Impatience перевод на турецкий
181 параллельный перевод
- Why this impatience?
- Bu ne sabırsızlık?
It's your impatience.
Sen sabırsızsın.
Here I am, burning with impatience to see you.
İşte buradayım, seni görmek için yanıp tutuşarak.
One could forgive an occasional outburst or demonstration of impatience from her.
Bu yüzden sabırsızlığını bir nebze olsun affedebiliriz.
That is a momentary attack of impatience in the general plan.
Çaresizlik yalnızca sabırsızlıktan kaynaklanır. Geniş bir perspektiften bakarsak...
I suppose Kenneth means Rupert's impatience with social conventions.
Sanırım Kenneth, Rubert'in toplumsal kurallara karşı çıkmasını kastediyor.
Will you kindly control your temper... and give us a more coherent reason for your impatience with this inquest?
Lütfen öfkenizi kontrol edip, bize bu soruşturmada sabırsız olmanızın nedenini daha uygun bir dille anlatır mısınız?
One nice day Flushed with impatience
Güzel bir gün Heyecandan sabırsızsın
- Your impatience is quite understandable.
- Sabırsızlığınız oldukça anlaşılır.
If you'll forgive my impatience.
Benim sabırsızlığımı bağışlayacak olursanız.
You look pale and gaze and put on fear and cast yourself in wonder, to see the strange impatience of the heavens.
Betin benzin uçmuş, kendinden geçmişsin. Korkulara düşüp afallayıp kalmışsın göklerin bu garip taşkınlığı karşısında.
So I did, fearing to strengthen that impatience which seemed too much enkindled, and withal hoping it was but an effect of humor, which sometime hath his hour with every man.
Korktum büsbütün artırırım diye bir hayli hışımlı sabırsızlığını. Her erkekte zaman zaman böyle öfke parlamaları olur deyip geçtim.
Gentlemen, I understand your impatience.
Beyler, sabırsızlanmanızı anlıyorum.
I find your impatience rather unseemly, Vincent.
Oldukça sabırsızsın Vincent.
It would be better to write : Forgive my impatience.
"Sabırsızlığımı bağışlayın." olsa daha iyi olur.
Forgive my impatience
" Sabırsızlığımı bağışlayın...
You know, that's my greatest weakness, impatience.
Bilirsin, benim en büyük zaafım, sabırsızlık.
You'll destroy all you're trying to do if you don't learn to control your impatience.
Eğer sabrını kontrol etmeyi öğrenemezsen yapmaya çalıştığın her şeyi mahvedeceksin.
The extreme precariousness of their methods for getting by... without working was at the root of this impatience... which made excesses necessary and breaks irrevocable.
Çalışmadan idare etmeye yönelik yöntemlerinin... son derece tehlikeli oluşu, aşırıIıkları gerekli, kırıImaları... geri alınamaz kıIan bu sabırsızlığın kökeninde yatmaktaydı.
I waited for you calmly, with boundless impatience.
Sessizce, sonsuz bir sabırsızlıkla bekliyordum seni.
We await your return with impatience.
Dönüşünüzü sabırsızlıkla bekliyoruz.
You blamed me for the death of Gleason and Smith but here is positive proof that those men were victims not of my impatience, but of deliberate sabotage.
Gleason ve Smith'in ölümü için beni suçladınız ama, işte bu, onların benim sabırsızlığımın değil, kasıtlı bir sabotajın kurbanları olduğunu kanıtlandı.
No matter, whether impatience from fury, joy or bad mood...
Öfke, sevinç, sabırsızlık, kısacası hangi ruh halindeyseniz...
Don't have too much impatience, father.
Daha fazla sabredemem, baba!
If not, if violence and impatience prevail, the blood of millions will be shed and the agony be prolonged.
yapmaz sa, Eğer başıboşluk ve sabırsızlık ederse, milyonların kanı akar... ve ıstırap devam eder.
" Await your letter with impatience.
"Mektubunu... "... sabırsızlıkla bekliyorum. "
But your impatience tells against you
Ancak sabırsızlığın sana engel oluyor.
Your very impatience prohibits your initiation
Sabırsızlığın yüzünden kabul törenin gerçekleşemiyor.
Pride, impatience.
Kibir, tahammülsüzlük.
It's probably just Blore stamping his feet with impatience.
Muhtemelen Blore sabırsızlıktan ayağını yere vuruyor.
Impatience on my part.
Dur da anlatayım.
The King's impatience will embrace a duke or two.
Kralın sabırsızlığı bir iki dükü yerinden edebilir.
I've never shown impatience to climb any higher than my post.
Makamımdan daha yükseğine tırmanmak için asla sabırsızlık göstermedim.
You still have some impatience, impulsiveness.
Halen sabırsızsın ve deli damarın duruyor yerli yerinde.
Your impatience makes you even more desirable.
Sizi sabırsızlıkla bekliyordum.
- Impatience.
- Sabırsızlık.
My father awaits your judgment with impatience.
Babam sabırsızlıkla yorumunuzu bekliyor.
Mr. Tasco, I understand your impatience. They're your emeralds. But never ask a policeman if he's found a lead.
Bay Tasko, biliyorum kaybınız büyük, söz konusu olan zümrütler ama görüyorum ki, ipucu var mı diye merak bile ettiğiniz yok.
I wish I could see her again... to tell her what I understand... of her boredom, her impatience... her longing and her loneliness.
Keşke onu tekrar görüp onun iç sıkıntısını, sabırsızlığını arzularını ve yalnızlığını anlayabildiğimi söyleyebilseydim.
The sharp, scarcely noticeable lines... of your impatience and your ennui.
O keskin ama zor fark edilir çizgiler, senin sabırsızlığını gösteriyor.
Forgive my impatience
Sabırsızlığımı bağışla aşkım.
Such impatience.
Böyle sabırsızlık.
All boys of 1 5 rains have a partnership with impatience.
On beş yaşındaki tüm delikanlılar sabırsızdır.
To the hatred inherited from their parents, they will add their own idealism and impatience.
Ebeveynlerinden miras kalan nefretlerine kendi ideallerini ve sabırsızlıklarını ekleyecekler.
No, I can relate to Horibe's impatience.
Hayır, Horibe'nin sabırsızlığını anlayabiliyorum.
I am expecting news of them with great impatience but if none comes I will go in search of them myself.
Onlardan gelecek haberi sabırsızlıkla bekliyorum. Eğer uzun sürecek olursa onları bulmaya kendim gideceğim.
Impatience. "
Sabırsızdı. "
"A big hug, my dear Impatience..."
"Kocaman sarılıyorum, sevgili Sabırsızım..."
Your Highness, a little impatience spoils great plans.
Ekselansları, en küçük sabırsızlıklar, büyük planları mahvedebilir.
Oh, the impatience of youth!
Gençler çok sabırsız oluyorlar.
Impatience was never a good argument for anything.
Almanlar'ın morali şimdi bozuk.