Kapıya tradutor Português
5,738 parallel translation
Kapıya doğru ilerle!
Vai para a porta.
Suvek'i şamandıraya yükler yüklemez, ikinizin diğer öğrencilerin yanına gidip onları kapıya getirmeniz gerekiyor.
Assim que carregarmos o "Suvek" no carro, preciso que vocês os dois tragam os outros alunos e os levem até aos portões.
- Beni kapıda öylece bırakamazsın! - Kapıya "Jesus vakti" geçirmek için şapkasını koyup duruyor. - Jude!
- Não podes trancar-me lá fora.
Katherine, kapıya bak.
Katherine, atende isso.
- Bir araba kazasına karıştığıyla ilgili saçma sapan bir yalan atarak kapıya dayandı.
- Bateu à porta com uma história absurda sobre um acidente de carro.
Ayağımı kapıya koyunca konuşmayı bırakamıyorum.
Entro e não consigo parar de falar.
Bana kapıya kadar eşlik etmeyecek misiniz?
Não me leva à porta?
Junior'un okul ücretini kapıya bıraktım.
A mensalidade da escola do Junior está junto à porta.
Ancak Marie çalan her kapıya hep umut ve heyecan ile cevap verirdi.
Mas a Marie, atendia sempre com anseio e cordialidade, mesmo quando o seu primogénito partiu.
- Kapıya vardık.
Estamos na porta.
Ya da seni kurtaracak adamı bekleyerek kapıya gözünü dikmeye devam edebilirsin.
Ou podes voltar a olhar para a porta à espera que um homem te salve.
Walsh kapıya dayanmış, kocasına bir şeyler söyleyip aniden ateş açmış. Bu sefer bir şeyler eksik.
O Walsh veio até a porta, disse algo ao marido, e, simplesmente, abriu fogo.
Bir dahaki sefere ön kapıya birisi gelirse içeri davet etmeden önce bana sor.
Da próxima vez que estiver alguém à porta tem que me perguntar antes de deixar alguém entrar.
Bu tamirci kapıya düz kontak yapacak.
Bem, esta mecânica vai fazer ligação direta com a porta.
Tristan'ın komandolarının çoğu akşam üzeri kapıya dayanmış olur ama ondan önce atlıları yollayacaktır, gözcüleri.
A maioria dos soldados do Tristan estará no vosso portão ao cair da noite, mas ele vai enviar batedores à frente.
- Yumurta kapıya dayandı.
Sim, está quase pronto.
Arka kapıya geldi ve onu içeri aldım.
Ela apareceu na porta das traseiras e eu deixei-a entrar.
Neden kapıya vurmayı kestiler?
Porque pararam de bater?
Şu kapıya bak kurşun delikleri görünmüyor bile.
Olha esta porta, nem dá pra ver os furos das balas.
Kapıya dikkat et.
Vigia a porta.
Kapıya gidip döndüğünden bahsetmedi.
Ela não mencionou que caminhou até a porta e, depois, regressou.
Arabayı park ettiğin yerin kapıya yakın olduğu aydınlık bir yer bulmak içgüdüseldir.
É instintivo encontrar uma rota curta e bem iluminada do carro estacionado até à porta.
Ön kapıya geldik. Bizi içeri sokabilir misin?
Estamos na entrada, consegues fazer-nos entrar?
Ön kapıya mı assak diye düşünüyordum.
Estava a pensar em pendurá-lo na porta da frente.
Sesimi duyuyorsan kapıya iki kez vur!
Bate duas vezes se me consegues ouvir.
Eve gidip linç çetesi için kapıya barikat kursam iyi olur.
Acho que é melhor ir para casa e barricar as portas por causa da populaça em fúria.
Bana saldırma şansını kullandı. Beni kapıya bağladı. - Üstüme çıktı.
Ele aproveitou a oportunidade para me atacar, segurou-me no chão, subiu para cima de mim...
Kadın kapıya çıktı, muhtemelen hedefin eşi.
Mulher à porta. Possivelmente a mulher do alvo.
Tatlım, bir saniyeliğine kapıya gelir misin?
Querido, podes vir à porta um minuto?
