Focus on me перевод на турецкий
397 параллельный перевод
Focus on me. Come on.
Dikkatini bana ver.
Focus on me.
Dikkatini bana ver.
Focus on me.
Bana odaklan.
I'm just in a place in my life where I need to focus on me.
Şu an kendime odaklanmam gereken bir durumdayım.
Focus on me, on my voice.
Bana, yani sesime odaklan.
Can we focus on me for a second, please?
Bir saniyeliğine beni dinler misiniz lütfen?
Can you focus on me?
- Biraz beni dinler misin?
At "three" you stand on tiptoe and focus on me.
"3" deyince dikilip bana yoğunlaş.
Even if he does this is not gonna work unless you focus on me.
Ally, bak bana. Gelse bile sen bana odaklanmadığın takdirde,... ... bu bir işe yaramaz
You focus on me.
Artık sorunun benim.
CAN WE FOCUS ON ME?
Şimdi biraz benimle ilgilenelim mi?
I WISH I COULD JUST FORGET THIS WHOLE JOB SEARCH THING FOR A WHILE AND JUST, YOU KNOW, FOCUS ON ME.
Keşke şu iş arama hikâyesini unutabilsem de bir süre sadece kendime odaklansam.
They can focus on me, you can focus on me.
Onlar da sen de bana odaklanabilirsiniz.
- Don't want you pulling focus on me.
- Güzel. - Üzerime süslü bir kıyafet alalım.
In any case, you should let me focus on the union's work without any concern.
Ne olursa olsun, endişe duymadan sendikanın işlerine odaklanmalıyım.
It forced me to focus more and more on her.
Bu durum beni sürekli ona odaklanmaya zorluyordu.
Come on, let me get you in focus there.
Hadi, konuyu anlatayım.
I'd like to see her settle down and let us be, let me focus on my career a bit.
Ben de onun bir yuva kurduğunu ve bizi de rahat bıraktığını görmek ve biraz da olsa işime odaklanabilmek isterim.
That's me... ah, you want that focus more on the personal?
Bu beni... çok ah, kişisel meseleleri mi anlatmamı istiyorsun?
Focus on me.
Haydi.
Don't fade on me. I need you to focus on this thing.
Dalga geçme, buna odaklanmam lazım.
.. and the only thing I could focus on was my music, and how it would never again give me any joy.
ve odaklanabildiğim tek şey müziğim ve beni bir daha nasıl asla neşelendirmeyeceğiydi.
As yet, I've been unable to make any progress in finding a cure for our illness, but a soak in the tub Chakotay built always helps me focus on possible solutions.
Hastalığı tedavi etme konusunda henüz bir ilerleme kaydedemedik, ama Chakotay'ın benim için yaptığı küvet içinde iken, muhtemel çözümlere odaklanmam kolaylaşıyor.
Wonderful. Tuvok helped me with a sensory focus exercise, we worked on my precognitive skills, and I learned how to self-induce a hypergogic mental state.
Tuvok bugün, önceden bilme alıştırmalarıma yardım ederek, kendi, kendimi kontrol edebilmemi, öğrenmemi sağladı.
I THINK I WOULD FOCUS ON WHAT DREW ME THERE IN THE FIRST PLACE- - THE PURE, SIMPLE BEAUTY OF THE GAME.
Sanırım sahaya ilk çıktığım ana oyunun o saflığına, güzelliğine odaklanırdım.
Hold on, let me focus.
Dur, odaklanayım.
Let me focus on this shit.
Şu şeye bir bakayım.
If science serves me to these ends, it is not lost on me that the tool which I've come to depend on absolutely cannot save or protect me, but only bring into focus the darkness that lies ahead.
Eğer bilim beni bu sona ulaştırırsa, bu benim kaybım olmayacak bağlı olmak zorunda olduğum araç beni koruyamayabilir veya kurtaramayabilir ama yalanların başındaki karanlığa ışık tutabilir.
Why does he focus in on me? You got his attention.
