And it's just перевод на турецкий
25,025 параллельный перевод
And he's mastered it. So he's not just a great shooter. He's not just a man who can hide in plain sight.
O yalnızca kusursuz bir tetikçi ya da tenhada saklana sıradan bir adam değil.
I'm the same way, and I-I think you've got some really interesting ideas here, it's just, how do you put Dmitri Voydian with Swagger?
Bana kalırsa hikâyen çok ilginç. Sadece... Dimitri Voydian ve Swagger'ı nasıl ilişkilendiriyorsun?
But it's not like we can tie a side of beef to a tree and just wait.
Ama bu bir parça kanı denize damlatıp beklemek gibi olmaz.
The patient takes it orally, like any other pill, and it travels into her intestines, which just happens to be the perfect vantage point to see the womb.
Sonra da bağırsaklarından geçiyor. Böylece rahmi gözlemlemek için mükemmel bir görüş açısı oluşturuyor.
Guess it's not just all gizmos and gadgets.
Havalı aletlerim işlerini uydurma yapmazlar.
It's just you and me.
Sadece sen ve ben.
So it just feels like I'm trapped in a glass box and everyone's on the outside watching while I run out of air.
Cam kutunun içinde sıkışmış gibi hissediyorum. Havam gittikçe azalırken insanlar dışarıdan beni izliyorlar.
And it's just become this whole big thing...
Olanları düşünürsek- -
It's gonna need tons of work, and I just...
Bir sürü tadilata ihtiyacı var ve ben sadece...
I took out a mortgage on my fuckin'house, and you just dumped on it like it was nothin'.
Evimi ipoteklettirdim lan ben ve sen hiçbir şeymiş gibi üstüne sıçtın.
It's just, you know, she's recovering from surgery, so every time it's her turn, I still get up and see how she's doing, which makes her feel guilty, so then she tries to come and help when it's my turn,
Ameliyattan sonra hala iyileşme sürecinde. Sıra ondayken bile kalkıp ne durumda olduğuna bakıyorum. Bu yüzden kendini suçlu hissediyor ve benim sıram geldiğinde yardım etmek için kalkıyor.
You know, she didn't come home last night, and I just need to see if it's her.
Dün gece eve gelmedi. Sadece o olup olmadığını görmeliyim.
I have a lot going on, and this surprise, as thoughtful as it was, it's just not something I want right now.
Bir sürü şey oluyor ve bu sürpriz... Oldukça düşünceli. Ama sadece şu anda istediğim bir şey değil.
- I think it's because she drank a lot of water... And I'm just there with the baby.
Virgil işe gidiyor ve ben de burada bebekle kalıyorum.
It's mostly just screaming and begging.
Genelde çığlık atıp yalvarırlar.
It's just you, and you were already here.
Senmişsin ve zaten buradaydın.
Look, I-I mean, these guys are dangerous, and if it's just, like, some kind of...
Bak. Yani, bu adamlar tehlikeli ve eğer bir tür...
Sometimes, you just say stuff, and it's like you're just saying stuff.
Bazen öyle şeyler söylüyorsun ki söylemek için söylüyorsun.
Hey, I just wanted to say, um, that thing earlier- - the me and Rodrigo thing- - it's really just not that big of a deal.
Söylemem gerek, daha önce gördüğün Rodrigo ile ben büyütülecek bir şey değil.
It's just something that happens sometimes, and not even that often sometimes, so you have nothing to worry about whatsoever.
Arada sırada olan nadir bir şey. Yani endişe edeceğin bir şey yok.
It's none of your business, just forget What you listened and gm.
Bu seni ilgilendirmez. Ne duyduysan unut ve git.
It was just the best restaurant in the world at the time, and nobody knew it.
O sırada dünyanın en iyi restoranıydı ama kimse bilmiyordu.
Once we had just a combination of sugars, with some stabilizer, at the right temperature, it started to take shape across the kitchen and it wasn't falling apart.
Birkaç çeşit şekeri biraz stabilizatörle... doğru ısıda karıştırınca... şekil almaya ve bozulmamaya başladı.
- that I'm insane. - No, it's just a weird time, and any one explanation makes just as much sense as any other.
- Hayır, işler öyle garipleşti ki her açıklama doğru gibi görünüyor.
And I know that what it's doing, is just like, "I wanna learn more with him."
Üzerimdeki etkisi de şudur... "Ondan daha çok öğrenmek istiyorum."
Something might come across very humble, but then when you eat it... it has so many layers, and... and you're just blown away by it.
Karşınıza çok sıradan bir şey çıkabilir ama yiyince... o kadar çok katmanı var ki, hayretlere düşüyorsunuz.
We just dust it with a little corn starch, and then we serve it with mole that is made with cashews.
Ahtapotu mısır nişastasına buluyoruz... sonra da kajuyla yapılmış mole ile servis ediyoruz.
