It has to перевод на турецкий
24,026 параллельный перевод
Aunt Tina says it has to happen right away.
Tina halam hemen olması gerektiğini söylüyor.
What makes you think it has to be hostile?
Düşmanca olması gerektiğini düşündüren şey nedir?
It has to be tonight.
Bu gece yapmak zorundayız.
If it's gonna take more than a minute, it has to wait.
İşin bir dakikadan uzunsa beklemek zorundasın.
It has to happen in that order, otherwise there is no Lucifer, there's no Cage, there's no nothing.
Bunun bir sırada olması gerekiyor yoksa ne Lucifer, ne kafes hiçbir şey kalmayacak.
Well, my ego would love to have a good night's sleep, but sadly it has to rewrite your code first.
Egom bu aksam uyumaya bayılırdı ama üzülerek söylüyorum ki öncelikle sizin kodunuzu tekrar yazmanız lazım.
It has to be fought for.
Uğrunda savaşılması gerekir.
And if that's the way that it has to be, I want to be deep in it with you.
Ama eğer çok daha zor olacaksa bunun da seninle olmasını istiyorum.
But it has to be a secret okay?
Ama gizli olmalı tamam mı? Kimsenin haberi olmamalı.
It's just the way it has to be.
Ama böyle olması gerekiyor.
Things have gone to shit, and you think, "Well, it's not their fault," so it has to be yours. Well, whose fault is it?
İşler boka sardı, sen de onların suçu değil diyorsun demek ki senin suçun, öyle mi?
How can Scorpion help? Well, it has to do with this. It was found just outside the city of Pleiku, Vietnam.
Vietnam'ın Pleiku şehrinin hemen dışında bulundu.
It's just what our side has to do to keep the lights on.
Sadece ışıkları açık tutmak için yapmamız gereken bir şey.
Mae-Yi has a very sweet, very gentle way of reminding me to keep it locked.
Mae-Yi çok sevecen çok kibar bir şekilde kitli tutmam gerektiğini hatırlatıyor.
I just found out that my friend has cancer and it's a little hard for me to think about bikes right now.
Az önce bir arkadaşımın kanser olduğunu öğrendim ve şu anda bisiklet için endişelenmem biraz zor gibi görünüyor.
Maybe it has nothing to do with Hanna.
Belki de bunun Hanna'yla bir ilgisi yoktur.
Do you think it has anything to do with the company?
Sence şirketle bir bağlantısı olabilir mi?
She has to lie there taking it, wondering what the hell she did to have your stinking breath in her face.
Sizin kokan nefesiniz yüzündeyken tanrım bunu hak edecek ne yaptim diye düşünerek öylece içine almak zorunda kalan o.
Uh, let's see, so it looks like Greg has been going from his house to a location on East Cameron every day.
Bakalım, Greg her gün evinden Doğu Cameron'a gidiyor gibi gözüküyor.
Probably because it has nothing to do with what we're looking for.
Muhtemelen bizim aradığımız şeyle alakası olmadığındandır.
I mean, if everything has been undisturbed for as long as I think it has, I'd hate to expose these artifacts until we seal the space.
Eğer sandığım kadar uzun süredir tüm bunlara el değmemişse burayı mühürleyene kadar tüm bunları ortaya çıkarmak istemem.
But it's an opportunity. An opportunity to reclaim our lost heritage, to follow the example, our prophet Muhammad, salla llahu wa-sallam, who taught that extremism and violence has no place in Islam.
Kayıp mirasımızı geri alma, aşırılık ve şiddetin İslam'da yer olmadığını öğreten peygamberimiz Hz.
So one has the right to ask, is this really an Abuddinian war... or is it an American one?
O halde şunu sorabiliriz : Bu gerçekten Abuddin'in savaşı mı? Yoksa Amerika'nın savaşı mı?
Neither one of you has any idea What it is like to do this job.
Bu işin nasıl bir iş olduğu hakkında ikinizin de hiç fikri yok.
You can't stay... but someone has to, otherwise it looks like we've given up.
Sen kalamazsın ama birinin kalması lazım. Aksi takdirde pes etmiş gibi görünürüz.
Put down the insurgency before it has a chance to grow.
İsyanı büyümeden bastırırız.
No, legend has it this allowed him to conquer half of Western Europe.
Hayır, efsaneye göre bu onun tüm Batı Avrupa'yı fethetmesini sağlamıştır.