Dikkatini çektin.
He will focus all his attention on me.
Bütün dikkatini üzerime verecektir.
- Let me guess, he would say that I should put away all hopes of the past and focus on the future.
- Tahmin edeyim, o olsa geçmişle ilgili umutlarımı bırakıp geleceğe yönelmemi söylerdi
The best way to do that was to focus his testosterone on me.
Bunu yapabilmemin en iyi yolu onun dikkatini üstüme çekmekti.
She's helped me focus on what it isthat I really, truly want in life.
Hayatta gerçekten ne istediğime odaklanmamda yardımcı oldu.
Lenny, Carl, I know a lot of people bad-mouth you and focus on how you suck, but not me.
Lenny, Carl, pek çok insanın sizi kötüleyip ve beceriksizliğinize odaklanıyor. Ama ben öyle değilim.
He said there's a danger of us getting drawn back into old patterns and destructive behavior, and that we should spend our time focusing on conversations that focus on "we" versus "me."
Zarar verici davranışlarını sürdürmen tehlikeli dedi... Aramızdaki ilişkiyi güçlendirecek sohbetler için zaman ayırmamız gerekiyor.
It's the meditation I do to help me focus on the great affairs of state that I must manage.
Kraliyet meditasyonu, idare etmem gereken devlet meselelerinde odaklanmam için yardımcı oluyor.
Oh, God, can't I just get upset without having to focus on what's really making me upset?
Tanrım, beni gerçekten üzen şeyi düşünmeden üzülemez miyim?
Let's put aside for a second how totally awesome it is this producer wants to work with you and focus on it entirely in terms of me.
Bu prodüktörün sizinle çalışmak istemesinin ne kadar harika olduğu gerçeğini bir kenara bırakıp işin beni ilgilendiren tarafına odaklanalım.
BUT WHEN I WAS IN THE HOSPITAL, YOU ENCOURAGED ME TO FOCUS ON SOMETHING POSITIVE.
Ama hastanedeyken beni olumlu bir şeylere yönelmeye zorladın.
But I need to focus on my schoolwork, and truth be told, you're way too old for me.
Derslerime yoğunlaşmam lazım. Doğrusu, benim için çok büyüksün.
That will inspire me to focus on the ladies again.
Yine kadınlara odaklanmak bana ilham verecek.
Perhaps you'd like to focus on the task at hand so you can hurry up and go and leave me to my work.
Belki dikkatini elindeki işe versen iyi olur. Böylece bir an önce gidip beni rahat bırakabilirsin.
Mom, please, just let me focus on this for one more second, and if I cannot do it, I'll get a professional DVD guy in here to install it, okay?
Bırak da bir saniye daha üzerinde düşüneyim. Yapamazsam, profesyonel birini bulur, bağlatırız.
So as long as you all focus on keeping me alive, that'll never happen here.
Yani beni, canlı tutmaya odaklandığınız müddetçe.. burda aynı şeyler olmaz.
You didn't focus on what's wrong with me and how I'm constantly disappointing you.
Zamanının hepsini, bende ne sorun olduğunu ve seni nasıl sürekli hüsrana uğrattığımı düşünerek geçirmiyordun.
She tells me I need some strong focus on what I want.
Dedi ki ; gerçekten istediğim şeylere daha fazla konsantre olmalıymışım.
Left me with time to focus on other things.
Böylece bana da başka şeylere [br] odaklanacak zaman kaldı.
Which made me focus on a sight more horrific.
Beni daha iğrenç bir şeye odaklandıran tarafa.
I think that you should come with me and focus on something equally mysterious.
Sana eşit gizemli bir şey beni ve odaklı gelmesi gerektiğini düşünüyorum.
When he focuses on me, you just focus on him.
Bana odaklanır zaman, sadece ona odaklanmak.
She has to focus, and you need to back me up on this!
... dikkatini vermesi gerektiğini öğrenmek zorunda. Sen de bu konuda bana destek olacaksın.