English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ Z ] / Zamanıdır

Zamanıdır tradutor Português

1,720 parallel translation
Bence artık buraya bir kadının oturmasının zamanıdır.
Acho que já é hora de uma mulher sentar aqui.
Belki de çocuğunun büyümesine izin vermek zamanıdır.
Bem, talvez seja altura de deixares a criança crescer.
Görün işte. Şimdi hepsinden kurtulmanın tam zamanıdır.
Agora é hora de nos livrarmos de todos eles.
Nasıl, "bir sonraki çocuğu aramaya başlamanın zamanıdır" gibi bir sonuca varırsın?
Como é que podemos fazer isto?
Düşündüm de, mademki şu an bu durumdayız belki de bunun tam zamanıdır.
Tendo em conta a nossa relação actual, acho que estava na altura.
Savaşı bitirmenin zamanıdır.
É hora de encerrar essa guerra.
Yılın en iyi zamanıdır.
É a altura mais maravilhosa do ano.
Şimdi inisiyatif alma zamanıdır.
Agora é a altura de tomar a iniciativa.
Eski zamanlara bağlılığımızdan kurtulmanın zamanıdır.
Está na hora de parar de se apegar aos seus velhos costumes.
Misilleme yapma zamanıdır.
- Está na hora de os enfrentarmos.
Belki de değişiklik zamanıdır.
Talvez esteja na hora de mudar.
İnsanın, hislerinin uçmasına izin verdiği yılın tek zamanıdır. İsteklerini ve umutlarını tüm dünyaya duyurur.
O único dia do ano em que uma pessoa deixa os seus sentimentos voarem... os seus sonhos e desejos... serem conhecidos pelo mundo.
Belki de anneme tek başıma dışarı çıkmaya hazır olduğumu söyleme zamanıdır.
Talvez tenha chegado a altura de dizer à minha mãe que estou pronto para estar sozinho.
# Şimdi iş zamanıdır #
# É a hora do negócio #
Koca silahları çıkartmanın zamanıdır.
Está na hora de jogar com tudo.
Bir grup için en heyecanlı zaman, popüler olduklarının hemen sonrasıdır.
A altura mais excitante para uma banda, é exactamente antes de se tornarem famosos.
- Booth çoğu zaman havalıdır.
- O Booth é fixe, quase sempre.
Işınlanmak, zaman yolculuğu kadar olasıdır.
Teletransporte é como viagem no tempo.
Elinizdeki askeri planlar her zaman yanınızda olmalıdır.
Os planos militares que têm em mãos devem andar sempre convosco.
İşte bu bir zaman sıçramasıdır.
Isso é uma viagem no tempo.
Ve her zaman derdi ki, eğer kadınlar peçe takmak zorundaysa... erkekler de buna benzer bir engele sahip olmalıdır.
e ele sempre diria, se as mulheres têm que usar um véu... até mesmo os homens devem leve um fardo semelhante.
Emma her zaman her şeye hazırlıklıdır.
Emma sempre muito preparada.
Usulsüz tedavi davaları zaman ve kaynak kaybıdır ama bir zaman her doktorun başına gelir.
Processos legais por má prática são uma perda de tempo e recursos mas, algures no tempo, acabam por acontecer a quase todos os médicos.
Her zaman çikolatalı olmalıdır.
Sempre com chocolate.
Caroline, ben bu işi 15 yıldır yapıyorum ve konu, hiç bir zaman sen, ailen ve hepsinden de öte bu ülke dışında bir şey olmadı.
Há 15 anos que faço isto e nunca foi por mais nada se não por si, pela sua família, e, mais importante ainda, pelo país.
Belki de nedeni, bütün bu zaman boyunca bilinçsiz olmasıdır.
Talvez porque ele já estava inconsciente.
Eğer daha da kötüleşmezse o zaman muhtemelen kendi kendine dağılan kan çıbanıdır.
Se não piorar, deve ter sido um hematoma que se dissipou.
O zaman tansiyondur. O da değilse şeker hastalığıdır.
