English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ Z ] / Zamanlarında

Zamanlarında tradutor Português

1,535 parallel translation
Onlar hiçbir şey yapmadı ama utanç ve ezilme ile yaşamak zorunda bırakıldılar, açık konuşmam gerek babanın zamanlarında olsaydık bu konuşmayı yapmıyor olurduk.
Eles não fizeram nada. E são obrigados a viver com a vergonha e humilhação. Tenho de ser franco, nos dias do teu pai, não estaríamos a ter esta conversa.
... seni zor zamanlarında yalnız bırakmayan biri.
Alguém para te ajudar nos momentos difíceis.
Kendi kişisel işlerini.. kendi boş zamanlarında hallet.
Trata dos teus assuntos pessoais no teu próprio tempo.
Babam yılın bu zamanlarında fazladan kasalar yapardı.
Meu pai tinha que fazer economias extras nessa época do ano.
Jack, bu makine Soğuk Savaş zamanlarında yapılmış.
Jack, construíram-na no tempo da Guerra Fria.
Son zamanlarında Jor-el'in yanında kalmak istedim. Ama bunu istemedi.
Eu queria estar com Jor-El nas horas finais mas ele não queria ouvir.
Zor zamanlarında Charlotta'a yardım etmiştim, ama O, son zamanlarda beni oyalıyordu.
Ajudei-a quando mais precisou, mas ela andava a evitar-me ultimamente.
Önemli zamanlarında bağ kuramazsan bir arada olmanın bir anlamı olmaz.
Bem, quando não existe uma ligação em tantos níveis fundamentais, é só uma questão de tempo até te aperceberes que não estão destinados a ficarem juntos.
Evlat, ben asla bir adamın izin zamanlarında ne yaptığını sormam. Özel hayat.
Rapaz, eu nunca questiono o que um homem faz fora de serviço.
Yılın bu zamanlarında daha önemli işlerim var
Eu só estou tentando aumentar os meus fundos nesta época do ano.
Buhran zamanlarında, pek yardımcı olmaz.
Em tempo de crise, não são de grande utilidade.
Ne? Mississippi'nin zor zamanlarında yetişmiş.
Ele cresceu na época difícil do Mississípi.
O'na bu zor zamanlarında yardımcı olsun diye.. millet üç beş birşey atar.
Talvez pudessem juntar alguns trocos para ajudá-la nestes tempos difíceis.
Tutkuyu, Edwardian'ın zamanlarında bu şekilde işleyebilmesi,
e o ritmo, e a estrutura, muitas vezes achei...
Hayır, Koca Mike senin de gelmeni istedi. Çünkü biliyorsun, tatil zamanlarında Jeff'i başı boş bırakmak iyi olmuyor.
Não, não, o grande Mike disse que tens de vir connosco, porque sabes que o Jeff não pode ser, deixado sem supervisão durante as festividades.
- İnsanlar kriz zamanlarında teselli ararlar.
As pessoas procuram conforto em tempo de crise.
Ayın bu zamanlarında, sırtım ağrıyor, Erken bir buluşmam var.
Também podes vir.
Evet, hem de yılın en yoğun zamanlarında.
Boa, é o momento mais ocupado da tua vida.
Bunu söylemek bana düşmez ama Denholm bir zamanlar ikinizin arasında iyi bir ilişki varmış.
Não me cabe a mim dizer Denholm, mas parece-me que vocês os dois a uma dada altura tiveram uma boa relação.
Ve buradaki herkesin Natasia'yı ne kadar çok sevdiğini biliyorum, Bizi çileden çıkarttığı zamanlar dışında tabi
E eu sei o quanto todos vocês gostavam da Natasia, excepto, claro, quando ela nos enlouquecia.
Ben bir zamanlar yükseldim, ama bu şekli aldım çünkü insanları Ori hakkında uyarmanın tek yolu buydu.
Fui ascendido uma vez, mas tomei esta forma, porque era o único modo de avisar os humanos acerca dos Ori.
Zamanlarının çoğunu yer altında oyuk açıp üstteki kökleri yemekle geçirirler.
Passam a maior parte do tempo a escavar o subsolo, consumindo a colheita a partir da raiz.
Ve bunun yanında, o zamanlar, kanunlar farklıydı.
Além disso, os roofies ( droga, tranquilizante ) estavam na moda.
- Peki Vicodin? - Bazı zamanlar. Aslında resperidone kullandım, sonra celexa aldım.
- Às vezes, usava o Resperidon mas tive a tomar Prosperidol depois mudei para Celexa e agora tomo Ambion para dormir.
Bir zamanlar Tom adında bir tavşan vardı, daha önce hiç kurt görmemişti.
"Um dia, Loulou tanto medo meteu a Tom " que ele correu para a sua toca,
Bağırsak rezeksiyonları biraz yorucu oloabiliyor bu yüzden bazı zamanlar ev hakkında konuşurduk.
Conhecemo-nos em Myanmar. Bom, a ressecção intestinal tem tendência a ficar um pouco entediante, por isso, às vezes falamos sobre o país natal.
Bilgi ve aydınlanma arayışında olan birleşmiş bir ırktık bir zamanlar.
