivermos de ter medo de andar na rua, se tivermos de ter medo de sorrir a alguém, percebes?
İşin gerçeği, birinin seni zehirlemeye çalıştığını biliyorsan hiçbir şeyin tadını alamıyorsun, hiçbir şeyin.
A questão é que, quando sabemos que estão a tentar e-envenenar-nos nada sabe bem, abso-lutamente nada.
İşin gerçeği şudur ki, Sivil Servis'le bütün bu konularda tamamen uyum içindeyiz. Taslaklarımızı yayınlama aşamasına geldiğimizi duyurmaktan mutluluk duyuyorum.
A realidade é que a Função Pública e eu concordamos plenamente sobre este assunto e tenho o prazer de anunciar que estamos preparados para publicar as nossas propostas.
İşin gerçeği siz bunu anlayamayacak kadar kalın kafalı ve aptalsınız.
O fato é que vc é tão filho-da-puta ou idiota para ver isto. Isto te desvaloriza!
İşin gerçeği buraya gelişim, usullere aykırı. Çeki size getirmem de.
Na realidade, é algo pouco comum que eu tenha vindo aqui com este cheque.
İşin gerçeği, kullanmak isteyen birkaç kişiyiz.
Na verdade, todos nós precisamos um pouco daquilo.
İşin gerçeği, kıza ilk vuruşu senin yapmanı istedim tamamen yıpranmadan önce, çünkü kız harika, adamım.
Na verdade, eu só queria que a fosses estrear. Antes que ela fique muito batida, porque ela é lindissima, meu.
İşin gerçeği öyle.
Em verdade, sim.
İşin gerçeği, bu kuşatmanın sebebi benim.
A verdade é que sou a causa deste cerco.
İşin gerçeği ne?
- Qual é toda a verdade?
İşin gerçeği buradaki hiç kimse seni sevmiyor.
A verdade é que aqui ninguém gosta de si.
isin gerçegi bu.
Esta é a verdade...
İşin gerçeği şu, teşkilatta bir dostum var.
A verdade é esta : eu tenho um amigo no departamento.
İşin gerçeği, onu Samuel'den savaştan önce çalmıştı.
E roubou-a ao Samuel antes da guerra!
Isin gerçegi, korkmustum.
A verdade é que eu estava assustado.
İşin gerçeği bu.
É essa a verdade.
İşin gerçeği, beni azıcık tanımış olsan bunu sormazdın.
Só o facto de perguntares, mostra o pouco que sabes de mim.
İşin gerçeği, neyiz bilmiyorum.
Na verdade, não sei o que somos.
İşin gerçeği, randevular beni korkutur.
A verdade é que os encontros assustam-me.
İşin gerçeği bu talepleri yerine getirmek için çok tembeldiniz.
O senhor tinha preguiça de cumprir esses pedidos.
İşin gerçeği içmiştim.
A verdade é que estive a beber.
Mahkemelerin gerçeği arama yeri olmadığını bilecek kadar bu işin içindesin.
Já cá anda há tempo suficiente para saber que não é nos tribunais que se procura a verdade.