Depois é a tensão arterial, ou tem de ser diabetes.
her zaman böyle heyecanlı mıdır?
Ele é sempre assim?
Dans et sevdiğim baharda aşk canlıdır her zaman uzaklara gidelim sıcak kucaklaşmayla bu dünyanın ötesine, sonsuza gelirim bir ömür boyu peşinden severim seni pişmanlık duymadan.
Vem e dança, minha querida Foi sempre bom o amor na Primavera Voemos daqui com um suave abraço
Her zaman kasaba dışında çalışır.
ele está sempre fora da cidade.
Hayır, Wendy beni tanıdığı zaman, böyle görünüyordum.
Não, quando a Wendy me conhecia, eu era assim.
Güçlü olan her zaman haklıdır.
A insistência dá resultados.
Simon her zaman haklıdır.
O Simon tem sempre razão, também não gosto dele.
Tamam o zaman, işte olay şu ya oradan atlarsın yada şuradaki yaratık beynini emip dışarı çıkarır.
Muito bem, então, isto é assim... Ou tu saltas, ou aquela aberração flutuante suga-te o cérebro.
Son gördüğümde motoruma binmek istemedi. Arkadaşı kulağımın dibinde dırdır etmeye başladı. Adını o zaman duydum.
Como já disse, ela não quis montar na minha mota, e então a amiga começou a gritar ao meu ouvido, se sabia o nome dela.
İlk hafta her zaman en kötüsüdür, en kolay yanı derslerin hafif olmasıdır.
A primeira semana é sempre a pior, é quando as aulas são mais fáceis.
- Her zaman mantıklıdır.
- Ele faz sempre sentido.
Her zaman bir kadın olmalıdır.
Sempre deve haver uma mulher.
Ne olursa olsun, arkadan gelen şoförler öndeki araç arızalanırsa diye her zaman fren yapabilecek yeterli mesafeyi sağlamalıdır.
Não importa o que for, não pode correr muito, para poder frear se o motorista da frente tiver algum problema.
Sakin ol. Ne zaman dışarı çıksak yapılı bir adam görünce sataşır.
Trago-o à rua e ele atira-se a qualquer tipo capaz de levantar 90 quilos.
Sadece bir kaç dakika kalmıştı. Bir kaç dakika daha zaman kaybıdır!
Só precisava de alguns minutos...
Benim anladığım, bu senin teknense,... bu silahlar da kayıtlıdır, o zaman yüzde yüz suçsuzsundur. Hiçbir şeyi merak etmen gerekmez. Ama değilse...
Na minha opinião, se este é o seu barco, estas armas estiverem registadas e você for honesto e respeitador da lei, não tem de se preocupar com nada.
Koronanın Dünya'dan göründüğü tek zaman Güneş Sistemi'ndeki en göz kamaştırıcı gösterilerden birinin doruğu olan tam Güneş tutulması anıdır.
O único momento em que você pode ver a coroa a partir da Terra é no clímax de uma das mais deslumbrantes imagens no sistema solar, um eclipse solar total.
Bunun için en uygun zaman bir futbol maçı sonrasıdır.
A melhor altura para isso é depois de um jogo de futebol.
Bu her zaman aynıdır, her Jekyll, her Hyde.
Tem sido sempre assim, com todos os Jekylls, com todos os Hydes.
Buradaki ruh sayısı her zaman aynı olmalıdır.
O número de almas aqui, é sempre a mesma.
Senin için her zaman bu kadar kolay mıdır?
É sempre tão fácil para ti?
Pekala tatlım, o zaman ben bu ikisiyle konuşana dek dışarıda bekle. - Hayır.
Então, querida, espere lá fora enquanto falo com as duas.
Biliyor musun? Zaman algısı ölümsüz bir ruh için farklıdır.
Nós ouvimos histórias de terror sobre colegas de quarto, mas esta, esta merece o prémio.
Bu babamın lafıdır. Birileri ne zaman sızlanmaya başlarsa, birşeyler ona zor gelir.
Isso era uma coisa que o meu pai dizia quando alguém se queixava que alguma coisa era muito difícil.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]