English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ Z ] / Zamanınız

Zamanınız tradutor Português

13,214 parallel translation
- Zamanınız doldu.
- Por favor!
Sizin, Aziz Pavlus'un yazdığı üzere "çiçeklenme zamanınızın geçmesi" durumunuz var.
Como o apóstolo Paulo disse, "As flores florescem com o tempo." Isso não é certo.
Meşgul olduğunuzu biliyorum ve zamanınızı harcamak istemiyoruz.
Sabemos que são ocupados e não queremos fazê-los perder tempo.
Zamanınız şu an başladı.
O vosso tempo inicia agora.
Tam olarak trafik ışıkları yeşilden kırmızıya sonra tekrar yeşile dönene kadar üç dakika zamanınız var.
Têm exactamente a quantidade de tempo que o semáforo leva a passar do verde para o vermelho e vice-versa. Três minutos.
Ne kadar zamanınız var?
Tem algum tempo de sobra?
Eğer bekar olmakta çok iyi olmaya başlarsan tehlikeli olmaz mı? Çok yalnız olmaya alıştığın zaman harika birisiyle birlikte olmayı kaçırmaz mısın?
Não haverá o perigo de nos tornarmos tão bons a estar solteiros, tão acostumamos a isso que percamos a chance de estar com alguém fantástico?
Bir kız her zaman aptal bir adamın yardımına ihtiyaç duymaz.
Uma rapariga não precisa dum tipo estúpido para ajudá-la.
Tevazu ile yaşadığımız zaman, Tanrının koruması içimize yağar.
Quando vivemos humildemente, a providência de Deus verte sobre nós.
Bunca zaman, Aurora ile yalnız kaldığın için ne şanslı pezevenk diye düşündüm.
E eu a pensar que você era um sortudo por lhe ter calhado a Aurora...
Dansınızı ilerletecek zamanı nasıl buluyorsunuz bilmiyorum.
Pergunto-me, senhor, onde é que arranja tempo para dominar tal delicadeza.
Bunca zaman kızımın mektupları sende miydi?
Sempre tiveste as cartas da minha filha?
Bunca zaman bağlantıyı koparmadınız mı yani?
Vocês mantiveram-se em contacto estes anos?
Ofise uğrayıp, babanın ne yarattığını görmek istersen,... kapımız her zaman açıktır.
Se quiseres algum dia ir ao escritório ver o que teu pai criou - a porta estará sempre aberta.
Bekle bir saniye, o zaman siz nasıl hala hayattasınız?
Espera, por que é que ainda está vivo?
Endişeleniyorum. Çok çalışıyorsun ve kız arkadaş için zamanın hiç olmuyor.
Temo que trabalhes tanto que nunca tenhas tempo para uma namorada.
Kızınızı bulmamız biraz zaman alabilir.
É possível que demore até localizarmos a sua filha.
Senaryonun bir sayfasını bir dakikalık ekran zamanına eşit bulacaksınız Ya da yaklaşık 80 metre selüloid, Ya yönetmenlerin film stoğunu boşa çıkarmaması mı olurdu?
Verá um roteiro para um minuto de filmagem, ou 73 metros de celuloide, se o diretor não tiver desperdiçado usando-o como se fosse papel higiênico.
Hayatımızı kurallara göre yaşıyoruz ve kurallardan bazıları yapmak istediğimiz şeyleri yapmamıza mani oluyor, derin dürtülerimiz baskılıyor, özellikle de bu dürtüler bacaklarımızın arasında yangın çıkardıkları zaman.
Nós vivemos com estas regras... E algumas delas impedem-nos de fazer o que queremos. O que nos leva a reprimir os nossos impulsos mais profundos, quando eles se reúnem e nos incendeiam entre as pernas!
Onu vuramazsın çünkü o zaman kaza yaparız.
Bem, não podes matá-lo, senão ele bate com o carro.
Tam olarak ne zaman ayrılacaksınız?
Sr. Wells? Quando irá partir exatamente?
"Eğer bir adam, bakire kızına karşı uygunsuz şekilde davrandığını düşünüyorsa ve kız da çiçeklenme zamanını geçirdiyse, bırakın istediğin yapsın."
Se um homem imagina e se comporta de maneira imprópria, com a sua filha virgem, já na flor da idade... E se houver necessidade... deixe-o fazer o que quiser.
- Tamam, yarın tenis oynarız o zaman.
