Believe in me перевод на турецкий
3,100 параллельный перевод
People believe in me.
İnsanlar bana inanıyor.
They don't believe in me anymore.
Onlar artık bize inanmıyorlar.
You have to believe in me.
Bana inanmak zorundasın.
I only believe in me!
Ben sadece kendime inanıyorum!
You obsess over every little thing I do, and you don't trust in me or believe in me. Well, I'm fucking sick of it.
Yaptığım her küçük şeyi takıntı haline getiriyorsunuz ve bana ne güveniyor ne de inanıyorsunuz, bundan bıktım!
Well you... Do you believe in me?
Ya sen, bana inanıyor musun?
You believe in me, but you're delusional.
Bana inanıyorsun ama sen hayal görüyorsun.
Believe in me now.
Bana şimdi de inan.
♪ Yes, I believe in me ♪
* Evet, güveniyorum kendime *
My first marriage didn't work out because my wife didn't believe in me.
İlk evliliğim iyi gitmedi çünkü eşim yapabileceklerime inanmıyordu.
But if my friends believe in me enough to see me this way, then... I don't know, maybe anything's possible.
Ama arkadaşlarım beni kraliçe olarak görmeye inanıyorlarsa sanırım her şey mümkün.
Because of you I believe in me
Senin sayende ben kendime inandım.
If the time comes, and I call upon you to believe in me...
Zamanı geldiğinde doğru olduğunu göreceksin...
Are you ready to believe in me?
Bana inanmaya hazır mısın?
Well, I do believe in me, but it's getting kind of late.
Kendime olan inancımdan değil ama hava bayağı karardı.
Anyone who is dealing drugs in this community, if they do not have a gun on them, believe me, it's close by.
Bu piyasada satıcılar silah bulundurmazsa inanın bana sonları yakındır.
Deep down, did you really believe someone like me would marry someone like you, live in this shithole?
Hadi dürüst ol, benim gibi birinin senin gibi biriyle evlenebileceğine ve böyle iğrenç bir yerde yaşayabileceğine inandın mı yani?
I CAN'T BELIEVE YOU'RE ASKING ME THAT.
Lara, Janet'in öldüğü gece neredeydin?
Believe me when I say I'm sorry, but a gentleman never betrays his companions-in-arms.
Bunu söylediğim için üzgünüm ama bir beyefendi arkadaşlarına asla ihanet etmez.
I just want it back, not because I believe in the soul, but because I believe something was wrong with me ever since I signed that paper.
Geri istedim. Ruhun varlığına inandığımdan değil sözleşmeyi imzaladığımdan beri bir şeylerin ters gittiğine inanıyorum.
Yeah, well, I don't want to go to jail for kicking some horny kid's teeth in but I will, believe me.
Ama, bana inanacaktır bazı azgın çocuk diş tekme için Evet, ben hapse gitmek istiyorum istemiyorum.
It's all in the directories provided, and, believe you me, you'll have plenty of time to read them.
Her şey talimatlarda yazıyor ve emin olun bunları okumak için epeyce zamanınız olacak.
But, believe me, he can still smell the Chanel on my neck.
Ama, inanın bana, boynumdaki Chanel'in kokusunu alabiliyor.
Okay, I know you're nervous, but believe me this neighborhood is a terrific investment, even in a recession.
Tamam, endişelisiniz biliyorum, ama bana inanın ki bu semt en durgun dönemde bile harika bir yatırım.
Lord, believe me when I say Are genius when I was like in June
Bayım, inanın bana June'dan ziyadesiyle hoşlandım.
And I believe that someday I will convince her to get back in there and marry me.
Ve inanıyorum ki bir gün, onu oraya gidip benimle evlenmesi için ikna edeceğim.
Well, I could pay you 100 cents on the dollar, your full wholesale cost, guarantee to re-market overseas so you don't undercut domestic sales, and for that, believe me, it's a river of shit you don't want to go swimming in,
Evet, tüm toptan satış maliyetini deniz aşırı ülkelerde yeniden piyasaya sunmayı garanti ederek bir dolardan 100 sent ödeyebilirim, böylece yurtiçi satışları daha ucuza yapmazsın, ve bunun için, inan bana, bu sadece % 30 komisyon koyduğumuz içinde yüzmek
What I'm saying is give me proof that a photon of light can pass through a human body and I will start to believe in invisibility.
Söylediğim şey, bana bir foton demetinin insan bedeninden geçtiğinin kanıtını verin ve ben de görünmezliğe inanmaya başlayayım.
