Me перевод на турецкий
2,551,606 параллельный перевод
She saved it all, but she didn't tell me.
Hepsini saklamış ama bana söylememişti.
He's someone that's very important to me. "
O benim için önemli biri " derdi.
After Cathy died, my parents didn't want me to talk to Gerry.
Cathy öldükten sonra, ailem Gerry'yle konuşmamı istemedi.
The way my dad told me is they have to clear everybody.
Babam "Önce herkes şüpheli listesinden çıksın" dedi.
It took me ten very painful years to recover from her death.
Onun ölümünden sonra kendimi toparlamam acı dolu bir on yıl sürdü.
Gemma and her crew told me that they went with Koob to the Carriage House.
Gemma ve ekibi bana Carriage House'a Koob'la beraber gittiklerini söyledi.
The way Gemma characterized that for me was that Koob had an emotional catharsis.
Gemma'nın bana anlattığı kadarıyla Koob duygusal bir boşalma yaşamış.
I do not believe the things that he told me.
Bana anlattığı şeylere inanmıyorum.
Once they discovered her body, the police really grilled me... because I was a man that she knew, and that was their theory, was that she was killed by somebody who knew her.
Cesedi bulunduktan sonra polis bana çok baskı yaptı. Çünkü ben onun tanıdığı bir adamdım ve teorileri buydu. Onu tanıyan biri tarafından öldürüldüğüne inanıyorlardı.
I was trying to tell them to stop investigating me the first time I talked to them.
Onlarla ilk kez konuştuğumda beni soruşturmayı bırakmalarını söylemiştim.
Koob told me that we got the call, and we drove up together from Annapolis.
Koob'un anlattığına göre telefon gelince birlikte Annapolis'ten yola çıkmışlar.
If you're gonna come after me for the murder, you have to go after Peter at the same time because we were together that night. "
Beni bu cinayetten suçlayacaksanız Peter'ı da suçlamalısınız çünkü o gece beraberdik. "
I called him at some point, and he hung up on me or the phone got disconnected.
Bir ara onu aradım ama suratıma kapattı veya telefon kesildi.
I mean, maybe let me call.
Bir de ben aramayı deneyeyim.
If this conversation is something you don't wanna have with me, I'm okay with it.
Benimle bunu konuşmak istemezsen anlarım.
I must tell you, I want you within me.
Bilmelisin ki içimde olmanı istiyorum.
If she had said something to me about priests... sexually abusing girls at Keough, if she had said anything like that to me... when she goes missing, I would've steered the detectives to look in that direction.
Eğer bana Keough'daki kızlara cinsel tacizde bulunan rahipler hakkında bir şey deseydi, eğer bana bundan bahsetseydi kaybolduğunda, dedektifleri, bunu araştırmaları için yönlendirirdim.
Later on, this one detective kept pursuing me and kept finding out more and more about my relationship with Cathy.
Daha sonra, bir dedektif peşimi bırakmıyordu ve Cathy'yle olan ilişkim hakkında daha çok bilgi edinmeye başladı.
You're just curious about her relationship with me that you don't understand, but that's got nothing to do with this.
Sadece onunla aramızdaki ilişkiyi merak ediyorsun, ilişkimizi anlamıyorsun, bunun cinayetle hiçbir alakası yok.
He went back to the back room... and he handed me... her vagina.
Arka odaya geçti ve bana onun vajinasını verdi.
And he was justifying his roughness with me.
Haşinliğini savunmaya çalışıyordu.
Detective Bannon's last statement to me :
Dedektif Bannon'ın bana söylediği son şey :
I think what infuriated me about this one particular guy was he was still saying,
O adamın beni öfkelendiren yanı hâlâ şöyle demesiydi :
And the idea that it had something to do with me...
Ve bunda bir parmağım olduğunu düşünmesi...
And she said, " You know, Trish, if you wanna come live with me, you know, I have the room here.
Dedi ki " Trish, eğer gelip benimle yaşamak istersen boş bir odam var.
