Zamansız tradutor Português
305 parallel translation
Galiba zamansız geldim.
Receio bem ser inoportuno.
Zamansız ölümlerinin başka nedenleri de olabilir. Hayır.
Talvez as suas mortes prematuras tenham outras causas.
- Evet ama zamansız değil.
- Sim, mas não antes da nossa hora.
Üvey annenin gerçek yüzü, bu iyi adamın zamansız ölümünden sonra ortaya çıkmış.
Só com a morte prematura deste bom homem a verdadeira natureza da madrasta se revelou.
- Zamansızca çağırdığımız için üzgünüm.
- Lamento incomodá-lo.
Lordlarım Brockhurst, Finsdale ve Pertwee'nin zamansız ölümleri.
Plano 1, livrar-nos de Brockhurst, Finsdale, e Pertwee.
Evet, majeste, belası zamansız sonunu getirene kadar.
Oh, sim, Sire. Até que o flagelo selou o seu fim.
Zamansız ölümünün ardından ağıt yakayım. Lancaster sülalesinden soluk bir kül yığını şimdi.
À terra seu honorável peso enquanto derramo um instante dos meus prestimosos lamentos pelas pálidas cinzas da Casa Lancaster!
Sevgili Lady Anne, cesur prensinizin zamansız ölümünden diğerleri de en az cellat kadar sorumlu değil mi?
Gentil Lady Ana, Não é a causa da prematura morte de seu valente príncipe? tão culpada quanto seu executor?
Belkide zamansız geldim. Siz de şimdi dışarı çıkmak üzereydiniz belkide, hayır mı?
Talvez eu esteja a interromper, você ia sair, não?
Bu biraz zamansız olmadı mı, Bay Brett?
Isso não é um pouco prematuro, Sr. Brett?
Bay Kaplan'ın zamansız vuruluşu gazetelere de geçti.
O tiroteio de Mr. Kaplan fez chamar a atenção da imprenssa.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
É uma dimensão tão vasta quanto o espaço E tão desprovida de tempo quanto o infinito.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
É uma dimensão tão vasta quanto o espaço E tão desprovida de tempo quanto o infinito
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
É uma dimensão tão vasta quanto o espaço e tão desprovida de tempo como o infinito.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
É uma dimensão tão estrita como o espaço...
İLK YAYIN TARİHİ 23 EKİM 1959 İnsanlığın bildiği bu boyutun ötesinde beşinci bir boyut daha vardır. Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
Existe uma Quinta Dimensão para além do que é conhecido pelo Homem... é uma dimensão tão vasta como o espaço e tão estreita... quanto o infinito.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
É uma dimensão tão vasta como o espaço, e tão estrita como o infinito.
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
É uma dimensão tão vasta quanto o espaço e tão desprovida de tempo quanto o infinito.
İnsanlığın bildiği bu boyutun ötesinde beşinci bir boyut daha vardır. Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
Existe uma quinta dimensão para além do que é conhecido pelo Homem é uma dimensão tão vasta como o espaço e tão intemporal como o infinito
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
É uma dimensão tão vasta como o espaço e tão intemporal como o infinito
Uzay kadar geniş ve sonsuzluk kadar zamansız bir boyuttur bu.
É uma dimensão tão vasta quanto o espaço... e tão desprovida de tempo quanto o infinito.
Yunanistan, o sert ve zamansız, taşların bile konuştuğu topraklar - insanlığın cesaretinin, dayanıklılığının ve şanının toprakları.
Grécia, aquela terra intemporal e firme até onde as pedras falam - da coragem do homem, da sua resistência, da sua glória.
Ergenlik döneminde geçirdiğin çocuksu davranışlar, halisünasyonlar ve duygusal çürümeler tarafından karakterize edilmiş bir çeşit zamansız bunamaya yakalanmışsın.
Sofre de uma forma de demência desde a puberdade... caracterizada por comportamento infantil... alucinações... e degeneração emocional.
Savaşta ölen insanlarımızı, hayata zamansız veda edenleri ve geride bıraktıkları ailelerini düşününce çok derin bir üzüntü duyuyoruz.
Quando os pensamentos habitam neles, os cidadãos, que morreram na guerra e aqueles que pereceram por morte prematura, e nas famílias que deixaram, sentimos um profundo pesar.
Uyarı, zamansız.
Avisando e sem tempo. Imprevisto.
Yıldızlara asılı bir olayın habercisi içimdeki bir önsezi. bu gecenin cümbüşüyle. korkulu buluşmasına başlayacak sanki. zamansız ölüm gibi alçakça bir cezayla durdurup bağrıma gömülü yüreğimi.
Receio que uma consequência, ainda no segredo das estrelas, se desencadeie amargamente com a festa desta noite e ponha termo à desprezível vida que trago dentro do peito,
Zehirden olmuş zamansız ölümü.
Foi o veneno que o levou tão prematuramente.
'Aktif görevden zamansız emekliye ayrılmak zorunda kaldı.' 'Askerlik tarihimizde emekli edilen en genç Tüm General oldu.'
