Inconvenience перевод на турецкий
1,029 параллельный перевод
I'm sorry for the inconvenience you have been caused, Mr. Wallace.
Başınıza gelenlere üzgünüm, Bay Wallace.
You know something, Miss Hunter? You have put me to quite an inconvenience.
Biliyor musunuz, Bayan Hunter beni zor bir durumda bıraktınız.
But madam, quite apart from the appalling danger, think of the inconvenience.
Ama madam, büyük tehlikelerin yanında,... durumun uygunsuzluğunu da düşünün.
- Your Honour, the defence has brought, at great expense and inconvenience, six noted scientists.
Sayın yargıç, savunma büyük masraf ve zahmetlerle Hillsboro'ya 6 tane tanınmış bilim adamını getirdi.
And I act as if it were an inconvenience.
Bense kötü bir şeymiş gibi davranıyorum.
No inconvenience, no problem, nothing
Sıkıntısız, sorunsuz, tertemiz iş.
I hope this isn't too much of an inconvenience for you.
Umarım bu sizin için çok fazla güç bir durum değildir.
- I'm sorry to inconvenience you.
- Rahatsızlık verdiysem özür dilerim.
- No inconvenience.
- Rahatsızlık vermediniz.
I apologize for this inconvenience.
Rahatsız ettiğim için özür dilerim.
- She hasn't been an inconvenience?
Umarım, uygunsuz bir davranışı olmamıştır.
Age of inconvenience.
İmkansızlıklar çağı.
- I hope it won't inconvenience anybody.
- Umarım kimseyi rahatsız etmemişimdir.
I had no idea you'd have welcomed my staying on. The inconvenience, I mean.
Kalmamı iyi karşılayacağınızı tahmin etmezdim rahatsızlık verdiğim için yani.
That would inconvenience me.
Beni zor duruma sokarsιn.
That would have at least given me some compensation for the inconvenience.
Çektiğim zahmet için bir bedel verilmiş olurdu en azından.
Excuse us for the inconvenience.
Rahatsız ettiğimiz için bağışlayın.
I'll pay for the inconvenience.
Rahatsızlık için ödeme yapacağım.
And our job as administrators... is to minimize the inconvenience which this is going to cause.
Memurlar olarak bizim görevimiz de... bu olayın sebep olacağı tatsızlıkları asgariye indirmek.
That's our only job, Rich, to minimize the inconvenience of things.
Tatsızlıkları asgariye indirmek bizim tek görevimizdir Rich.
- Inconvenience?
- Tatsızlık mı çıkacak?
I hope the demonstrators outside caused you no inconvenience.
Umarım dışarıdaki göstericiler sizi rahatsız etmemiştir.
I hope it won't inconvenience you.
Umarım sizin için zahmet olmaz.
It won't inconvenience me at all.
Tabii ki zahmet olmaz.
- Positive. - l wouldn't want to inconvenience you.
- Seni zor duruma düşürmeyelim.
It is proving to be an inconvenience, but it is manageable.
Rahatsızlık verdiği ortada ama, başa çıkmak mümkün.
I just didn't want to inconvenience you more than I have to
Artık sizi rahatsız etmek istemedim.
Please, I would like to formally apologize to you... for any inconvenience that I may have caused you... or your guests at the dining room table.
Sizden masada size ve davetlilerinize çıkarttığım sorunlar yüzünden resmi olarak özür dilemek isterim.
Surely you wouldn't want to inconvenience a French officer?
Bir Fransız subayına zahmet vermek istemezsiniz herhalde?
You've caused me a great deal of inconvenience.
Beni gerçekten zor durumda bıraktın.
Notify the occupants of that house with the balcony that we regret the inconvenience to them.
Şu balkonlu evde oturanlara git, verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı... üzgün olduğumuzu söyle.
I apologise for any inconvenience caused.
Yanlış anlaşılmadan dolayı özür diliyorum.
I must apologize for the inconvenience, but since the fire...
Rahatsızlık için özür dilemeliyim, ancak yangından beri......
Terrible inconvenience.
Çok kötü bir şey.
I'm sorry for the inconvenience.
- Rahatsızlıktan dolayı üzgünüm.
I'm sorry for the inconvenience we had to cause you.
Rahatsızlık için özür dilerim.
His only inconvenience was that the light draft of air closed the bathroom door before it could have had an effect on the window.
Tek hatası şuydu ki pencereyi etkileyecek olan kapı yani banyo kapısı hava cereyanıyla kapandı.
If it's too much of an an inconvenience for you...
- Bu sana çok mu sıkıntı olacak?
If there's no other bridge to the Ootawara Road I believe that doing so will inconvenience you as well.
Ootawara Yolu'na başka köprüden gidilmiyorsa ipi kesmen pek akıllıca olmayacak.
It remains only for the inconvenience... the penalty... the cruelty of people who are starting to notice.
Sadece rahatsızlık, acı kalır. İnsanlara zulüm, kimin umurunda...
I have been asked to apologize to you for the inconvenience.
Bu durum için sizden özür dilemem istendi.
Maybe I'll settle in later, unless I'd be an inconvenience?
Eğer rahatsızlık vermeyeceksem, daha sonra yerleşsem?
I'm sorry for the inconvenience.
Rahatsız ettiğim için afedersiniz.
Gentlemen, I appreciate all the attention you've given me and I hope I haven't caused you too much inconvenience.
Peki, beyler, bana gösterdiğiniz bütün ilgiye çok değer verdiğimi belirtmeliyim, ve ümit ederim ki size çok fazla rahatsızlık vermedim.
So, you can only have a binding contract... when each party gives something to the other... or suffers an inconvenience by or from the other party.
Yani, bağlayıcı bir sözleşme... taraflar birbirlerine bazı şeyler verdiklerinde veya... biri diğer tarafça zor duruma düşürüldüğünde vardır.
This should cover the inconvenience, Sir.
Zahmetiniz için, efendim.
We apologize for any inconvenience Caused by our bombing.
Bombardımanın verdiği rahatsızlıktan ötürü özür dileriz.
We apologise for the inconvenience.
Bu sıkıntıdan dolayı özür dileriz.
Please, don't inconvenience yourself.
- Boşuna zahmet etmeyin.
Surely, you wouldn't want to inconvenience a French officer.
Eminim ki bir Fransız subayını ağırlamak size zahmet vermez.
Mrs. Carlill suffered the inconvenience... of having to use the ball. She gave something up... even if it didn't pass to the other party.
Karşı tarafa bildirmemesine rağmen... kullanmaktan vaz geçti.