Já fomos uma raça unida para perseguir o conhecimento e o esclarecimento.
Ailem, benim sanat okuluna gideceğimden emindi ; ama o zamanlar Punk-rock'la o kadar ilgiliydim ki istediğim şeyin aslında grupta olmak olduğuna karar verdim.
A minha família estava certa de que eu iria para a escola de arte, mas nessa altura eu estava tão envolvido com o Punk Rock, e por isso decidi que antes queria estar numa banda.
İnsanlar bize karşı aslında, iyiydiler o zamanlar, biz bunu kabul etmiyorduk.
As pessoas na verdade eram muito simpáticas para nós. Nessa altura nunca o admitiríamos.
Çenemi yaladığı zamanlar dışında.
Excepto quando me lambia as bochechas.
Boş zamanlarını zıplayarak, Çarliston dansı yaparak I. Dünya Savaşı'nın devamında Amerika'nın başarısından o zamanki adıyla II.
Passavam o tempo a dançar o charleston, e a gozar da prosperidade americana do pós Primeira Guerra Mundial, que se chamava nessa altura Segunda Guerra Civil Internacional.
O zamanlar çok ağır bir İrlanda aksanı vardı o yüzden vaazlarında yardım ediyorduk ve Ann onunla dolaşıyordu.
Na altura tinha uma pronúncia irlandesa muito acentuada, por isso nós ajudávamo-lo com os sermões e a Ann ia a alguns sítios com ele.
Josh burda olsaydı, senin hakkında uzayda kapılar arasında sıçrayış yapıp zamanlar arası yolculuk yapan birisi konusunda teorisi olurdu.
Se o Josh aqui estivesse, teria uma espécie de teoria de viagem temporal, contigo a saltar através de portais no espaço.
O zamanlar farkında değildim, Ama hayatımın en büyük umutsuzluğu, en büyük hediyesini veriyordu.
Mal sabia, na altura, que, do fundo do meu desespero, surgiria a maior dádiva.
En yakın arkadaşımla vakit geçirmek dışında bir şey yapmadığım zamanlarımdı.
Quando tudo o que eu fazia era passar tempo com a minha melhor amiga.
- Boş zamanlarımızda bilirsin, geceleri, görevler arasında, yemin ederim sana söyleyecektik
Sim, de vez em quando, em nosso tempo livre, sabe, à noite, entre as missões. Poderia jurar que lhe falamos sobre isso.
Haftasonlarında ve ulusal tatillerde... Ölüm zamanları sabah on bir ve gece yarısı arasına dağıldı.
Isso é realmente interessante.
Ölüm zamanları baz alındığında...
podemos sugerir que o culpado é um estudante.
Aslında, bazı zamanlar vardır ki yapabileceğiniz en iyi şey budur zamanını iyi seçtiğiniz sürece tabi.
De facto, há momentos em que é a melhor coisa a fazer... desde que escolhamos esses momentos de forma sensata.
Çünkü o zamanlar bu çok garip karşılanırdı. Ve on yıldır bunun hakkında yalan söylüyoruz, artık çok geç.
Agora já mentimos há 10 anos, é tarde demais.
Öyleydi ama son zamanlarında...
- Sim, mas para o fim...
Marshall Dillon'ın tüm zamanların en iyi şerifi olduğu savıma katılmadığında ben bozulmadım ama.
Meu, não me chateei quando não concordou que o Marshall Dillon foi o maior xerife de todos os tempos.
Bir zamanlar, Aşkın fısıltılarında kaybolunurdu.
É o tempo da estação das cores e dos sons.
Bir zamanlar bir adam güzel bir kadını sevmiş güzelliğiyle dünyanın pek çok engin diyarlarında... dillere destan olan bu güzellik için...
Era uma vez um homem que amava a beleza..... mas, o seu amor por ela teve que o esconder...
Her insanın hayatında belli çıkmazlara girdiği zamanlar vardır.
Chega uma altura na vida de qualquer homem em que ele alcança uma encruzilhada.
Şehre uzak Erkek Mektebi'nde arkadaş edinememiş,... kendini sık sık tek başına oynarken buluyordu. Mutlu zamanların hatıraları dışında ona eşlik eden bir şey yoktu.
Sem conseguir ter amigos na Escola para Rapazes de Longborough encontrava-se muitas vezes a brincar sozinho, só com memórias de tempos mais felizes, como companhia.
İyi zamanlar gibi, Charles sokağında topaçların arasında yaşadığımız zaman gibi.
Os bons, como quando vivíamos em Charles Street, no meio dos gays.
Galiba altı yaşında olduğun zamanları daha çok seviyordum.
Gostava mais de ti com seis anos.
Bak, yalnızca onun Chicago zamanları hakkında biraz bilgiye ihtiyacım var.
Olha, só preciso de alguma informação sobre o tempo que ela esteve em Chicago.
Aslında o zamanlar, 19 yaşındaydım.
Eu tinha quase 19 anos.
Bir yaz, sahil kenarında bir ev kirayacak, yürüyüşlere çıkacak, geriye dönüp, şu andaki kötü zamanları hatırlayacağız.
Arrendamos uma casa na praia, num verão, passeamos... Vamos olhar para isto como os tempos negros.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]