Only i перевод на турецкий
98,010 параллельный перевод
Only I can enter.
Sadece ben girebilirim buraya.
If only I could believe that you would uphold your end of the bargain.
Keşke pazarlığın kendine düşen kısmına uyacağına inanabilsem.
Only I have to wake up to your ugly face.
Seninle işim henüz bitmedi.
You're the only one I trust, all right?
Güvenebileceğim tek kişi sensin.
If you don't, I die, and your only chance of getting rid of that monster goes with me.
Yoksa ölürüm. O canavardan kurtulmak için tek şansın da benimle ölür.
All right, then listen up. The only way you're gonna get to Vincent is over my dead body, and in case you haven't heard, I can't die.
O halde dinleyin Vincent'a ulaşmak için cesedimi çiğnemelisiniz.
The only thing that I want is for you to slither back into the rot that you came from.
İstediğim tek şey geldiğin yere çürümeye geri dönmen.
The only reason why you are still in this city is because I allow it.
Hala bu şehirde olmanızın tek sebebi buna izin veriyor olmam.
And before today, the only thing I knew about it was that it was a spirit practicing very dark magic, and it was trying desperately to get back into this world.
Bugünden önce, onun hakkında bildiğim tek şey çok karanlık büyüler yapan bir ruh olduğu ve umutsuzca dünyamıza dönmeye çalıştığıydı.
The only reason I'm heading your way is because I don't want you anywhere near Mystic Falls.
Sana gelmemin tek sebebi Mystic Falls yakınlarında olmanı istememem.
I only made a deal with Dominic to try and save you.
Sadece seni kurtarmak için Dominic ile anlaşmıştım.
You come with me, I surrender the only weapon that can take your life.
Benimle gelirsen canını alabilecek tek silahı teslim ederim.
And you are gonna listen to every single word I have to say, because right now, I'm the only thing standing between you and the Hollow.
Ve söyleyeceğim her bir kelimeyi dinleyeceksin. Çünkü şu anda, Hollow ile aranızda duran tek şey benim.
I'm sorry, it's the only way.
Üzgünüm, tek yolu bu.
But, um... now that it's all said and done, and... and you're still gone, the, uh... the only thing that keeps me in check is a code that I had... when I was a kid.
Ama tüm olup bitene rağmen yine de yoksun. Şey... Beni dengede tutan tek şey çocukken sahip olduğum bir kural.
Well, I think that any business could benefit from a set of fresh eyes, and my research tells me that you have the only, um...
Yeni bir soluk getirerek her işletmeye kazanç sağlanabilir ve araştırmalarıma göre bu yörede bir tek sizin...
And, technically, I'm only responsible for it.
Esasen de sadece sorumlusuyum.
You know, I-I wanted to be here, but, you know, the only open spot wasn't until after one.
Ben burada olmak istemiştim ama biliyorsun, anca şimdi gelebildim.
This is the only picture they have of me that I like, okay, and it's in there?
Ellerinde olup sevdiğim tek resmim bu tamam mı, ve buraya koymuşlar?
I will prove that this man not only attended meetings, but was found in possession of parental literature.
Bu adamın yalnızca buluşmaya katılmadığını ebeveyn literatürüne de sahip olduğunu kanıtlayacağım.
I mean, this whole time, the only person in that house who hasn't been nice is you.
Bunca zamandır o evde iyi davranmayan tek kişi sensin.
Well, I thought that given your considerable talent, it's only fair that I even out the odds.
Hatrı sayılır yeteneğin göz önüne alınınca eşit şans tanımış olmamam çok adil.
I want you to try diplomacy because it's your only card.
Tek kartın diplomasi olduğu için bunu denemeni istiyorum.
I'm only a scientist.
Ben sadece bilim insanıyım.
I-I only want to study physics.
Sadece fizik okumak istiyorum.
I see you have met the only student to have scored higher than you in the mathematics section of our entrance exam.
Giriş sınavımızda matematikte sizden daha yüksek not alan tek öğrenciyle tanışmışsınız bile.
