Işin doğrusu tradutor Português
562 parallel translation
Hayır efendim, işin doğrusu, bulamadım.
Näo, näo consegui e isso é um facto.
- Hayır efendim işin doğrusu...
Não, Sir, a verdade é que eu...
# Büyük insanlar da azdır mizah duygusu Küçük insanlarda hiç yok işin doğrusu #
" Os gigantes têm pouco humor E os baixinhos nenhum...
Buyurun hanımefendi, işin doğrusu bu size ait.
Tome, madame, isto é seu por direito.
Ortak çalışma için beni düşünmeniz... çok tuhaf, işin doğrusu, işe yarayacağını sanmıyorum.
Continua um mistério o facto de ter pensado em mim, para uma colaboração que, francamente, não sei como poderia concretizar.
Ama işin doğrusu, Carla kafasına bir şey koyarsa...
Mas quando a Carla se fixa com uma coisa...
Bir kişinin tellerden geçmesi hatta kaçması mümkün olabilir, oysa işin doğrusu bu kampta sizden başka kaçmaya çalışan oldukça fazla sayıda insan var.
É possível para um homem fugir pelo arame, até pode fugir mas há muitas mais pessoas além de si neste campo que também querem fugir.
Pekâlâ, işin doğrusu evet, referansları vardı, bundan eminim.
Bem, na verdade... Estou certo de que tinha referências.
Evet, işin doğrusu öyle.
Sim, de facto, estava.
O zaman elimde hiç bilgi yoktu, işin doğrusu bu.
Não tenho mais nada para te dizer. É a verdade nua e crua.
İşin doğrusu, onunla hiç karşılaşmadım bile.
Sim, o Zoo ficava num parque.
İşin doğrusu, tam olarak bir muhabir değilim ama ağzınızdan laf almaya çalışıyordum. Kuşlar hakkında da konuşmak istemiyordum. O kadarını anladım.
Na verdade, não sou exactamente um repórter... mas estava a tentar fazê-lo falar, e também não queria conversa sobre pássaros.
İşin doğrusu, bir şansım olacağını düşünmüyordum.
É engraçado... Não pensei que teria hipótese.
İşin doğrusu, babam ziyadesiyle memnun olacak.
Acho que o meu pai vai ficar encantado, francamente.
İşin doğrusu, benim evim.
Na verdade, é a minha casa.
İşin doğrusu, eski dost onu bunu yarım saat önce telefonda önerdim.
Na verdade, meu velho, eu sugeri-lho... ao telefone há cerca de meia-hora atrás.
İşin doğrusu, Rahibe Bessie, onları yedik.
Bem, para dizer a verdade, Irmä Bessie, comemo-Ios.
İşin doğrusu, hayatımda hiç bu kadar mutlu olduğum bir an hatırlamıyorum.
Na verdade, nunca fui tão feliz na minha vida.
İşin doğrusu bu halin hoşuma gidiyor.
Na verdade, eu gosto dela.
İşin doğrusu, etrafında ne kadar az kişi olursa, o da o kadar iyi olur.
Na verdade, ele deve estar afastado de gente agitada em volta dele.
İşin doğrusu, önceden benim doğum günümde onunla bir bardak içmişliğimiz var.
Uma vez, bebemos uma taça juntos. Nos meus anos.
Bu işin sırrını çözüp çözmediğimi merak ediyorum doğrusu.
Só queria saber se ainda vou aprender esse jeitinho.
İşin doğrusu, Doktor Serizawa ile konuşmaya çalıştım.
A verdade é que eu tentei falar com o Dr. Serizawa, mas ele recusou-se.
İşin doğrusu 16.5 gün majesteleri.
Na verdade, apenas 16 dias e meio, Majestade.
Arazinden geçmeye hakkı var. İşin doğrusu bu.
Bick, ele tem o direito de atravessar as terras.
İşin doğrusu, dünyayı kendi başına keşfetmeye kalkmaktan daha iyi.
Na verdade é muito melhor procurar junto que sozinho.
İşin doğrusu, senin için deli divane oluyorum.
Por você, eu viro de cabeça para baixo.
İşin doğrusu, ben asla sizin ilginizi çekecek bir kız değilim.
Sou exatamente do tipo de garota por quem nãose interessaria.
İşin doğrusu ben de öyleyim.
- Eu acho ótimo. - Claro.
İşin doğrusu, yanlışlıkla buraya geldim.
Pra dizer a verdade, vim por engano.
İşin doğrusu, beni hiç sevmiyor.
Ele não me ama.
İşin doğrusu, senin her şeyin harika.
Pra f alar a verdade, tudo em você é perfeito.
Olabilir. İşin doğrusu, çok fazla erkek var.
Na verdade, umaporção deles.
İşin doğrusu benden beter durumda olan da var.
Querem saber a verdade? Há alguém que está pior do que eu.
İşin doğrusu şu ki bilmiyorum.
A verdade é que não sei.
İşin doğrusu, bundan daha az umurumda olamazdı.
De fato, me dá no mesmo.
İşin doğrusu, ben...
Com certeza.
- İşin gözünü korkutmasını anlıyorum doğrusu.
- Vejo como pode ter medo de tamanha incumbência.
Ateşinin sebebi o. İşin doğrusu bu.
Ela é a causa da sua febre, essa é a verdade.
İşin doğrusu, sizleri Californiya'da istemiyorum.
A verdade é que não os quero na Califórnia.
İşin doğrusu, ne Yargıç O'Hara ne de Ferguson parayı ödemeyecek.
O facto é que nem o juiz O'Hara ou o Fergunson pagarão.
İşin doğrusu, Peder, tüm olanlar bir kazaydı
A sério, padre, foi tudo um acidente.
İşin doğrusu, bunun için bundan daha iyi bir zaman olamazdı.
A verdade é que não podia ser num momento melhor.
İşin doğrusu, Sicilya'da üstün olsaydım, seni görevden alırdım.
Sinceramente, se fosse seu superior na Sicília, tê-lo-ia substituído.
İşin doğrusu, sana imreniyorlar.
Verdade seja dita, eles invejam-te.
İşin doğrusu, ben bir vikontum.
Bem, na verdade, sou um visconde.
İşin doğrusu...
Bem, o facto é que....
- Tamam. İşin doğrusu nedir, Teğmen?
Diga-me a verdade, tenente.
İşin doğrusu bu.
É a pura verdade.
İşin doğrusu, sanırım bir de telefon faturamı orada bulacaksın.
A propósito, a minha conta de telefone está lá também.
İşin doğrusu, herkes, Harry, herkes elbisesini çıkarıyor.
A propósito, todos tirem as suas roupas.