Seni kapıya kadar geçireyim. Hayır.
- Levo-te até à porta.
- Kapıya sen bakarsın, değil mi.
- Atende a porta.
Tamam, doğruca kapıya gidiyorsun.
Pronto. Vai diretamente para a porta.
Bir kapıya benziyor.
Bem, parece ser... uma porta.
2.5, en fazla 3 saat. Kapı kapıya.
Em duas horas e meia, três no máximo, ele voltava.
Lütfen kapıya doğru ilerleyin.
Tory Hurst? Ela é a filha daquela Agente dos Serviços Secretos.
- Evet, beni ekmek çalarken yakaladılar ve ellerimi kapıya sıkıştırdılar.
Apanharam-me a roubar pão, entalaram-me as mãos na porta da despensa.
Alistair Duncan'ın kamyonetindeki GPS'den kuzeybatı çevresindeki bir arka yolda durduğunu biliyoruz ve sonra da ön kapıya doğru devam etti. - Ya Ryan?
O GPS indica que o jipe do Alistair Duncan parou numa estrada secundária no perímetro sudoeste e depois passou pelo portão principal.
Kapıya ulaştım.
Aproximo-me da porta.
Kapıdan geçebildik ama ya biri durumu anlarsa?
Boa, passámos. Mas e se alguém descobre?
Kapıları çarp. Ya da beni dışlamak haricinde başka bir fikirle gel, evlat edinmek gibi mesela!
Bate com portas, ou tem outras ideias, como adotarmos, em vez de te afastares de mim.
Kapıyı açabilmemiz için bize yeterli zaman kazandırır. Ya kolumu koparırsa?
Isso vai distraí-lo o tempo suficiente para tirarmos as tábuas. E se ele me arrancar o braço?
Ya da neden sürekli kapıma dayandığını sormadığım için.
Ou porque é que você continua a aparecer em minha casa?
Hepiniz, gayet yavaşça, kapıya doğru ilerleyin!
Sigam devagar em direcção à porta!
Kapıya göz kulak ol.
Vigia a porta.
Kapına ikinci bir kilit taktık, pencerene kilitler taktık, ve bütün ışıklarını zamanlayıcıya ayarladık.
Instalamos outra fechadura na porta da frente, travas nas janelas das saídas de incêndio, e temporizadores nas luzes.
Sırf yaptığın o boktan hareket için parlamento komitesinde kapalı kapılar ardındaki bir toplantıya çağrılmak üzereyim.
Estou prestes a ser chamado para testemunhar diante de um comitê do Congresso graças à merda que você fez.
Ölen eleman ya da arkadaşı diğer polisin silahını alıp kapıdan gelen polisi vurmuş olabilir. Olabilecek en kötü şey.
Pode ser que o tipo morto ou o seu amigo tenha agarrado na arma do outro polícia e alvejado este polícia que vinha a entrar.
Seni temin ederim, Berlin'de beni ortağının siyah sedanına yönlendiren veya onun bir kızıla kapıyı açması ya da Fas'taki o iki ajan, şans eseri değillerdi.
Deixem-me assegurar-lhes... que não foi a sorte... que me levou ao "sedan" preto de seu parceiro, em Berlim, que ele tenha aberto a porta a uma ruiva, ou aqueles dois agentes, em Marrocos.
Beni ilk Floransa'ya takip ettiğinde.. .. hala bir çırak olduğu zaman.. .. kapıma bir notla paket bırakmıştı.
Quando ele me seguiu até Florença, quando ele era apenas um aprendiz, ele deixou uma parcela na minha porta.
Bölge savcısından kapıcıya bütün birimi mahkemeye çıkarırım.
Vou processar, todos deste prédio. Desde a Procuradora, ao porteiro.
Kapıyı ne zaman açsam, bir çıt sesi dahi çıksa dışarı fırlayıp karşıya geçer ve arabaları kovalardı. Onu geri getirirdim ama yine fırlayıverirdi.
Sempre que abria a porta, mesmo só uma fresta, ele saltava, atravessava a rua, perseguia carros, trazia-o de volta mas ele fazia tudo novamente.