But that's only half the reason why I'm calling.
- Aramamın tek sebebi bu değil ama.
I only have a few minutes before my next lecture.
Dersten önce sadece birkaç dakikam var.
I am only here for my degree.
Buraya sadece diplomam için geldim.
I only did it because you said you knew him.
Sırf sen tanıdığını söylediğin için çıktım adamla.
I only have 70 followers on Instagram and Twitter, combined, so...
Instagram ve Twitter'ı toplasan 70 tane takipçim var.
Now, the only page I refresh is yours.
- Şu anda, yenilediğim tek sayfa seninki.
Like any other recent graduate, I am only asking that you put in a word with potential employers.
Diğer herhangi bir yeni mezun gibi, ben de sadece potansiyel işverenlere bir şeyler söylemenizi diliyorum.
If you still wish to rendezvous, I only request it be somewhere discreet to avoid gossip.
Eğer yine de görüşmeyi dilersen,... dedikodu çıkmaması adına,... sadece gizli bir yer olmasını isterim.
I only came to say that I won't be attending this evening's festivities.
Ben sadece bu akşamki eğlencelere katılamayacağımı söylemek için geldim.
I'm only a dreamer.
Ben sadece bir hayalperestim.
I was only trying to help.
Ben sadece yardımcı olmaya çalışıyordum.
And I knew the only person who could fill that void... is you.
Ve biliyordum ki bu eksikliği tek doldurabilecek kişi sendin.
I know it might only be a humble life I have to offer, but... it's a good life.
Önerdiğim şeyin mütevazi bir yaşam olabileceğini biliyorum,... ama... güzel bir yaşam olacak.
Well, I can prove that when a light ray is propagated from any point, it consists of a finite number of energy quanta which can be produced and absorbed only as complete units.
Bir ışık ışını herhangi bir noktadan yayıldığında sadece bütünleşik birimler hâlinde üretilip soğurulabilecek sınırlı sayıda enerji kuantumlarından oluştuğunu kanıtlayabilirim.
I have only three hours until the patent office opens.
Benim patent bürosu açılana kadar üç saatim var.
He gives me four times the work as the other dolts in the office because I'm the only one who understands mechanical engineering!
Mekanik mühendisliğinden tek anlayan ben olduğum için bana ofisteki diğer mankafaların dört katı iş veriyor!
But I've only just arrived.
Ama daha yeni geldim.
I only hope he doesn't try to take recognition for your work like Rontgen did to me.
Umarım Röntgen'in bana yaptığı gibi senin çalışmanla ünlü olmaya çalışmaz.
I'm only trying to help.
Sadece yardım etmeye çalışıyorum.
Therefore, I can only conclude that he purchased... an engagement ring.
Bu yüzden, sadece bir nişan yüzüğü aldığı sonucunu çıkarabilirim.
- The only thing I regret is what I had to leave behind.
Yalnızca geride bıraktığım şey yüzünden pişman oldum.
Uh, looks like the only thing I need now is the best man.
Görünüşe göre bir tek sağdıç yok.
If I came back, it would only be because I want to be with you.
Geri dönersem ancak seninle birlikte olmak istediğim için olur.
You're the only one I can count on to do what I say.
Dediklerimi yapacağına güvendiğim tek kişi sensin.
I only got half an intestine.
Bağırsaklarımın sadece yarısı var.
only if you want to 26
only in america 16
i don't care how long it takes 27
i mean 97485
i lost my mind 16
i know 63170
ines 33
i love my sister 16
i love you 17750
it's fine 7136
only in america 16
i don't care how long it takes 27
i mean 97485
i lost my mind 16
i know 63170
ines 33
i love my sister 16
i love you 17750
it's fine 7136
i don 542
irene 487
i'm fine 13072
i am 12154
i do 17590
i just 13298
i don't think so 6892
it is 11007
it's not fair 795
ivan 848
irene 487
i'm fine 13072
i am 12154
i do 17590
i just 13298
i don't think so 6892
it is 11007
it's not fair 795
ivan 848