Ölmek üzere tradutor Português
937 parallel translation
İkinci evlatlarının ölümü ve en büyük evlatlarının da Washington hastanesinde ölmek üzere olduğu haberi.
Notícias da morte de seu segundo filho e de que o maior está meio morto em um hospital de Washington.
Ölmek üzere olduğum için korkuyorum.
Temo que vá morrer
Ölmek üzere olan bir kadına içki verdiğim için mi?
Porque dei uma bebida a uma moribunda?
Ölmek üzere olan fil burada yüzmek zorunda.
O elefante moribundo tem de atravessar isto.
- Hayır, ölmek üzere olan bir fili izlemiştik.
- Não, seguimos um elefante moribundo.
Ama bütün o cinayetlerden ve ölmek üzere eve getirilen zavallı bay Henry'den sonra,... kendi gözlerimin önünde o canavarın ölümüne kızarmasını görmekten memnunum.
Mas após todas as mortes e o pobre Sr. Henry ser levado para casa, fico feliz por ver o monstro calcinado até à morte diante dos meus olhos.
Eğer bir doktor değilsem, ölmek üzere olan bir adam olduğunuzu nasıl anlayabildim?
Se não sou médico, como sei que está a morrer?
- Adam ölmek üzere.
- Ele deixou cair o cabo.
Ölmek üzere olan birini alır mısın?
Têm lugar na vossa carruagem para um moribundo?
Hem, yemeğimi yemeleri için ölmek üzere olan dilencileri buraya toplamanıza kim izin verdi?
Quem mandou recolher moribundos pela rua... - para comer minha comida?
Duyan da ölmek üzere olduğunu zanneder.
Qualquer pessoa pensaria que estás a morrer.
Annemin ölmek üzere olduğunu duydum ve onu görmeye geldim.
Acabo de saber que a minha mãe está a morrer... e vim vê-la.
Konuşmaya değmez. Ama o ıssız ve soğuk bataklıktayken... bir çocuk, açlıktan ölmek üzere olan bir mahkûma yardım etti. İşte bu çocuk, kaybettiği evladının yerini aldı.
Mas quando estava naqueles pântanos ermos e gelados um rapaz foi simpático para um condenado meio esfomeado, esse rapaz tomou o lugar da criança que tinha perdido.
Ölmek üzere olan birinin... sayıklamalarını tanıklık olarak kabul etmek zor.
Há poucas hipóteses de conseguir que os delírios de um moribundo sejam admitidos como testemunho.
Cola gibi, Acitrezza'da açlıktan bitap düşmüş ve ölmek üzere olan, zincirlenmiş köpek gibi çocuklara ne vaat ediyor?
Está interessado em saber o futuro do Cola. Morrer de fome em Aci Trezza, como um cão amarrado a uma corrente...
Ve biz ölmek üzere olanlar, seni selamlıyoruz.
E nós que vamos morrer te saudamos.
Ben ölmek üzere olan bir adamım.
Estou a morrer.
- Ölmek üzere olan biriyim diyorum!
- Disse que estava a morrer!
Çünkü içerideki adam ölmek üzere.
Porque o indivíduo lá dentro está a morrer.
Ölmek üzere olan yaşlı kadınların, ölmüş kocalarını andıkları bir evde kalmıştım.
Vivi numa casa onde as mulheres moribundas lembravam os seus homens mortos.
Raymond yanımda. Ölmek üzere.
Trouxe o Raymond, está para morrer.
Ama akbaba sadece ölüleri veya ölmek üzere olanları kemirir.
Um abutre só come carne morta, não é predador.
Terry, Colombine'i oynuyor. Bir çatı katında ölmek üzere.
A Terry, em Columbina, está a morrer num sótão de Londres.
Henri hayatım, ölmek üzere olduğunu duyduk ve seninle vedalaşmaya geldik.
Henri, meu querido, Acabamos de ouvir que estás a morrer. Simplesmente tinhamos de dizer-te Adeus.
Annemin ölmek üzere olduğu yazıyor.
Diz que a mãe está a morrer.
Ölmek üzere olan bu gezegenin sakinleri, Aletleriyle, uzayın... bizim hayal bile edemediğimiz derinliklerini incelediler... ve göç edebilecekleri başka bir dünya aradılar.