Guess it's true what they say. Public school system in the States really has gone to rot.
Sanırım öğrenim sisteminin kötülüğü hakkında söylenenler doğru.
Who has brought nothing but pain and suffering to our friends, and will continue to do it as long as he's alive.
Bize dert ve acıdan başka bir şey getirmeyen ve hayatta olduğu sürece buna devam edecek olan vampir.
And this, God damn it... this has got to go.
Ve bu, lanet olası bunun gitmesi gerekiyor.
No way, it's a criminal of fence, there has to be a procedure.
Olmaz, işlenen bir suç var, prosedürlere uygun hareket edilmeli.
Don't make this any harder than it has to be.
Bunu zorlaştırma.
Bottom line is i-it's you who has to take her out.
Sonunda onu halledecek olan sensin.
If Dad has something to say to me, I'll hear it from him.
Eğer babam bir şey söylemek isterse onu duyabilirim.
Mr. Brickton, if my time in show business has taught me anything, it's how to do things with flair.
Bay Brickton şov dünyası bana bir şey öğrettiyse o da yetenekli ellerle bir şeylerin nasıl da hallolduğu.
It has information about you, your husband, and how you got to where you are.
Sen neden bahsediyorsun? Epifanio'nun neden peşimde olduğunu merak ediyordun.
- It's relevant because it proves my client has been unable to get a fair trial in the city of Philadelphia.
- Alakalı, çünkü... müvekkilimin Philadelphia'da adil bir yargılamaya tabi tutulmadığını gösteriyor.
See if he has the nerve to ask for it back.
Sakla. Bakalım bunu senden isteyecek cesareti var mı?
Well, it seems the victim's witness has decided to forego making a statement here today.
Pekala, anlaşılan makdülün görgü tanığı bugün davadan vazgeçmiş.
In the history of higher education, no student has ever looked forward to an 8 : 00 a.m. lecture... unless they thought the professor giving it was dreamy.
Yükseköğretim tarihinde beri hiçbir öğrenci sabah 8'deki ders için heyecanlanmamıştır tabii ki dersin hocası rüyalarınızı süslemiyorsa.
This tree has seen the Revolutionary War, and now they want to tear it down to put up a Java Jerry's!
Bu ağaç Bağımsızlık Savaşı'nı gördü ve şimdi onu parçalayıp yerine Java Jerry koymak istiyorlar!
Yes, Davidson-Harley Motorcycles has a ring to it.
Evet, Davidson-Harley Motorsikletleri dememizin sebebi var.
It has everything to do with her.
Her şeyin onunla bir ilgisi var.
We believe it has something to do with the fact that they were tourists.
Bunun turist olmaları gerçeğiyle bir ilgisi olduğuna inanıyoruz.
The guy I sublet to, he still has it for two more weeks.
Kiraya verdiğim adamın çıkmasına iki hafta daha var.
What we do know is all signs point to the F-130s being hacked, and whoever did it has had them engaged in a dogfight for the past hour over the eastern Conejo Valley.
Tek bildiğimiz tüm kanıtların F-130'un hacklendiğini gösteriyor olması ve bunu kim yaptıysa onları, geçen bir saat içinde Conejo Vadisi'nin güneyinde zorla bir it dalaşının içine soktu.
- This has a shot if Walter can make it out to that ship.
- Walter o gemiye ulaşmayı başarabilirse bunu bir şansı var.
If we're meant to be impressed by all this technology, it has the opposite effect.
Bu teknolojiden etkilenmemizi bekliyorsanız, tam tersi oldu.
Guys, bottom line is, if the Shogun has the Atom suit, it's not just Masako and the village we have to protect.
Önemli olan, kostüm Şogun'dayken sadece Masako'yu ve köylüleri korumamız yetmez.
Legend has it that this totem was one of five created by the gods and given to the five great tribes of Zambesi.
Efsaneye göre bu totem, Tanrıların yaratıp beş büyük Zambesi kabilesine verdiği totemlerden biriymiş.
Bet ya this has something to do with it.
İddiaya varım, bunun onunla bir ilgisi vardır.
it has to be you 46
it has to be 232
it has to be him 19
it has to be done 34
it has to be now 28
it has to end 26
it has to be today 16
it has to stop 47
it has to be here 20
it has to work 23
it has to be 232
it has to be him 19
it has to be done 34
it has to be now 28
it has to end 26
it has to be today 16
it has to stop 47
it has to be here 20
it has to work 23