Vir tradutor Português
51,572 parallel translation
Gelmişsin.
Conseguiste vir.
Yani şey... O... Buranın tozunu mu alır?
Costuma... vir limpar o pó?
- Ayrıca... Seni boşaltabilirim. Kimsenin yapmadığı gibi.
Além disso... posso fazer-te vir como nunca ninguém o fez.
Senin yanına taşınmamı mı istiyorsun?
Estás a convidar-me para vir morar contigo?
- Benimle gelmek zorunda değilsin.
- Não tens de vir.
Sting konserine giden kız arkadaşlarımı düşünüyorum da burada ne işim var benim?
As minhas amigas estão no concerto dos Ferrão Mortal. Porque é que tive de vir?
Bize katılmak ister misin tatlım?
Não queres vir connosco?
Herhangi bir duvar yok isteyen herkes öylece gelebilir.
Não tem portão, qualquer um pode vir até aqui.
Kaiser, yeni silahı gördüğünde ateşkesi imzalamayacaktır.
Assim que o Kaiser vir a nova arma não assinará o armistício.
Çok büyük kazancımız olacak. Şöyle ki...
E há muita coisa que podemos vir a ganhar com isto.
Kırmızı kral yengeç, Arktik Okyanusu'nda ilerliyor bize doğru geliyor ve 450 gramı $ 13.
Caranguejo real, a atravessar o fundo do Oceano Ártico, a vir na nossa direcção, a valer 13 dólares o quilo.
Almak için buralara gelmek canımı sıktı ama...
Foi irritante terem-me feito vir até aqui buscá-lo, mas...
- Gelmek ister misin?
- Queres vir? - Sim!
Baban gelmiyordu.
O seu pai deixou de vir.
Arkadaşlarına hasta olduğunu söyleyip benimle gelerek her şeyi duymaya ne dersin?
Por que é que não dizes aos teus amigos que te encontras doente, para que possas vir e ouvir tudo?
Ancak bir ulağın beni öldürdüğünü haber vermeye gelmesi hâlinde şampanya ve ne kadar vahşi ihtimal varsa münasiptir.
Mas na eventualidade... de um mensageiro vir-te informar que ele me tinha morto, bem, champanhe! As mais indómitas possibilidades.
Regent Street'ten gelen sesi duyabiliyor musunuz?
Não estão a ouvir? A vir desde Regent Street?
- Fleet ve Kilburn nehirlerinden aşağıya iniyor.
Está a vir pelos rios Fleet e Kilburn abaixo. A sério?
Bir uğramak istedim.
Tenho querido vir vê-la.
Dün akşam gelecekti güya.
Era suposto ela vir na noite passada.
Buraya gelirken az kalsın öldürülüyordum lan.
- Ei! Quase que morri a vir para cá.
İki farın tam üstüme geldiğini görebildim sadece.
Só via dois faróis a vir na minha direcção.
Anne Steven dün gece eve gelmedi.
Mãe... O Steven não chegou a vir para casa na noite passada.
Norma, gelmek zorunda kaldım çünkü bu sabah, geçen ayın raporları elime geçti ve seninle paylaşmak için çok sabırsızlandım.
Norma, tive de vir até cá porque recebi os relatórios do mês passado esta manhã, e estava tão entusiasmado por os partilhar contigo.
Buraya gelmeden önce Twin Peaks'teki Şerif Truman'la telefondaydım.
Antes de vir cá acima, estive ao telefone com o xerife Truman de Twin Peaks.
Buraya gelmek için uçak bileti almaya gittiğimde de önceden bilet aldığımı söylediler.
E quando fui comprar o bilhete de avião para vir para cá, eles disseram-me que já tinha um.
Birini çağırayım, ilgilensin.
Eu podia mandar vir alguém para lhe ver isso.
Daha yeni İtalya'daymışsınız.
Acabaram de vir de Itália.
Savunma bakanıyla konuştum. Gerisini koalisyon ortaklarımızdan alacağız.
O secretário da defesa disse que o resto tem de vir dos parceiros da coligação.
Silah görmediğim sürece savaşçı değildir.
Ele só é um combatente quando eu vir uma arma.
Tavandan sıcaklık geliyor.
O calor está a vir do teto.
John'un her ay çek vermek için ne kadar uğraştığını görmüyorum ha?
Eu não vejo o John a vir a correr para casa todos os meses para te dar um cheque, huh?
Gelmesem olmazdı.
E tive que vir.
Sadece 9 delik oynadık çünkü hemen eve senin yanına dönmek istedim.
Só jogámos nove buracos porque eles queriam vir para casa ver-te.
Gelmek ister misin?
Queres vir?
Dün gece bir şişe şarap içtik. Bugün kalkınca "Yogaya gitmeliyiz." dedim
Ontem à noite bebemos uma garrafa de vinho e hoje ele teve de vir fazer ioga.
Bize gelebilir mi?
Ele pode vir cá a casa?
Hâlâ bizimle gelebileceğini biliyorsun.
Sabes que poderias vir connosco.
- Benimle gelmek zorundasın.
- Olha, tens que vir comigo.
Bir yerden geliyor olmalı.
Ela tem que vir de algum lado.
Ama onunla yarı yolda buluşmak... Onu senin ayağına gelmiş gibi yapmaz mı?
Mas encontrá-la a caminho... não devias obrigá-la a vir ter contigo?
Anna... Zümrüt Şehrine gelmeden önce böyle güçlerim yoktu.
Anna... antes de vir para a Cidade de Esmeralda, não tinha tal poder.
Glinda yarın buraya gelecek. ve senden bilgi bekliyor.
A Glinda vai vir aqui amanhã e espera informação de ti.
Benimle Kansas'a gelmek ister misin?
Gostarias de vir para o Kansas comigo?
Ama en azından tek bir gemi de olsak valiye bir tehdit teşkil ederiz ve o da peşimize düşerse, oradan sağ çıkanların kaçıp doğu kıyısına çekilmeleri için bir fırsat yaratmış oluruz.
Mas se fugirmos com o único navio que continua a ser uma ameaça para o Governador, poderá muito bem vir atrás de nós e dar uma hipótese àqueles sobreviventes de escaparem e retirarem-se para uma posição a Este da costa.
Masrafların geri ödeneceğini umabilir miyim?
Posso esperar para vir a ser reembolsada pelos custos disto?
Ve ölü bir adamın gözüne girmek için gelmediğime de oldukça eminim.
E de certeza absoluta que não estou aqui para fazer de conta do que um homem morto possa vir a ter melhor opinião sobre mim.
Çabalarımıza destek olmak için para göndermeyecekler.
Não há dinheiro que possa vir deles para apoiar a nossa causa.
Seni bir daha evinin etrafında görürsem kıçını tekmelerim.
Se te vir a rondar por cá, levas é um pontapé no traseiro.
Karen, gelip haplarımı getirebilir misin?
Podes vir dar-me os comprimidos?
Brace gelip bana yardım edebilir misin?
Brace, podes vir aqui ajudar-me?