At the same time перевод на турецкий
6,826 параллельный перевод
- At the same time?
- Aynı anda mı söyledik?
I guess we'll just have to shoot them at each other at the same time to find out!
Galiba öğrenmek için birbirimize aynı anda ateş etmemiz gerek!
From that day on... I waited at the stop every day at the same time.
O günden sonra her gün o saatte o durağa gidip bekledim.
- Defuse all the bombs at the same time.
Tüm bombaları aynı anda çözmen gerekiyor.
But at the same time he would turn it up a notch, I think, for the crowd.
Ama halka mal olmuştu ve her zaman belli bir seviyeyi korurdu.
Um... I, um, er have trouble managing too much, er, sensory input at one time and in this instance there was the whole tongue thing and you were touching my leg at the same time and I can't be completely certain but it's possible I just had an orgasm.
Ben duyusal girdilerimi tek seferde kontrol etmekte sorun yaşıyorum bu örnekte de, bu dil şeyi falan ve aynı anda ayaklarıma dokunman ve tam emin olamamakla birlikte sanırım orgazm geçirdim.
What are you doing, young lady, at the same time every afternoon?
Ne yapıyorsun, genç kadın? Her akşam üstü, aynı zamanda.
But, at the same time, there's...
Ama an itibarıyla yapacaklarının sınırlı olduğunu da düşünüyorum.
It is... uh, it is an unusual feeling that's kind of hard to... hard to like describe or... or convey in words, but not knowing what's going to happen the next day, the next hour, the next week, it's scary, but at the same time it's liberating.
Bu tuhaf bir his, tarifi ve kelimelere dökmesi zor ama önümüzdeki günlerde saatlerde veya önümüzdeki hafta ne olacağını bilmiyor olmak..
I mean, we're all feeling all sorts of things at the same time, right? Whether we're...
Hepimiz aynı anda bin bir türlü şey hissediyoruz, değil mi?
Uh, two different rare-bird exhibits going up, both at the same time.
Uh, iki farklı tür nadir bulunan kuş sergisi var, ikisi de aynı anda.
The power to be in two places at the same time.
Aynı zamanda iki yerde olabilme gücü.
Three dead, all at the same time, all the same way, all weird.
Üç ölü. Üçü de aynı anda, aynı şekilde ölmüş. Üçü de garip.
"Supernatural" is a show about family, and family is, often at the same time, your greatest strength and your greatest weakness.
Supernatural aile ile ilgili bir dizi. Bu aile bazen en güçlü bazen de zayıf yanın olabiliyor.
Oh, my God. I love it when they talk at the same time!
Aynı anda konuşmalarına bayılıyorum!
But at the same time, they bring in these epic mythology story lines...
Buna ek olarak şahane hikaye örgüleri işleniyor.
You don't think it's weird that she invited us both to her apartment at the same time?
Aynı anda ikimizi de dairesine davet etmesi sana da tuhaf gelmedi mi?
We can find Whitney's killer and have a honeymoon at the same time...
- Hem Whitney'in katilini buluruz hem de balayımızı geçiririz. Harika olur. Hayır Castle.
But at the same time, it was... Strangely reassuring.
Fakat aynı zamanda çok güven vericiydi.
If you switch them off at the same time, you'll cut the power.
Onları aynı anda indirirseniz, gücü kesmiş olursunuz.
At the same time, Pete Dunn was being transferred from holding.
Aynı zamanda Pete Dunn merkeze sevk ediliyordu.
Next time, let's not all hit the power unit at the same time.
Bir dahakine güç ünitesine hepimiz aynı anda vurmayalım.
Okay, press your thumbs down on the lower right and left-hand corners of the screen at the same time.
Tamam, aynı anda sağ ve soldaki düğmelere bas.
Press down on both thumb keys at the same time.
İkisi tuşa da aynı anda bas.
At the same time, a group of Armenian criminals arrived in New York.
Aynı sıralarda bir grup Ermeni suçlu New York'a geldi.
When a multitude of drums are played at the same time in unison, it becomes... hypnotic.
Çok sayıda vurmalı aynı anda ve uyum içinde çalınca sonuç... hipnotik oluyor.
