Çok sıkıcı tradutor Português
2,959 parallel translation
- Evet, çok sıkıcı değil mi?
Bem sei. Muito aborrecido, não?
Kusuruma bakma. Sadece, benim aldığım dersler çok sıkıcıydı ve ortalık mankafalarla doluydu.
Desculpa, as aulas do meu liceu eram chatas e só tinham broncos.
- Hayır, çok sıkıcıydı zaten.
- Não, foi uma seca.
Burası çok sıkıcı be.
Meu, este sítio é uma seca...
- Çünkü "Doğruluk" çok sıkıcı.
- A verdade é chata.
Çok sıkıcısınız!
Isto é tão aborrecido!
Yani, ona gidip "Lloyd, üzgünüm, Hank çok sıkıcı olduğunu düşünüyor" diyemem.
É o meu chefe, não lhe posso dizer : "Lloyd, desculpa, mas o Hank acha que és um grande chato."
Çok sıkıcı!
Que chatice!
Çok sıkıcı.
Um tédio...
Babamın işi çok sıkıcı.
O trabalho do pai é aborrecido.
Çok sıkıcı olur.
Muito aborrecido.
Alınma Penny, ama futbol çok sıkıcı.
Sem ofensa, Penny, mas o futebol é uma seca.
Çok sıkıcı, doktor.
Que chato, doutora.
Çok sıkıcı.
Que seca.
Çok sıkıcı.
Isso é chato.
Lucy, kusura bakma ama söylemek zorundayım, hikâyen gerçekten çok sıkıcı.
Desculpa, minha querida, mas essa história não é excitante.
Kitap çok sıkıcı. Şaka mı yapıyorsun?
Estás a brincar?
Uydurma olsa bile çok sıkıcı bu.
Isso é muito secante para ser mentira.
Eğer konuşabilselerdi muhtemelen 75 yıl öncesine kadar çok sıkıcı olduğunu söylerlerdi. Dağ sırtında bütün o kıyamet kopmadan ve onları kesmeye başlamadan önce.
As coitadas, se pudessem falar, diriam que as coisas estiveram calmas até há 75 anos, quando a desgraça se abateu sobre esta serra e eles começaram a cortá-las.
Açıkçası, çok sıkıcı bir hayatım var.
Honestamente, vivo uma vida muito aborrecida.
Çok sıkıcıydı.
Foi muito aborrecido.
Hayalet olmak çok sıkıcı! Biliyorum.
- Ser um fantasma é aborrecido!
Çok sıkıcısın.
És uma chata.
Sorunlarım çok sıkıcıdır.
É incrivelmente aborrecido.
Anonim bir oyuncu çok sıkıcı.
- Jogos anónimos são um chatice.
Bana çok sıkıcı geliyor.
- Acho uma seca o futebol!
Ve ben de bu sebebi dinlemeyi çok isterdim, .. ama babam her an çıkabilir. Ve senin için acil çıkış stratejisi geliştirmedim o yüzden..
Adorava ouvi-la, mas o meu pai está prestes a chegar e eu não tenho nenhuma saída estratégica para ti.
Anne ve babamız çok öfkeliydi. Bu yüzden haftasonu dedemizin sıkıcı emeklilik evinde kaldık.
Os nossos pais estão super chateados, então, tivemos de passar o fim-de-semana na seca do lar do meu avô.
Çok can sıkıcı bir durum.
É tão deprimente.
Baban çok sık dışarı çıkardı ve ben de işleri kendi başıma halledemedim.
O teu pai estava muito tempo fora. eu não conseguia resolver tudo sozinha.
Avrupa'ya gitmek istiyorum... ve Mısır'a. Ve Yunanistan'daki çılgın partilere, orada müzik gerçekten iyiymiş, herkes Ecstasy ile kafayı buluyormuş. Kızların çok yetenekli olmasını kimse umursamıyormuş.
Eu quero ir à Europa, ao Egipto, e às "raves" na Grécia, onde a música é mesmo má e todos estão em êxtase, e todos estão superbronzeados e não se importam com nada.
Ama çok daha sıkıcı.
Mas muito mais chato.
¶ Sevgi kıçımı ısır ¶ ¶ Derinlerden de ısır çok ¶
O amor mordeu-me no rabo mordeu-me profundamente
Borsa ölmek üzere ve sırf önerge çok kısa diye yasayı çıkarmayacaklar mı?
O mercado está numa espiral de morte e eles vão afundar o projecto de lei porque a proposta é demasiado curta?
Spor salonundan çıkıyorum, hava çok sıcak, gözlerimi ovuşturuyorum.
Saio do ginásio, está quente na cidade e esfrego os meus olhos.
Sıkıcı konu, hanımlarla konuşulmaz. Burada da çok hoş hanımlar var.
Muito chato, maçante para se falar disso com estas senhoras.
Çok kısıtlayıcı.
Muito limitador.