And the question I raised for Gemma when she told me about it was,
Gemma bana bunu anlattığında sorduğum soru şuydu :
When I questioned whether or not she was sure if Sister Russell was present, she was a little bit impatient with me and said, " I told you she was there.
Rahibe Russell'ın orada olduğundan emin olup olmadığını sorduğumda biraz sabrı taştı ve dedi ki " Orada olduğunu söyledim.
That greatly puzzles me as to why she said nothing to Peter and me about that... when Cathy has disappeared.
Bu aklımı çok karıştırdı, neden Cathy kaybolduğunda bana ve Peter'a bundan bahsetmedi?
That only makes me scratch my head.
Bu kafamı kurcalıyor.
Phillips didn't say nothing to me or nobody else that I know of, but I still say she's got the key to unlock this thing.
Phillips bana veya tanıdığım birine hiçbir şey anlatmadı ama ben hâlâ bu gizemin çözümünün onun elinde olduğunu düşünüyorum.
Abbie and Gemma and this grassroot movement has given me more confidence.
CATHERINE CESNIK İÇİN ADALET Abbie, Gemma ve bu halk hareketi bana daha çok güven verdi.
I know we lost and they swept it under the carpet, but it made me feel better. Yeah.
Davayı kaybettik ve bunu örtbas ettiler, biliyorum ama kendimi daha iyi hissettim.
You know, it will be us who end up being hurt by it because me and the kids won't have you around. "
Bunun acısını sonra biz çekeriz çünkü benim ve çocuklarının yanında olamazsın. "
I called him in'80... and told him, "If I ever see you around me or one of my kids, I will kill you."
Onu 1980'de aradım ve "Seni benim veya çocuklarımın yanında görürsem öldürürüm" dedim.
And so, I, you know, told him, "Stay away from me or I'll kill you."
Ben de ona, "Benden uzak dur yoksa seni öldürürüm" dedim.
And me and the funeral director were standing outside.
Cenaze levazımatçısıyla dışarıda bekliyorduk.
Give me documentation. Give me proof.
Önüme belge ve delil koyulması lazım.
The Sex Offense Unit had advised me they did not have files for Joseph Maskell.
Cinsel suç birimi, Joseph Maskell'a dair dosyaları olmadığını belirtti.
And she would inspire... Has inspired forgiveness in me, whoever he is.
Aslında her kim yaptıysa onu affetmeme neden oldu.
I can't walk around with that anger inside me.
İçimdeki bu öfkeyle yaşamaya devam edemezdim.
He said, "Tell me everything that the postmark says."
"Posta mühründe yazan her şeyi söyle bana" dedi.
For all these years, the fact that I was told that it was evidence and that's why they couldn't release it made me think that...
Bunca yıldır onun delil olarak tutulması ve bu yüzden bana verememeleri beni düşündürdü.
Can you give me one sec?
Bir saniye.
I remember the line, I think, from one cold-case investigator to me was,
Dedektiflerden birinin bana şunu dediğini hatırlıyorum :
Yeah, it almost killed me.
Çalışmaktan ölecektim.
By November of my eighth grade, he was driving me home.
Sekizinci sınıfın kasım ayında beni eve o götürmeye başlamıştı.
Father Maskell would come into my classroom... and ask to talk to me, and he'd want to see me up at the rectory.
Rahip Maskell sınıfıma gelip benimle papaz konutunda konuşmak istediğini söylerdi.
Father Maskell taught me how to drink and forget problems.
Rahip Maskell bana içki içip sorunlarımı unutmayı öğretti.
Father Maskell taught me how to, uh, take a drug if, uh, I wanted to forget about what was happening around me.
Rahip Maskell bana, etrafımda olan şeyleri unutmak istersem nasıl uyuşturucu kullanacağımı öğretti.
And he said, "I have wine that's left over from Mass, can you take care of it for me?"
Demişti ki "Ayinden biraz şarap arttı. Benim için icabına bakar mısın?"
It just makes me wanna cry, the two of you getting together.
İkinizin tekrar buluştuğunu görmek gözlerimi doldurdu.