Ferimentos que levaram à sua reforma precoce do serviço activo como um dos mais jovens majores-generais da História militar desta nação.
- Zamansız ilk-aşama bölünmesi!
- Separação prematura do 1º andar!
Bana neredeyse kesin gibi geliyor ki, onun zamansız ölümü... resmen intihar olarak kayda geçecek.
E parece-me quase uma certeza que a morte prematura dela será considerada oficialmente um suicídio.
Harika bir güzellikle dolu olarak uzay-zaman sürekliliğinde mekânsız ve zamansız olarak asil bir yolculuğa çıkmış gibiyim.
É o elevado caudal, do contínuo espaço-tempo. Atingindo-o, não há tempo nem espaço... só beleza.
Nasılsınız? Umarım zamansız geldiğimi düşünmezsiniz efendim.
Espero que não pense que a minha aproximação seja inoportuna.
Evet, dediğim gibi, dikkatimi çekti de Dr. Ashley, zamansız ölümünden önce bu klinikte bazı büyük değişiklikler yapmayı planlıyormuş.
Sim, como eu estava a dizer, chamou-me a atenção, o facto de que pouco antes da prematura morte do Dr. Ashley, ele estava a tentar fazer algumas alterações importantes no Instituto.
Bu ulusal çıkarlarımızda, zamansız açığa çıkmasıyla.. .. halkın güvenini sarsabilecek bu çok haklı işlemlerin.. .. ifşa edilmesini önleme sorumluluğunun sağduyusudur.
Trata-se de discrição responsável exercida em nome do interesse nacional para impedir a denúncia escusada de procedimentos justificáveis cuja revelação poderia minar a confiança pública no Governo.
Peki, zamansız.
É fora de tempo.
Joe ve Mary Ann'in aramızdan zamansız ayrılışlarıyla bu dünyada tek başına kalan kızları Jill'i koru.
Que a morte repentina de Joe e Mary Ann a deixou sozinha neste mundo.
Kusurlu dinamitler Breaker Geçidi'ndeki köprü yenileme çalışmaları sırasında zamansız patlayarak 22 işçinin yaralanmasına sebep olmuş.
Essa dinamite estava defeituosa e uma explosão prematura causou a morte inesperada de 22 operários contratados para arranjar a ponte em Breaker Pass.
Tek düşündüğüm ve bunu zamansız düşündüğüm için bağışla o tecrübeli biri.
Só penso, e perdoa-me por estar a pensar sem que mo solicitasses, que ele tem muita experiência.
Zamansız sütten kesildik genç yaşta kendimizi çekişme ve karışıklığın tam ortasında bulduk.
Mas nós também somos filhos desta época de conflitos e caos.
Bugün zamansız ölümüyle neşeli ve sevecen bir hayat sürerken aramızdan ayrılan Amy`nin hatırasını kutsayacağız.
Reunimo-nos aqui para consagrar a memória de Amy Diane Austin, cuja trágica e inesperada morte pôs termo a uma vida jovem e dedicada.
Raymond vasiyet onayı süresince şirketi dev alabilecek ve istediğin zamansız ölümün durumunda ise dev edecek.
A questão aqui é que o Raymond vai tomar conta de firma e entregar-nos a firma em caso da tua morte prematura.
Bu da bana, Bay Wilson'un buraya, en tatsız... zamansız ölümüyle karşılaşmak üzere geldiği sonucuna vardım.
Rumo traçado. Activar.
Zamansız yakaladın bizi.
Apanhado em flagrante.
Beyzbol bütün bu çizgileri ve istatistikleriyle bir saha oyunu gibi gözükür. Fakat, gerçek şu ki, zamansız bir zaman içinde yapılır bu.
O beisebol parece um jogo linear com todas aquelas linhas e números... mas na verdade, é um tempo espacial atemporal...
Monsieur Gascoigne'un zamansız kaybına çok üzülmüş gibi de durmuyordu.
Ela não parecia aborrecida com o falecimento do Monsieur Gascoigne.
Gri yağmurluklu genç adamdan 10 dolarlık zamansız bir teklif aldım.
Ouvi $ 10 do jovem de gabardine.
Tina, bu olup bitenlerin tamamını anlıyormuşum gibi yapamam. Eğer her yerim aynı hızla çalışsaydı, zamansız yaşlanıyor olabilirdim.
Tina, eu não posso fingir de compreender toda esta mas se tudo está em movimento mais rápido, Eu poderia ser envelhecer prematuramente.
Bu çok zamansız.
É prematuro.
Bizler zamansızız.
Somos intemporais.
Çok zamansız öldü, evlat. Beni vasiyetine ekleyemedi.
Mas por ter morrido assim tão repentinamente... não teve tempo de me incluir no testamento.
zamanı 41
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanım var 22
zaman geldi 92
zamanım olmadı 22
zamanı gelince 71
zamanımız azalıyor 34
zamanın var 16
zamanımız tükeniyor 18
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanı geldi 236
zamanım var 22
zaman geldi 92
zamanım olmadı 22
zamanı gelince 71
zamanımız azalıyor 34
zamanın var 16
zamanımız tükeniyor 18
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanı geldi 236