Yenilik : Daha eşit ülkelerde çok daha fazla ki bu da rekabete dayalı, sınıflara ayrılmış toplum yapısının daha yaratıcı ve yenilikçi olduğuna dair asırlık görüşe meydan okur.
a inovação é superior em países com menos desigualdade, algo que desafia a antiga noção de que uma sociedade competitiva e estratificada é mais criativa e inventiva.
Doğayı en çok katleden ziyanın, yok oluşun ve kirliliğin başlıca kaynağı şiddetin, savaşın, suçun, yoksulluğun hayvan suistimalinin, gaddarlığın baş sorumlusu kişisel ve toplumsal nevrozların, ruhsal bozuklukların depresyonun, kaygıların baş yaratıcısı Buna ek olarak kişisel sağlık, küresel süreklilik ve gezegenimizin gelişmesine dair yeni yöntemlere yönelmemizi engelleyen sosyal felcin en büyük kaynağı - yozlaşmış bir Hükümet veya mevzuat değil bazı kızıl kuruluşlar ya da finans kartelleri değil insan doğasının bir defosu veya kusuru değil ve dünyayı kontrol eden gizli bir komplocu örgüt de değildir.
o maior destruidor da ecologia... a maior fonte de poluição, de desperdício e esgotamento de recursos... o maior causador de violência, guerra, crime, pobreza, abuso de animais e desumanidade... o maior gerador de neurose social e pessoal... de perturbações mentais, depressão, ansiedade... já para não falar na maior origem de paralisia social, que nos impede de avançar rumo a novas metodologias para a saúde pessoal, para a sustentabilidade global e para o progresso neste planeta, não é um governo corrupto ou uma legislação... não é uma empresa maléfica ou um cartel de bancos... não é nenhum defeito da natureza humana... e não é uma cabala secreta que controla o mundo.
Donovan ve Burt kendi işlerini kurmuşlar hepimiz çok sıkı çalışmışız ve şimdi torunlarımızın tadını çıkarıyoruz.
O Donovan e o Burt abriram os negócios deles e trabalhámos todos no duro e agora somos suficientemente jovens para desfrutar dos nossos netos.
Jimmy, birkaç gün içinde o kısımdaki kıllar çıkarken öyle bir kaşınacak ki... Çok güzel, baba.
Jimmy, acabei de me aperceber de que daqui a dois dias vou ter umas bolas espinhosas.
- Hayatım çok sıkıcı.
Um castigo, não.
Çok can sıkıcı bir durum ama organizasyonundaki biri adamı ateşe veriyor ve diri diri yakıyor.
Isto não tem piada, mas alguém na tua organização pôs fogo num homem e deixou-o queimar vivo.
Çok acı var, ama çıkış noktası yok. Kontrol kimsede değil.
Há muita dor e nenhum escape.
Sanırım artık senin bakış açını anlıyorum. Çok geç olmadan önce çıkmakla ilgili.
Acho que estou a começar a perceber o teu ponto de vista, sobre sair antes de ser demasiado tarde
İdrar çıkışı normal, ağırlık normal ve tekerlekte dönüyor. Hasta H., çok iyi görünüyorsun.
Débito urinário adequado, peso normal e a correr na roda.
Çok belirgin bir karın çıkıntısı.
É uma protusão abdominal bem significante.
İkimiz de çalışıyoruz. Dadı hizmetlerine baktık, ama başlangıç fiyatları çok yüksekti.
Procuramos amas profissionais, mas eram muito caras.
Üniformalar çok şık, bastonlar da cıvıl cıvıl olmalıydı. Bunun ne önemi vardı ki?
As fardas eram giras e os bastões eram brilhantes, e que importava?
Çok sıkıcı.
É um bairro muito parado.
Beni daha çok ilgilendiren başka sıkıcı bir şey var, güvenlik.
Eu tenho uma muito pior, por si só, no que se refere à segurança.
çok sıkıcısın 19
sıkıcı 188
çok şık 66
çok sık 16
çok seviyorum 43
çok seksisin 23
çok şükür 211
çok sağol 164
çok sevindim 231
çok seksi 64
sıkıcı 188
çok şık 66
çok sık 16
çok seviyorum 43
çok seksisin 23
çok şükür 211
çok sağol 164
çok sevindim 231
çok seksi 64
çok şıksın 21
çok sağ ol 161
çok sıcak 332
çok sıkıldım 24
çok şekersin 24
çok şirin 126
çok sevimlisin 28
çok sevimli 135
çok şeker 64
çok sert 55
çok sağ ol 161
çok sıcak 332
çok sıkıldım 24
çok şekersin 24
çok şirin 126
çok sevimlisin 28
çok sevimli 135
çok şeker 64
çok sert 55
çok severim 65
çok sevinirim 68
çok sakin 32
çok sağolun 79
çok şanslısın 138
çok şirinsin 33
çok şanslıyım 39
çok soğuk 224
çok şaşırdım 153
çok susadım 64
çok sevinirim 68
çok sakin 32
çok sağolun 79
çok şanslısın 138
çok şirinsin 33
çok şanslıyım 39
çok soğuk 224
çok şaşırdım 153
çok susadım 64