Believe me, happiness is living in immediacy.
İnanın ki, mutluluk doğaçlama yaşamdan geçiyor.
Believe me, children, it's only in fairytales that the bears are friends with mice! What is she saying?
İnan bana, çocuk. Sadece masallarda ayılar arkadaş olabilir! Ne söylemek istiyor?
Look, I know it's a lot to take in, but you have to believe me.
Kolay değil biliyorum ama bana inanman gerek.
You and I are free, I believe in you and me,
Artık özgürüz. İkimize inanıyorum.
Fair of me to believe, Mr. Israel, that when you went to work for Mr. Bernstein, you imagined your responsibilities less as in the sphere of message delivery and more managing multimillion-dollar hedge funds and derivative investments.
Doğruya doğru olduğu kanısındayım Bay Israel. Bay Bernstein için çalışmaya başlayacağınız zaman mesaj getirip götürmekten ziyade milyonlarca dolarlık fonların ve türev ürünlerin yönetimini üstleneceğinizi sanmıştınız galiba.
I will tell you what you want to know, and if you don't believe what I say, then just put a bullet in me.
Bilmek istediğiniz herşeyi söyleyeceğim, eğer inanmazsanız vurun beni.
Believe me, DA Niilsen doesn't have time for you.
İnan bana, Bölge Savcısı Nilsen'in sana ayıracak vakti yok.
Did you not believe me that I didn't send that video in?
O görüntüleri benim göndermediğime inanmadın mı?
Your arrangement of Lovin'Spoonful's Do You Believe in Magic inspired me to become a certified illusionist.
Lovin Spoonful'un Dou You Believe in Magic şarkısına yaptığın uyarlama beni öylesine etkiledi ki sertifikalı ilüzyonist oldum.
Against my betterjudgment, I guess what I'm trying to say is it's getting harder and harder for me not to believe in you.
Yanlış olduğunu bile bile söylemeye çalıştığım şey sana inanmamak benim için günden güne zorlaşıyor.
And you telling me not to believe what I read in the papers.
Siz de bana gazetelerde yazanlara inanmamamı söylemiştiniz.
♪ So you believe in you, help me sing it ♪
* Sen de güveniyorsun kendine * * Haydi, beraber söyleyelim *
Do you actually have the naivete to believe that waking me in the middle of the night and threatening me is the correct path to getting your way?
Gerçekten, gecenin ortasında beni uyandırıp, senin yoluna gelme konusunda tehdit edecek kadar saf mısın?
And even if I did say something, no one would believe me in here,'cause everyone thinks I'm crazy... everyone but you.
Hatta ben bir şey söylesem bile buradaki kimse bana inanmaz. Çünkü herkes deli olduğumu düşünüyor. Senin dışında herkes.
Believe me, the department appreciates the remarkable work that's been done here in Eureka.
İnanın bana, Bakanlık Eureka'da bu güne kadar yapmış olduğunuz fevkalade işleri takdir ediyor.
Peter, believe me, if she'd take me back, I'd go in a second.
Peter, inan bana beni kabul edecek olsa burada bir saniye bile durmam.
Man, I cannot believe you'd pull an out-call on me, your own brother-in-law.
Bana kurtarma telefonu çektiğine inanamıyorum. Öz eniştene.
Hint... they ripped him tip to taint, but if you really believe in him, he will help you find love, and this year, he's gonna help me.
Bir ipucu... Baştan ayağa duman ettiler. Ama ona gerçekten inanırsan, aşkı bulmana yardım eder.
My ex-boyfriend failed to send it to me before the court date, because he doesn't believe in mail, which has to do with his thoughts on government spending.
Eski erkek arkadaşım mahkeme tarihinden önce gönderememiş. Çünkü kendisi posta olayına inanmıyor. Bu da devlet finansmanı konusundaki düşünceleriyle alakalı.
I can't believe Ed's just ditched me so he can take stupid Carol to the film awards instead.
Salak Carol'u benim yerime film ödüllerine götürebilmek için Ed'in beni ektiğine inanamıyorum.
I can't believe Bea put me in that situation.
Bea'nin beni bu duruma soktuğuna inanamıyorum.
- I'm not in a rush, believe me.
Acelem yok aslında.
The only reason you're getting anywhere is because Pete scared the shit out of me with his car accident statistics and because I can't believe how much I loved watching you fix that sink.
Dediğini yapmamın tek sebebi Pete'in o kaza istatikleriyle beni acayip korkutması. Bir de seni musluğu tamir ederken seyretmek çok hoşuma gitti, o da var.