Está bem, então amanhã jogamos ténis.
O zaman kadın gibi zırlamayı kes.
Então pára de agir como uma.
Bombacıların camide zaman geçirdiklerine dair elimizde kanıt var ama baş zanlımız kaçak olduğundan biz bu tehdidi hâlâ çok ciddiye alıyoruz.
Temos provas que os bombistas passaram algum tempo na mesquita, mas o nosso principal suspeito continua a monte e continuamos a levar a ameaça muito a sério.
O zaman kızın bilgilerini Fransızlara verelim gitsin.
Passamos os dados dela aos franceses.
Vaktini bu DJ ıvır zıvırlarıyla harcamayı ne zaman bırakacaksın?
Quando deixas de perder tempo com estas tralhas de DJ?
En son ne zaman stresli bir şeyler yaptınız?
- Também. Quando é que foi a última vez que fizeram algo stressante?
- Zaman'ınız için.
Pelo seu Tempo.
Geç kaldın. Aslına bakarsanız, tam da Zaman'ında geldim.
Na verdade, estou em cima do Tempo.
Eskiden zamanın bir hırsız olduğuna inanırdım. Sevdiğim her şeyi çalan bir hırsız.
Eu sempre achei que o Tempo era um ladrão, que roubava tudo o que eu amava.
Zaman ayırdığınız için sağ olun.
Agradeço o seu tempo.
Ondan şüphelenmeye ne zaman başladınız?
Quando começou a suspeitar dela?
O zaman neler yapmaktan hoşlandığınızı söyleyebilirsiniz.
Pode contar-me o que gosta de fazer.
Karınızı en son ne zaman gördünüz?
Quando foi a última vez que viu a sua mulher?
Zaman ayırdığınız için sağ olun, Bay Kimmel.
Obrigado pelo seu tempo, Mr.
Beni ihbar ederseniz ben de sizin evden kaçtığınızı söylerim. O zaman Alcatraz'dan kaçma sırası size gelir.
Denunciam-me e eu digo-lhes que são delinquentes que fugiram de casa e vão ser vocês que vão tentar fugir de Alcatraz.
Zamanımızın en iyi sanatçısı.
A melhor cantora de todos os tempos.
ZPD olarak sizi korumak için hazırlıklı ve her zaman yanınızdayız.
E nós na ZPD estamos preparados, e estamos aqui para vos proteger.
O zaman canavarların iyiliğine bel bağlamamız gerekmez.
Então... não temos de depender da gentileza de monstros.
Bugün zaman ayırıp buraya gelmeniz ve bağış toplanmasına önayak olmanız birçok çocuğun hayatını çok da kolay hale getirecek.
O que vocês estão a fazer aqui, ao dar o vosso tempo e a recolher dinheiro para os patrocínios, melhorará imensas vidas infantis.
- Biraz korkmadınız mı o zaman?
Ficou um pouco assustada naquele momento?
Kocanızın bir önceki gün öğle yemeği zamanında nerede olduğunu biliyor musunuz? Onu nereye götürüyorsunuz?
Para onde o estão a levar?
Hafızasını silmedim diye bütün yol beni neden azarladınız o zaman?
Desculpe, mas gritou comigo em Nova Iorque por não o ter feito. - Ele está ferido.
Yardımınız için teşekkürler o zaman.
Obrigado pela ajuda.
O zaman açıkça yanlış anlamışsınız demektir.
Bem, então claramente interpretou mal.
O zaman biz buna kader diyebiliriz. ve biz buna teslim olduk. Ellerimizi kucağımıza ya da başımızın üzerine koyabiliriz ve ne gelirse kabul ederiz.
Assim, podíamos dizer que era o destino e render-nos a ele, podíamos pôr as mãos no colo ou por cima das cabeças, e aceitar o que está para vir, e toda esta luta chegaria ao fim.
Durumunuz ne denli kötü olursa olsun, her zaman müteşekkir olmalısınız.
Seja grato, não importa quão escuro seja o tempo.
Zaman ayırdığınız için sağ olun Bay Cromwell.
Obrigado pela sua disponibilidade, Sr. Cromwell.
Ve kocanızın size yaptığı istismar, Her zaman sadece sözlü müydü?
E o abuso que o seu marido lhe infringia era sempre verbal?
Kimi zaman zekâmızın pırıltıları yüzeyin altında gibidir.
Às vezes, a nossa força está além da superfície.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]