Os habitantes deste planeta moribundo olharam o espaço com instrumentos com os quais ainda mal sonhámos, em busca de outro mundo para onde pudessem migrar.
Bir adam orada yaralı bir şekilde yatıyor, belki de ölmek üzere.
Há um homem ferido, talvez morrendo.
Onlar aciz, diğerlerine öncülük edecek çocuk bile ölmek üzere.
Incapazes, mesmo com uma criança a ponto de morrer, de se impor a alguém.
ve kıza açlıktan ölmek üzere olan görüntüsünü gizleyebilmesi için elbisesini verin.
E dê-lhe seu capote, para ela esconder sua aparência sofrida de fome.
Kan içindeki ölmek üzere olan adamları çocukken gördüm.
Vi quando trouxeram os homens a sangrar, a morrer, era uma miúda.
As a last resort, ve kederli kalpleriyle, ölmek üzere olanları kamp hastanesine taşıyorlar.
Num último recurso e com angustia, nos corações, levam-se os mais ameaçados para o hospital.
Doktorum, yani hemen hemen doktor sayılırım. Bu adam ölmek üzere.
Sou médica, ou quase, e este homem pode estar a morrer.
- Bu ölmek üzere... olan adam cesaret ver. Bana güç ver tanrım.
Deus, me dê força!
Bu nedenle onlar ölmek üzere olduğuna karar verinceye kadar onu üç gün göremedin?
Não a pudeste ver durante três dias até dizerem que estava a morrer.
Askerleri öldürmeyi düşündüm ama kız zaten ölmek üzere.
Eu bem pensei em matar os soldados mas ela já está quase morta.
Ölmek üzere olan bir adama gülmek uygun olmaz.
Não é correcto rir de um homem à beira da morte.
- Ölmek üzere deyince anladım.
- Foi aí que desconfiei.
Ölmek üzere olanlar sizi selamlıyor.
Os que vão morrer saúdam-vos.
Açlıktan ölmek üzere olan bu kıza çocuklarıyla birlikte sahip çıktın.
Acolheste e ajudaste esta pobre mulher... com todas essas crianças que morriam de fome.
Düşmekte olan bir adama destek olursun ve düşmekte olan bir adam da ölmek üzere olan bir adamdır.
Se o seguravam é porque ia cair, E se ia cair é porque estava a morrer.
Kan kaybından ölmek üzere. - Peki, film nasıl bitiyor?
- O filme acaba assim?
Monica! Rica ederim! Vücudunun tüm kemikleri kırılmış ve ölmek üzere olan birisi ilgi çekmeye çalışmaz.
Brincalhão... que tipo de homem ia brincar com estranhos...
Bir hastan ölmek üzere ve acil iş değil, öyle mi?
Um paciente a morrer não é nada de urgente?
Nasıl? Efsane zengin Mısırlılardan oluşan küçük bir grup ile ilgili, çölde ölmek üzere kovulanlar, liderleri tarafından korkunç bir suç işlenmiş...
Segundo a lenda, uns grupos de egípcios muito ricos... foram condenados a morrer no deserto por um terrível crime do seu líder.
Çocuklarımdan üçü ölmek üzere.
Três dos meus rapazes estão mesmo a morrer.
Önemli olan ölmek üzere olduğunuz.
O que interessa é que estás pronto para morrer.
- O piç ölmek üzere.
Aquele bastardo está prestes a morrer.
Hepimiz ölmek üzere olduğumuza göre, bu kolyeyi kabul etmenizi bir kez daha rica ediyorum, sizin ve benim halkımın umutsuz isteklerine duyduğunuz saygının bir ifadesi olarak, barış için.
Agora que estamos todos prestes a morrer, peço-lhe, uma vez mais, que aceite este colar, e que o use como prova de respeito pelos desejos desesperados do seu povo e do meu, de paz.
Ölmek üzere olan insanlarla uğraşmaktansa neden huzurlu ve merhametli bir ölümden Verdugo'ya bahsetmiyorsun?
Porque não fala com o Verdugo sobre essa paz e amor em vez de preparar alguém para morrer?
Ve yaşlı Jenkins de orada ölmek üzere.
E o velho Jenkins vai lá morrer. - Ele está doente?
Ölmek üzere olabilir.
Pode estar a morrer.