At the same time, a community with a gaping wound at its heart.
Aynı zamanda, şehrin ortasında açık bir yara var.
I wanna walk into a place and be kind of, like, amazed and creeped out all at the same time.
Bir yere girdiğimde hem büyülenmeliyim hem de biraz ürkmeliyim.
We were kind of learning our instruments at the same time.
Enstrümanlarımızı çalmayı aynı anda öğrendik.
You didn't work for Lemond Bishop at the same time as when you were an ASA?
Savcı Yardımcısı iken aynı anda Lemond Bishop için çalışmadınız ama, değil mi?
Maybe you had a sniper shoot at the same time I pulled the trigger.
Belki de ben tetiği çektiğim anda seni vuran bir keskin nişancın vardı.
Galileo's experiment was simple - he took a heavy object and a light one and dropped them at the same time to see which fell fastest.
Galileo'nun deneyi basitti. Ağır ve hafif nesneyi eline aldı hangisinin daha hızlı düşeceğini görmek için aynı anda bıraktı.
Turner's mother was living in Oceanside 33 years ago, at the same time that Goodsell was stationed right nearby at Pendleton.
Turner'ın annesi 33 yıl önce Oceanside'da oturuyormuş. Goodsell'in, Pendleton yakınlarında çalıştığı sırada.
If two riders get to one sheep at the same time, you can tear it in half!
Eğer iki binici aynı anda aynı koyunu yakalarsa koyunu ikiye bölebilirsiniz.
I'm sorry, I was just coming down the stairs at the same time.
Kusura bakama, merdivenlerden seninle aynı anda iniyordum.
Gloria puts TOD at the same time the contagion ended.
Gloria ölüm saatinin salgının sona erdiği saatle aynı olduğunu belirledi.
Three different places at the same time.
Aynı anda 3 farklı yer.
We got that at the same time.
Aynı anda aklımıza geldi.
According to his bio, Gomez used to work there at the same time Lance Delorca did.
- Kayıtlara göre Gomez de orada çalışmış hem de Lance Delorca ile aynı zamanda.
Hey, I thought of this scam at the same time you did.
Bu oyunu seninle aynı anda düşündüm.
What if both In Ha and Dal Po come on at the same time?
Ya Dal Po'yla In Ha aynı anda televizyona çıkarsa?
Similarly, the electrons'wave of chance passes through both slits, two paths at the same time.
Diğer bir deyişle, elektron dalgalarının iki yarıktan da aynı yolu izleyerek aynı anda geçmesi gibi.
At the same time, it allows me to do this, in full view of you both.
Aynı zamanda bunu yapmama ikinizden dolayı izin veriyor.
Gotta turn'em both at the same time.
İkisini de aynı anda kullanmak zorundasınız.
Well, two of us did this one guy, you know, but that was at the same time, so we both got credit.
Bir tanesini iki kişi vurduk ama aynı anda vurduk. Yani puan yarı yarıya yazıldı.
Because you were walking and playing that game at the same time, I bet.
Eminim önüne bakmadan oyun oynadığın içindir.
Well, one time at Bristol Farms, Ben Affleck and I did reach for the same bunch of grapes.
Bristol Farms'dayken Ben Affleck ile aynı üzüm salkımından yemiştik.
There were at least five guys at Shaw's house the first time, and most of those same guys showed up later.
İlk gittiğimizde Shaw'un evinde en az beş kişi vardı. Çoğu daha sonra yine gelmişti.
We applied at the same time as the Kazmis, didn't we?
Kazmilerle aynı anda başvurmuştuk, değil mi?
Swanson was at the Long Beach garage, same time as the explosion at the hotel.
Swanson oteldeki patlamanın olduğu anda Long Beach'deki garajdaymış.
That would've meant that they were doing all the same math at essentially the same time.
Bu da bize ayni problemi yaptiklarini anlatiyordu temelde ayni zamanda.
at the movies 19
at the age of 82
at the end of the day 343
at the end 233
at the very least 397
at the moment 453
at the airport 47
at the party 41
at the 118
at the time 529
at the age of 82
at the end of the day 343
at the end 233
at the very least 397
at the moment 453
at the airport 47
at the party 41
at the 118
at the time 529