Öğle yemeği tradutor Português
3,228 parallel translation
- Genelde anahtarları vardır. - Öğle yemeği saati.
- Hora do almoço.
Rachel teyzemle daha bu Pazartesi öğle yemeği yedik ve çok iyi durumdaydı.
Almocei com a tia Rachel na segunda, e ela estava óptima.
Rachel'la öğle yemeği mi yedin?
Almoçaste com a Rachel?
Bu Cuma, belediye başkan yardımcısıyla öğle yemeği yiyorum.
Almoçarei com o vice-prefeito na sexta.
Sonra da dışarı çıkıp, şöyle güzel bir öğle yemeği yiyin.
Depois, acho melhor comerem um bom almoço.
Şimdi, müsaade ederseniz öğle yemeği için danayı kesmeliyim.
Agora, desculpem-me, tenho de ir abater um bezerro para o almoço
Öğle yemeği paranı unutma, evlat.
Não te esqueças do dinheiro para o almoço, amigo.
Tabii ki, ama öğle yemeği vakti geldi.
- Com certeza mas, está quase na hora de almoço.
Moira, bunları Bayan Harmon'ın öğle yemeği için sote eder misin?
Moira, pode saltear isto para o almoço de Mrs. Harmon?
Çocukların öğle yemeği için.
É para o almoço das crianças.
Her gün aynı yerde öğle yemeği yiyormuş.
Ele almoça no mesmo lugar todos os dias.
Patlama tam öğle yemeği saatlerinde gerçekleşti ve 5 ölü, çok sayıda yaralı var. Metro hattı kapatıldı.
A explosão teve lugar durante a concorrida hora de almoço, matou cinco pessoas, deixou dezenas de feridos, e desativou as linhas do metro da cidade.
Öğle yemeği için biraz geç bir vakit. Evet, öyle.
- Está meio tarde para almoço.
Askeriye ile kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği ve Ramazan boyunca gece yemeğini de içeren anlaşmamız mevcut.
Fechamos com os militares café da manhã, almoço e janta. E no período do Ramadã, uma porção bem servida à noite.
Belki bugün birlikte öğle yemeği yeriz diye...
- Pensei em almoçarmos juntos...
Öğle yemeği görüşmelerimizden keyif alıyorum.
Gostei dos nossos encontros para almoçar.
Bende öğle yemeği menülerini üst üste koyup ciltçiye götürdüm.
Eu laminei os menus de almoço e pu-los numa misturadora.
Öğle yemeği?
- Almoço.
Bir de öğle yemeği vaktinde.
E depois outro perto do meio-dia.
Öğle yemeği molasında rahmimi aldırdım ve saat 2'de masama geri döndüm.
Tiraram-me o útero à hora de almoço e voltei à secretária às 2 da tarde.
Saat üçte Dört Mevsim'de beş kişilik öğle yemeği için rezervasyonumuz var.
Temos reservas para almoço para 5 no Four Seasons, às 15.
Gel bizimle öğle yemeği ye. Ben zaten yedim.
- Vem almoçar connosco.
- Öğle yemeği mi getirdin?
- Trouxeste-me o almoço? - Como?
Aslında öğle yemeği için ona katılmanı umuyordu.
Ela espera que vás almoçar com ela.
Öğle yemeği yiyelim.
Vamos almoçar.
Öğle yemeği sırasında benim kulübümde konuşabiliriz.
Poderíamos almoçar no meu clube.
Kulübünde veya başka bir yerde öğle yemeği yemek için çok meşgulüm.
Estou muito ocupado para almoçar no seu clube ou noutro lugar.
Öğle yemeği olacak gibi.
Parece que vai ser um almoço.
Hadi öğle yemeği yiyelim.
Vamos almoçar.
Öğle yemeği yediğimi karıma söyleyemem mi?
Não posso dizer à minha mulher que estou a almoçar?
Hey, ne istersek sipariş verebiliriz, çünkü öğle yemeği benden.
Podemos encomendar o que quisermos, hoje o almoço é por minha conta.
Neredeyse öğle yemeği vakti geldi uğrar kontrol ederim.
Eu vou... está quase na hora de almoço. Vou passar lá e dar uma espreitadela.
Öğle yemeği yiyeceğiz.
Nós vamos almoçar.
Bunu sevdim. 18 yaşındayım ve annem hala her gün bana öğle yemeği paketliyor.
Eu tenho 18 anos e a minha mãe ainda me embala o almoço todos os dias.
Bizarre'da öğle yemeği yiyeceğimizi sanıyordum.
Eu pensei que íamos almoçar no Bizarre.
Öğle yemeği yemek istiyorum. Öğle yemeği yemek istiyorsun.
Eu quero ir almoçar, tu queres ir almoçar.
Öğle yemeği yemek gibi.
O que é que sabemos?
Öğle yemeği saati olacak.
É à hora de almoço. Nós comemos também, está bem?
- Öğle yemeği.
- Almoço.
- Geç öğle yemeği.
- Almoço tardio.
Dal taşak bir adam gördüğümden emindim ama en azından öğle yemeği kutusunda gelmeyen bir et aldı bana.
Bem, tive de ver a ferramenta a um idoso, mas pelo menos deu para pagar uma refeição que não vinha em lancheira.
Restaurant, Orta Doğu enerji çıkarlarına sahip ve Irak savaşını savunan bir kuruluş olan 2004 Komitesi tarafından gerçekleştirilen büyük bir toplantı dâhil olmak üzere öğle yemeği müşterileri ile doluydu.
O restaurante estava cheio de clientes para o almoço, incluindo uma grande reunião a ser realizada pelo Comité 2004, uma organização com interesses energéticos no Oriente Médio e que defendeu a guerra do Iraque.
Biz öğle yemeği için dönecektir gitmek ve bu düz almak için Zaman. Biz Brüksel'e gidiyoruz.
Vamos a Bruxelas.
Kız kardeşim hayır dediğinde Belki eski arkadaşım Susan benimle öğle yemeği yemek ister diye düşündüm.
Quando a minha irmã disse que não, pensei que talvez a minha velha amiga Susan quisesse almoçar comigo.
En sevdiğim vakit öğle yemeği çünkü Sam ve Patrick'i görüyorum
Mas a minha altura preferida é o almoço, porque vejo a Sam e o Patrick.
Bugün Craig ile öğle yemeği yedim
Fui almoçar com o Craig hoje.
Öğle yemeği ne zaman?
Quando vamos almoçar?
Kahvaltı, öğle ve akşam yemeği.
Pequeno-almoço, almoço e jantar.
Sana ogle yemegi ismarlamama ne dersin
Posso pagar-lhe o almoço?
Bilirsin, ogle yemegi yiyip, hosbes edecegiz.
- Vai ser divertido. Vamos almoçar, dizer umas piadas.
İnsanlarla her zaman konuşuyorum. Tabii, öğle yemeği siparişi almak icin.
Claro, para saber o que querem almoçar.