No it перевод на турецкий
161,007 параллельный перевод
It's... it's no big deal.
Bu önemli değil.
- No, that's just it, Mum.
- Hayır, hepsi bu, anne.
No. I'm kind of looking forward to it.
Hayır, bu benim geleceğe hazırlanma şeklim.
No, I'm taking it.
Alıyorum.
- No, it's healthy.
- Hayır, sağlıklı.
No. Stop it.
Hayır, kes şunu.
- No, it's not a date.
- Randevu değil.
No one new's coming in until it gets fumigated.
Dezenfekte edilene kadar kimse girmeyecek.
No, no, no, no. No. It's just that Derek w...
Hayır, Derek yüzünden söyledim.
- No, sir, it won't.
- Sığmayacak beyefendi.
No, it's'cause of the seat belt. - No! No!
Hayır!
Bryan planned it last minute. - No! - Of course.
Tabii ki Bryan son anda planladı.
So probably gonna have to reset it, and then wrap it tight, and there's no good pain meds in here so this will hurt.
Sabitleyip sıkıca sarmak zorunda kalacağız. Elimizde kuvvetli ağrı kesici olmadığı için canın acıyacak.
No, but, I mean, it's not completely practical in the long run.
Hayır ama uzun vadede uygulanabilir bir şey değil.
I will land this plane the minute it's safe to do so, no sooner.
Uçağı yere güvenli olduğunda indireceğim. Daha erken değil.
No. My key chain has nail clippers on it, but that's about it.
Hayır, yanımda anahtarlığımdaki tırnak makasından başka bir şey yok.
It's okay. Okay. No pulse.
Nabız yok.
It would be absolutely no trouble to stop by and have you take a look.
Kolayca yanına uğrayabilirim. Ne durumdayım diye bakarsın.
N-No, it's... it's everywhere.
Hayır, her yerde.
No, it's fine. Here you go.
Önemli değil.
No, just leave it, Jackson.
Bırak çalsın Jackson.
I get it. No, it wasn't just the plane.
Sadece uçak değildi.
There's no guarantee you'd survive it.
Hayatta kalacağının garantisi yok.
No, it was because I didn't want to talk to him.
Hayır, onunla konuşmak istemediğim için uyandırmadım.
- No, it's not that.
- Öyle düşünmüyorum.
Oh. No, no, no, it's okay.
Hayır, sorun yok.
No, it's someone you haven't met.
Hayır, daha önce tanışmadığınız biri.
No, no, honey, it's keeping all the blood in your leg.
Hayır tatlım, bacağındaki kanı tutuyor.
No, it's okay.
- Merak etme.
Look, no matter what happens, you don't let me out of these things, okay, no matter how bad it gets.
Bak, ne olursa olsun,... beni bu şeylerden çıkarma, tamam mı,... ne kadar kötü olursa olsun.
- No, it's all good.
- Yok, sorun değil.
And rather than get upset, which I thought he would do, he was, like, "No, it's cool."
Ben sinirleneceğini düşünmüştüm fakat o " Yok, sıkıntı değil.
- No, it wasn't good, man.
- Hiç iyi sayılmazdı dostum.
None of it. No "Mo Money Mo Problems."
Hiçbiri yok. "Mo Money Mo Problems" yok.
And no locks or nothing fancy there, so I'm gonna get in there, I'm gonna pack a suitcase, make it look like he skipped town real quick.
Orada kilit yada özel bir şey yok. İçeri girip bir çanta toplayacağım ve kasabayı acele terk etmiş gibi olacak.
Real mad, but... he knew how to keep his anger inside - so that no one could see it. - I'm sorry.
Gerçekten kızgındı ama öfkesini nasıl kontrol edeceğini iyi biliyordu bu yüzden kimse görmedi.
No, you have to do it.
Hayır, bunu yapman lazım.
- No, it's...
- Hayır, bu...
No, but it is Smith's, and they spent 18 months together in the same cell block in Attica.
Hayır, ama Smith yapar. Attika'daki aynı hücre bloğunda, birlikte 18 ay geçirdiler.
No, it's okay.
Hayır, sorun değil.
No, I'm- - It's the only place I can.
Sadece burada yapabiliyorum.
It's no judgment.
Yargılamıyorum.
No, if we're gonna talk about what we did, then we have to call it what it is.
Hayır, yaptığımız şeyden bahsedeceksek neyse öyle söylemeliyiz. Bu aptalca.
How is it that you are no longer one?
Nasıl oluyor da artık zombi olmuyorsun?
No. We've got it.
Tamam.
I just don't want to hear it again, no offense.
Bunu tekrar duymak istemiyorum, üzerine alınma.
No, but you took it, too.
Hayır, ama sende içtin.
No, I don't want it. It makes me think of you, and I hate it.
Bana seni düşündürüyor ve bundan nefret ediyorum.
- No, it's-it's no good.
- Hayır bu fayda etmez.
Well, I hate to do it, but you leave me no choice.
Bunu yapmaktan nefret ediyorum ama bana başka seçenek bırakmadın.
You leave me no choice but to reveal a scandal so very scandalous that it will shatter the foundation of the Pemberton name.
Bana bir skandalı açığa çıkartmaktan başka bir seçenek bırakmadın, ki bu çok lekeleyici bir tane. Öyle ki Pemberton ismine kökünden zarar verecek.
no it isn't 59
no it's fine 17
no it's not 95
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
no it's fine 17
no it's not 95
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it is good 116
it's ok 4874
it's okay 22028
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
it's cold 680
it is good 116
it's ok 4874
it's okay 22028
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's not 5855
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24
it's a boy 347
it's cool 1584
it was 5878
it's not 5855
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24
it's a boy 347
it's cool 1584