It's a very particular taste, and I just fell in love with it.
Çok eşsiz bir lezzeti vardı, derhal aşık oldum.
And he gave us each one... and he sprinkled some salt and put a squeeze of lime on each one, and we just rolled it up and ate it like that.
Bize birer tortilla verdi... biraz tuz serpti, biraz da lime sıktı... dürüm yaptık ve yedik.
If you think about corn and you think about all the time that it took to become corn, it's just a pity that in the last 60, 70 years, we can destroy all that knowledge.
Mısırın mısır olması için... ne kadar zaman geçtiğini düşünürseniz... o kadar bilgiyi son 60, 70 yılda yok etmemiz... çok üzücü.
It's just part of my career and I... I could complain about it, but I... I don't.
Kariyerimin bir parçası ve ben... şikayet edebilirim ama etmiyorum.
That mole madre was, for me... was one dish that has always stuck with me because it was, um... really surprising to get the main course in a restaurant like this and it's just, basically, a sauce.
Mole madre hiç unutamadığım bir yemek olmuştur... çünkü böyle bir restoranda... ana yemeğin bir sos olması... çok şaşırtıcı.
And I think it's just the beginning.
Bence bu daha başlangıç.
It's just an amazing array of flowers and street food, spices, everything under the sun.
İnanılmaz güzel çiçek ve sokak yiyecekleri sergileri... baharatlar, istediğiniz her şey vardır.
Instead of going through the process of making an introduction and probably having him turned down, or not hearing back, I just said, "Look, Gaggan, I think it might be better and more heartfelt if you just fire off an email, tell them who you are and what you want to do, and, you never know, see what happens,"
Onu tanıştırıp sonra da reddedildiğini... veya ona cevap verilmediğini görmek yerine... sırf bu düş kırıklığına sebep olmamak için...
It's just me and you left.
Geride sadece sen ve ben kaldık.
I'm just pointing out how tricky it can be to pull off something like this and... yeah, I guess I am.
sadece böyle bir şey yapmanın ne kadar zor olabileceğin anlatmaya çalışıyordum ve... evet, sanırım şov yaptım.
It's about those six children watching and the spazzy kid who's just waiting for the snakes.
6 tane izleyen ve yılanları bekleyen salak çocuklar için buradayız.
It's like we're hurdling through the sky in a metal tube at 1,000 miles an hour, and then we just, like, hit the ground.
Sanki, gökyüzünde metal bir tüpün içerisinde saatte 1000 km hızla uçarken birden yere çakıldık.
It's gonna be all about torque, livability, survivability, and just brute strength.
Bütün mesele tork, yaşam, hayatta kalma ve vahşi güç ile ilgili olacak.
- Yeah, it's like a combination of burnt oils and transmission fluid and maybe just a pinch of burning antifreeze.
Evet, yanık yağ ve şanzıman sıvısı karışımı gibi bir şey. Belki bir parça da yanık antifriz olabilir.
It's too long, and it's not fun, and we're all just watching it because we don't want to seem racist.
Çok uzun ve eğlenceli değil. Ayrıca hepimiz sırf ırkçı görünmemek için izleyecektik.
It's just stupid Todd and stuff.
Sadece şu Todd'a canım sıkıldı.
Now it's just you and me.
Şimdi sadece sen ve ben varız.
It's... It's just, an occasion like this calls for a bottle to match, and, uh, I have just the one in the cellar, so... forgive me, miss.
Sadece böyle özel bir güne özel bir şarap yakışır mahzende bu güne uygun bir şarap vardı.
It's just so tiny and cute.
Öyle küçük ve şirin ki. Adeta bir bebek evi gibi.
It's just so sweet and teensy.
Çok şirin ve minnak.
I never found a wallet outside of an IHOP and thought about returning it but saw the owner lived out of state so just took the cash and dropped the wallet back on the ground.
Sokakta cüzdan bulup sahibine ulaştırmayı düşünüp sahibinin şehir dışında yaşadığını görünce içinden parayı alıp cüzdanı geriye bırakmış değilim.
And it led to all this chaos, and now I'm just... I'm just terrified that it's gonna happen again.
Bu hata kaosa neden oldu ve ben bunun tekrar olacağından korkuyorum.
Yeah, it's just a big neighborhood full of enormous mansions and people who love Tahani!
Devasa evler ve Tahani sever insanlarla dolu büyük bir mahalle burası.
I mean, it's so convoluted, I just kept reading the same paragraph over and over again, trying to figure out what the heck you were saying.
Çok karışık. Ne dediğini anlayacağım diye aynı yeri defalarca okudum resmen. Olamaz.
and it's getting worse 25
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it's gone 41
and it's done 39
and it's your fault 41
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it's gone 41
and it's done 39
and it's your fault 41
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505